“Kızıl elma neydi?”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gizli arzuların ifadesidir rüya. Şuuraltı isteklerin dışa vurumudur. Karışık hayallerdir. Rüya geçmişten çok, geleceğin planlanmasıdır.Bu yüzden “düş olmadan iş olmaz.” der Anadolu insanı.Rüyada görülenler bir beklentinin, umudun, amacın göstergesidir. Rüya, alemlerden alemlere göçülen zaman üstü sırlardır. Destanlarda, efsanelerde, menkıbelerde,halk hikayelerinde, âşıklık geleneğinde baştan sona bir rüya motifi yer alır.

Kahramanlar rüya ile hayal kurar, rüya ile yönetirler halkı.Rüya, işlerine yön verir. Türk devletlerinin kuruluş felsefesi bir rüyaya dayanır. Rüya ki bir olay, manevi güç verir devletin kuruluşunda.Jung’agöre toplumların da rüyası vardır; bu toplumun ortak şuuraltı anlatımıdır. “Fertler gibi, toplumlar da rüya görür. Bu rüyalar bir bakıma halin planlanması, geleceğin tahayyülü ve ideallerin belirlenmesi için yapılan taslaklar gibidir. Bu özellikleriyle bu rüyalar, cemiyetin mevcut tavırlarını tefsir ve gelecekteki hareketlerini tahmin etmeye yardımcı olur”  Fertlerin ve toplumların gelecek tasarımları vardır. Biz bunlara; hayâl, imge, tasavvur,  tasarım deriz. Bunlar  aynı zamanda düşüncedir, fikirdir. Düşünce dünyasının sözlü ve yazılı ifadeleri kavramlardan oluşan önermelerdir

Kızıl Elma, Türkler tarafından değişik şekillerde tasvir edilmiş olup bazen bir belde, bazen bir taht, bazen de dünya hakimiyetini temsil eden som altından yapılma kızıl renkli bir küre olmuştur. Bazen fethedilmesi gereken illeri ifade eder, çoğu kez ise bütün Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devletin simgesidir.Bu altın top bazen zaferin işareti, bazen hakimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü olarak ifade edilmiştir. Çok eski bir Türk inanç ve töresi olan Kızıl Elma, Türkistan’dan Hazar Denizi’nin doğusundan gelen Oğuzların, Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hâkimiyetinin ifadesi olarak bulunan altın topu yani Kızıl Elma’yı ele geçirmeyi ülkü edinmişlerdir.

Tarihî açıdan Türk insanına baktığımızda onun düşünce dünyasını ifade eden bazı kavramların varlığını, Türk tarih eserlerinde bulabiliriz. İslam’dan önce Ergenekon veya kut; İslâmî dönemde, îlâyıkelimetullah, cihan hakimiyeti, din ü devlet, ve benzeri kullanılan bir başka kavram, “kızıl elma”dır. Sözgelimi Ziya Gökalp, Kızıl Elma isimli eserinde, Türk varlığının neşvü nema bulduğu Türk yurdu “turan” veya Türk olma düşüncesinin verildiği bir “eğitim kurumu”; Ömer Seyfettin Kızıl Elma Neresi isimli hikâyesinde, Osmanlı askerinin “padişahın fethini düşündüğü yer” olarak ifade ederken tarihçilerin belirttiği Kızıl Elma imgesi, “fethedilecek yerler” anlamını verir. Bu imge, “altın top”, “altın alem”, “altın hokka” yanında “kızıl elma” simgesiyle anlatılır. Bu simgenin, fethedileceği düşünülen mekanlarda maddesel olarak var olduğu imlenirdi. Bu anlamda “kızıl elma” Osmanlı döneminde, hem “Kuzey Kafkasya” hem “Bizans” dolayısıyla “Batı dünyası” anlamını ifade eder. Kızıl Elma’ya ulaşılmazlığı Atsız şöyle ifade eder;

“Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin;
Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızılelma’na varmadan öleceksin.”

Yahya Kemâl de Otranto seferine çıkmayı Kızıl Elma’ya bağlar;

“Çıktı Otranto’ya pür-velvele Ahmet Paşa
Tuğlar varsa gerektir Kızılelma’ya kadar
Ra’d-ı tekbîr kopup gitmelidir bank-i ezan
Dâr-ı küffârdameşhûrkenîsâya kadar”

Bu arayış, yaklaştıkça uzaklaşan uzaklaştıkça vuslat arzusunu artıran bir ideal, bir fikirdir. Fikrin temel özelliği ise, ufukta parlayan güneş gibi ulaşılamaz kalmasıdır. İnsanı cezbeden yönü de onun bu ulaşılmazlığıdır.

Ahmet Urfalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.