OYA MALGİR: “AVRUPA BİZİ GECE YARISI EKSPRESİ FİLMİYLE TANIYOR”

oya malgir
oyamalgir,hibpo
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yeni Vatan  gazetesinin sevgili okuyucuları 5 Kasım pazartesi akşamı çalışma masamda oturmuş gündemle ilgili haberleri hazırlıyordum ki Telefonum çaldı. Arayan Synergie  Derneği’nin enerji dolu koordinatörü Dehan hanımdı; Salı günü Musee de Cinquantenaire deki konferans’a gelip gelemeyeceğimi soruyordu. Konferansın konusu ve konuklarını duyunca tereddütsüz kabul ettim. Sonbaharın en güzel hissedildiği yerlerden birisi olan Musee de Cinquantenaire den AB  komisyon  binalarının yükseldiği binalar arasındaki mesafedeki sararıp dökülen yapraklar akşamın puslu havasında altın sarısına dönüşmüştü, bu hislerle konferansın yapıldığı toplantı salonuna yaklaştığımda Oya Hanım’ın nasıl birisi olduğu, konferansın konusu hakkında bir fikir yürütmeye çalışırken bir yandan da günün yorgunluğu yüzüme yansımıştı sanki. Salona girdiğimde toplantı yeni bitmiş, herkes toparlanıyordu. Dehan hanım beni görüp el salladı. Güler yüzlü, bakımlı, sempatik bir hanım etrafına İngilizce bir şeyler anlatıyor, tebrikleri kabul ediyordu. Oya Hanım olmalıydı. Uluslararası yardım organizasyonları yapan HİBPO derneği başkanıydı. Türkiye’de cezaevlerine yönelik yardım kampanyaları düzenliyordu. Konferans bitiminde kendisi ile bir röportaj yaptık.

Sizi Tanıyabilirmiyiz?

-İsmim Oya Malgir Merkezi İngiltere’nin Londra şehrinde kurulu” HİBPO “Uluslararası bir yardım Organizasyonu yöneticisiyim. İngiltere Kraliyet otoritesi tarafından ve Hükümeti tarafından tanınan aynı zamanda çalışmaları çok dikkat çeken bir kuruluşuz.

Bugün burada sizin de gördüğünüz üzere Birleşmiş milletlerin daveti üzerine buradayız. Buradaki katıldığımız programın amacı Aileleri ceza evinde olan çocuklara yönelik 4 ülkede yapılan araştırmanın sonuçlarını açıkladılar, bu konuda yeni politikaların geliştirilmesi hususunda bir çalışma yapılıyor. Bizim deneyimimiz, ve  gözlemlerimizi de göz önüne aldılar. HİBPO’yu başlangıcından bugünlere getirmek ,ve bu ilgiyi görmek  sizin de gördüğünüz gibi çok güzeldi.

Biz burada sivil toplum örgütü olarak buradayız; ama AB Parlamentosundan  bir çok politikacı, diplomat şu anda bu salondaydı .Yeni politikaların belirlenmesi için görüşlerini ve yapılabilecek işbirliklerini hakkında fikir alış-verişleri yapıldı. Bizimde bu çalışmalarımız değerlendirilip, görüşlerimizin alınması açıkçası bizleri mutlu etti.

Bir an konferansta şunu düşündüm. Biliyorsunuz biz Avrupalı Türkler yaptığımız işlerle gurur duyuyoruz. Mesela  Mercedes’in veya Ford Fiesta nın tasarımcısı Türk. Bizim aynı zamanda  bu tür çalışmalarla yani insan haklarına verdiğimiz değer ve özenle ilgili çalışmalarımızın da göz önüne alındığı ve değerli bulunduğunu görmek çok önemli bu anlamda belki de iler ki günlerde böyle şeylere Türkiye, Türk insanı olarak imza atacağız. Ama bu iş tek başına olabilecek bir iş değil. Küçükten büyüğe her meslekten insanın bu gibi konulara duyarlı olması gerekiyor.

AVRUPALI BİZİ “GECE YARISI EKSPRESİ” FİLMİYLE TANIYOR

Avrupa’da yaşayan biz Türkler Avrupa’nın  bizler hakkında ne düşündüğünü çok daha objektif olarak  tanıyan insanlarız. Normalde biz  Avrupa’da yaşamayan Türkler  Türkiye’yi  Halısıyla, Misafirperverliğiyle, Lokumuyla, Kahvesiyle  tanındığını düşünüyor. Ama Biz Avrupa’da yaşayan Türkler; bunun böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Avrupalı bizi “Gece yarısı Ekspresi” filmiyle tanıyor. İnsan Haklarına vermediğimiz değerle tanınıyoruz. Bunlara da şaşırmamak ve kızmamak gerekiyor.

Avrupa Birliği’nin İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye birinci sırada. Bu gibi grafikleri gördükleri zaman böyle önyargılar oluşuyor .Biz Türkler malasef bu konuda hiçbir çalışma yapmıyoruz. Türkiye yine çocuk suçlarında Dünya sıralamalarında birinci. Çocuk Gelin, Kadına şiddet bunların hepsi çok fazla rekorlar kırıyor. Biz bir şekilde bu gerçekleri görmüyoruz ve arkamızı dönüp, Avrupa bizi kahveyle, halıyla, lokumla tanıyor diye öğünüyoruz. Dünya artık teknoloji  ile globalleşti herkesin elinde internet var. Sosyal medya aracılığıyla yapılan paylaşımları bütün dünya görüyor. Bunu gören Entelektüel insanlar, Dünya’yı yöneten insanlar. Yatırım yaparken bu unsurlara dikkat ediyor. Güveni nerede buluyorsa, İnsan Haklarını nerde buluyorsa  evini oradan alıyor, parasını orda değerlendiriyor. Tatile oraya gidiyor. Bizim Cennet gibi bir ülkemiz olmasına rağmen İngiltere bildiğiniz gibi sürekli yağış alan bir ülke, William Shakespeare(Şekspire)in evini ziyaret eden turist sayısı ile Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısı aynı. Bunun sebeplerini çok iyi irdelememiz gerekiyor. Bizler insan haklarına önem verir, ilgi gösterirsek  bunu yaparken inkar ederek değil, yardım organizasyonlarıyla bir diğerini ötekileştirmeden yapabilirsek  sadece ülkemizin imajına değil, kendi çocuklarımızın geleceği için yapabiliriz.

Eğer Türkiye “Türkler Barbar” İnsan haklarını önemsemiyor deniliyorsa; bunun arkasındaki gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor.

Benim her zaman söylediğim bir şey var. Aklımıza “soya” sosu geldiği zaman Çin, yada Japonya gelmiyor. Japon  Kültürü saygınlığı ile kültürüne değerle tanınıyor. Bunu soya sosu  ile yapmadılar. Aynı şekilde Çinliler çalışkanlıkları ile tanınıyorlar, çünkü  çalışkanlar. Bunu da soya sosu ile, Çin ipeği ile gerçekleştirmediler. Bizim çok güzel bir sözümüz var.”Ayinesi iştir kişinin, Lafa bakılmaz” Bu çok önemli bir şeyleri üretmemiz lazım. Bizim insanları ötekileştirmememiz lazım. Biz belki farklı farklı kökenden gelen insanlarız ama; bizim unuttuğumuz bir şey var. Biz Mevlana’nın torunlarıyız. Bütün herkesi, her şeyi  kucaklamamız lazım. Ne diyoruz “Yaradılanı severiz yaradan dan ötürü” bunu asla unutmamalıyız. Biz ise kendi etnik kavgalarımız la birbirimiz beğenmeyerek ,küçük gereksiz kavgalarla  sürekli olarak birbirimiz yıpratıyoruz. Yıktığımız sadece kendi gündemimiz değil, Gelecekte çocuklarımızın yaşayacağı Türkiye’yi yıkıyoruz.

Katıldığınız Konferans hakkında biraz bilgi verirmisiniz?

Konferansta Üniversitenin yaptığı bir araştırma var. Araştırma İsviçre, İngiltere, Almanya ve Romanya’da ebeveynleri cezaevinde olan çocukları inceliyor. Onların gelişimleri ile ilgili Hükümetlerin geliştirdiği politikalar, alt yapılar çocukların gelişimlerine önem ve değer veren ülkelerin  ne kadar bu konuda sorun  yaşamadıklarını gösteriyor. Araştırmaların sonunda en önemli madde ebeveyni cezaevinde olan çocukların bir çoğunun ileriki hayatlarında kendilerinin de suç işlediklerini gösteriyor. Bunu durdurmak için çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ülkede suçu düşürmenin yolu bu çocuklara sahip çıkmak olarak gözüküyor. Araştırma raporunda Adalet sistemini istediğiniz kadar geliştirin, istediğiniz kanunları koyun, polis sayısını artırın; ama bu çocukları rehabilite etmediğiniz sürece hiçbir sonuç alamazsınız diyor. Aileleri cezaevinde olan çocukların yaşadıkları travmadan en gelişmiş ülke konumunda olan İsveç’te %25  etkilenirken , bu oran Romanya’da %50 lere kadar yükseliyor. Hükümetin belirlenmiş bir politikası yoksa bu durumdan çocuklar %100 etkileniyorlar. Bu anlamda AB kendi arasında bir politika geliştirerek AB ülkeleri arasında bir karar almaya çalışıyor. Türkiye’nin de bu konuda ilgili olduğunu belirtmesi gerekiyor. Bunu Türkiye’nin geleceği için yapması gerekiyor. Kendimize ve çocuklarımız için daha aydınlık bir gelecek istiyorsak  bunu göz ardı etmememiz gerekiyor.

Peki, Bu Konferans sadece AB’ye üye ülkelerin temsilcilerine mi açıktı? Türk delegasyonu varmıydı?

Malasef Türkiye bu toplantıya katılmadı. Biz Türkiye’nin katılması için çok çaba sarf ettik ve kabul edildi. Yalnız Türkiye de ki başvurduğumuz bürokratlar konuyla yakından ilgilendiler. Son anda programlarını iptal ettiklerine dair kendilerinden mail aldık. İletişim sırasında  ilgili olduklarına dair çok çaba sarf ettiklerini  gösterdiler. Öncelikle biz HİBPO  olarak Türkiye’nin gelip burada kendisini temsil etmesini istedik. O sebeple biz Birleşmiş Milletlere önerdik. Şimdiye kadar bu konuda hiçbir örnek olmadığı için bizim çalışmalarımız çok değerli bulundu .Hiç bir şey için geç değil, herkes üzerine düşen görevi yapmalı. Bu çocuklar hepimizin çocukları. Onlar hepimizin geleceği. Annelerinin, Babalarının işlediği suçlarla  onları yargılamamız gerekiyor. Onları topluma kazandırmamız lazım.

Bu konu  AB’nin gözükmeyen problemidir  şimdiye kadar tartışılmamış, Buz dağının görünen en küçük ucudur .Bu konuda  AB‘nin çalışmaları önümüzdeki günlerde çok ciddi şekilde gündeme gelecektir. Biz de istiyoruz ki Türkiye’de bunu gündemine alsın, bu konudaki çalışmalara bir an önce yer versin. Aynı zamanda bu proje ile de Türkiye’nin AB ye entegrasyonuna daha çok katkı sağlanmış olur. Türkiye olarak uluslar arası sivil organizasyon yapan yardım kuruluşlarının desteklenmesi  ve bunlarla da ön plana çıkması gerekiyor. Artık bizim tanınma yolumuz az önce de bahsettiğim gibi lokumla değil; İnsan haklarına verdiğimiz saygıyla, değerle olmalıdır. Bu çok çok önemli bir nokta. Adaleti yaratan toplumların her bireyidir, Kanunlar değildir, Eğer kanunlar varsa  biz o ülkede bu şekilde inandığımız ve yaşadığımız için var. Biz üzerimize düşen görevi tam uygulamıyoruz. Annesi ve babası suç işleyen o çocukları bizler dışlıyoruz. Onlara şans vermiyoruz. Bunu kanun emretmiyor, bunu bizim kendi toplumumuz yapıyor. Bizler tekrar tekrar hatırlamalıyız bizler Mevlana’nın çocuklarıyız. Biz insanlarımıza verdiğimiz değerle ön plana çıkmalıyız.

Röportaj:Şükrü Sağlam-www.yenivatan.be©2012

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.