1- Belçika’ya göç sürecinin özeti
Belçika- Türkiye arasındaki ilişkiler diplomatik ilişkiler 1848 yılında tesis edilmiştir. Belçika Kralı II. Leopold’un 1860 yılında İstanbul’ u ziyareti ilişkilere önemli bir ivme kazanmıştır. O dönemde uluslararası planda tarafsızlık politikası güden Belçika, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgede oynadığı önemli ticari rolün bilinciyle İstanbul’ a yatırım yapmaya başlamıştır. Bu ilişkiler Belçika’nın Türkiye’den istediği işçi istihdamıyla daha da kuvvetlenerek günümüze kadar gelmiştir.
Türkiye ile Belçika arasında “Türk İşçilerinin Belçika’da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri” 16.07.1964 tarihinde Brüksel’ de imzalanmıştır. Bu anlaşmayla daha önceden Belçika’ya başlamış olan işçi göçü, uluslararası bir mahiyet kazanmıştır.
1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, Türkiye’deki ilk beş yıllık (1962-1967 ) kalkınma planı, göçü, başka bir deyişle işgücü ihracatını, işsizliği azaltma ve işçi dövizi akışı sağlama bağlamında gelişme politikalarından birisi olarak değerlendirildi. Türkiye, bu politikayı gerçekleştirmek için Almanya ile 1961’de göç anlaşması imzaladı. Hükümetler arasında benzer anlaşmalar göçün temel koşulları, iş ve ücret konularını da içerecek şekilde Avusturya, Hollanda ve Belçika ile 1964’ te, Fransa ile 1965’ te, İsveç ve Avustralya ile 1967’ de imzalandı.Türk işçilerin Batı Avrupa ülkelerine göçü 1960’larda başlamış, 1960’ların ortalarında hızlanmış, 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında oldukça yaygınlaşmış ve 1970’lerde petrol bulanımı ve onu izleyen ekonomik dar boğaz döneminde Federal Almanya’ nın işçi alımını durdurmasıyla en azından yasal planda çok yavaşlamıştır. Keza1974 yılında yaşanan petrol krizine bağlı olarak Belçika da yabancı işgücü alımını durdurmuş ve Türkiye ile yapmış olduğu İşgücü Anlaşmasının uygulamasını tek taraflı olarak uygulamadan kaldırılmıştır.
Bu göç hareketi, 1970’lerin sonu ve özellikle 1980’lerin başında aile birleşimi ve evlilik göçü şeklini alarak devam etmiştir.
2- Göç insanın psikolojik alt yapısı
İnsanın kendi ülkesinden farklı bir ülkeye gittiğinde karşılaştığı kültürel farklılıklara duyduğu tepkilere kültür şoku denir. Gidilen ülkedeki hemen her şeyin farklı bir durumu vardır. Bu durum karşısında insan, birkaç gün o çevreyi tanımak için yoğun bir gayret sarf eder. Sürekli olarak içinde yetiştiği kültürle karşılaştığı kültürü kıyaslar.
İnsan; evini, ailesini, arkadaşlarını özlemeye başlar. Huzursuz ve sinirli olur. Kendine olan güveninin kaybetme korkusuna kapılır.
Politik, dini, kadın- erkek ilişkileri, komşuluk, sosyal paylaşım gibi pekçok toplumsal değer ve yargının farklılığı insanı karamsarlığa ve ümitsizliğe sürükler. Ancak insan, bu durumdan amacını düşünerek, anlayışlı olmaya çalışarak çıkabilir.
Bir milletin fertlerini birbirine bağlayan temel öğe dildir, kültürdür. Millet, kimliğini dili sayesinde kazanır. Bu bakımdan yabancı bir ülkede en çok aranan şey, Türkçe’dir. Bu dönemde kimlik bilinci çok kuvvetlenir. Aynı dili konuşanlar, hemşeriler arasında güçlü bir dayanışma meydana gelir. Kültürel değerleri korumak amacıyla örgütlenme yoluna gidilir.
Bu arada bazı yetenekli kişiler, kendi toplumundan uzaklaşarak, yabancı toplum içinde kendine yer edinmeye çalışır. Bu sınıf, melez bir kültürün içine girer. Bu durum kök değerleri küçümsemeyi, öz- toplumunu kötülemeyi beraberinde getirir.Buna gönüllü mankurtlaşma da diyebiliriz.
3-Sosyal bir kuruluş olarak EYAD
İnsan, sosyal bir varlıktır. Güven sorununu aşan insanın birinci ihtiyacı çevresidir. İnsan kendini başta ailesi olmak üzere, arkadaşlarına, çevresine ait hissetmek ister. Bu durum, insanı yalnızlık korkusundankurtararak aidiyet duygusunu geliştirir. Böylelikle insan, tek başına kalmaz, kimliğini bulduğu yaşam alanı ve gruplar içinde kendini tanımlar. Yalnızlığından uzaklaşır. Bunun bir gereği olarak kültür şokunu atlatan insan, aynı dili konuşan hemşerileriyle yardımlaşma ve dayanışma grupları oluşturur. Aynı zamanda belli bir oranda maddi gücü elde eden insanlar, yardımlaşma ve dayanışma duygularının verdiği merhamet ve himmet gayretleri içinde çevresine yararlı olmak için çaba sarf eder.
Belçika’ya göç eden hemşerilerimiz de bu psikolojik ve sosyolojik olguları tamamladıktan sonra, önceleri fert olarak yakın çevresine belirlediği ihtiyaçlar için katkı sağlar.
İşte merkezi Belçika’nın Başkenti Brüksel’de bulunan Emirdağ Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (EYAD) bir dernek olmanın ötesinde sosyolojik ihtiyacın ortaya çıkardığı bir gerçek olarak karşımızdadır. EYAD, Emirdağ yöresindeki ihtiyaç sahiplerineyardım etmeyi birinci amaç olarak belirlemiştir. Bu amacını hayata geçiren EYAD, günümüze kadar Emirdağ için onlarca sosyal projeyi gerçekleştirmiştir. Hemen bunun yanında aynı zamanda ülkemiz için de yine projeler geliştirerek uygulamıştır. Bu projelerden bir kaçını hatırlatmak gerekirse; Emirdağ’da yalnız yaşayan yaşlılara yemek dağıtımı, onlara sağlık ve temizlik hizmeti sunulması, Emirdağ yöresinde çocukların sünnet ettirilmesi, Emirdağ ve Türkiye genelinde engelli insanlarımıza akülü taşıt temin edilmesi, Belçika’da yaşayan Emirdağlıların kurbanlarının Emirdağ’da kesilmesini organize ederek yoksullara dağıtılması, Emirdağ’daki kurum ve kuruluşların ihtiyaçlarının karşılanması, üniversite öğrencilerine destek sağlanması, Belçika’daki Türk siyasetçilere destek verilmesi başta gelir. Yine ülkemizde yaşanan felaketlerde EYAD’ın merhameti kendini göstermiştir: Gölcük ve Düzce depremlerinde maddi katkılar sağlanmış, yurt dışından gelen yardımlar için rehberlik yapılmıştır.
Son zamanlarda EYAD, Emirdağ’da kalıcı eserler yapmak üzere kolları sıvamıştır.
EYAD, yönetici ve üyeleri geldikleri topraklarda yaşayan hemşerilerine her zaman yardım etmeyi ve destek olmayı temel amaç edinmiştir. EYAD, hamiyetperver ve himmetli çalışmalarıyla bir marka olmuştur.
EYAD, Belçika’da yaşayan insanlarımız için de onlarca projeye imza atmıştır. Açılan kurslarla, verilen rehberlik ve danışmanlık hizmetleriyle, kadınlarımıza meslek edindirme gayretleriyle yaptıkları çalışmalar Belçika Türk toplumunun hayat standartlarını yükseltmektedir.
EYAD, Belçika’da yaşayan Emirdağlı hemşerilerle memleket arasında kültürel bağları daha da güçlendirmek üzere yararlı çalışmalar yapmaktadır. Birlik ve beraberliği sağlamanın en güçlü odağı olan EYAD, geleceğe doğru güvenli adımlarla ilerlemektedir.
İnsanlar; hayat standartlarını yükseltmek, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak, kırsal kesimdeki kavgadan uzaklaşmak, gidecekleri yerdeki sosyal ve kültürel imkân ve fırsatlardan yararlanmak için önce iç-göçe başvurmuşlar, sonra da yurt-dışı fırsatı çıkınca hemen bu imkânı değerlendirmişlerdir. Burada Emirdağ halkının ekmeğini taştan çıkarma özelliği ile göçe yatkın olan soy tipinin öne çıkmasını belirtmek gerekir. Emirdağ halkının bu özelliğini birlik ve beraberlik içinde olmaları tamamlamaktadır. Belçikalıların ; “Emirdağ mı büyük, Türkiyemi?” diye sormaları bunun en güzel işaretidir.
EYAD, Emirdağlılar arasında kurduğu gönül köprüsünü daha da güçlendirerek yoluna devam etmektedir.
Bu vesileyle, EYAD başkanı Metin Edeer’inşahsında EYAD’ın 20.kuruluş yılını kutlar, daha nice yıllara erişmesini dilerim.
Ahmet Urfalı