“Zulüm altında Doğu Türkistanım!”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Rahmân ve Rahîm olan Yüce Allah’ın (c.c.) adıyla…

Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in, âli’nin ve ashâbının üzerine olsun inşaallah.

Muhterem Müslümanlar,

Hazret-i Ali (r.a.) Efendimiz buyurdular:
“Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun.”

Doğu Türkistanımızda şiddetli zulüm gören Müslüman din kardeşlerimiz var, onlara zulm eden zalimlerden âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler ile bahsetmeden önce elbette yapılan zulme bedenimizle engel olamayabiliriz! fakat onu her bir Müslüman olarak duyurmakla ve o yapılan zulme mânî olmak için yüce Allah’a (c.c.) dua etmekle yükümlüyüz.

Eyer ki zulüm gören Müslüman bir kardeşimiz kafirin zulmü altında yüce Rabbimize ellerini açıp “Ya Rabbi! Biz burada zalimin zulmüyle zulüm görürken, kafirin zulmü altında şiddete maruz kalırken, acılar çekerken, inlerken, derimiz soyulurken, etimiz parçalanırken, kemiklerimiz kırılırken, ırzımıza ve namusumuza tecâvüz edilirken, çocuklarımız, bebelerimiz yetim bırakılırken, gencecik kızlarımız, bacılarımız kafirler ile zorla evlendirilirken, bizleri duymayan, görmeyen, yardım etmeyen, kurtulmamız için dua etmeyen, sana 5 vakit namazda secde edipte bizleri duymamazlıktan gelen, zevk ve sefa içinde olan Müslüman din kardeşlerimizi sana havale ediyoruz!” derlerse bizim halimiz nice olur bunu hiç düşündük mü acaba? Hazret-i Ali (r.a.) efendimizin ifade ettikleri gibi yapılan zulme engel olamayabiliriz yani gücümüz yetmeye bilir! ama en azından onu herkese duyurun! Bizlerde bu niyetle insaallah dikkatlerimizi doğu Türkistanımıza çevirerek orada kâfirin zulmü altında zulüm gören kardeşlerimizin çektiği acıları, yaşadıkları zulümleri bu mübârek Cuma gününde duyurmak ve onların kurtulmaları için dua etmek niyeti ile bu yazımızı yazmayı uygun gördük insaallah. İnsaallah biz Müslümanların bir nebzecikte olsada uyanmamıza vesile olur.

Zulüm, adaletin karşıtı olan bir kelimedir,  haksızlık  demektir. Adalet, nasıl  her  şeyi  yerli  yerine koymak demek ise, zulüm de bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymaktır. Dinimiz İslam   her şeyde adaleti emretmiş, zulmü ve haksızlığı ise yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın kullarına zulmedici olmadığı, zulmedenleri sevmediği ve zalimleri yaptıkları zulüm sebebiyle cezasız bırakmayacağı bildirilmektedir.

Âyet-i kerime’de Hazret-i Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: “(Ey Peygamberim! ) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Ancak Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarıya fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim suresi)

Allâhü Teâlâ’ya (c.c.) yerde ve göklerde hiçbir şey gizli değildir. Hepsi O’nun bilgisindedir. Kimin ne yaptığını ve hatta içinde niyetinde neyi sakladığını bilir. Kalplerde geçen niyetleri dahi bilir. Başkalarına zulmedenleri de bilir, ancak onların cezalandırılmasını dilediği zamana kadar erteler, fakat ihmal etmez.

İnsanların  dokunulmaz  hakları  vardır. Bunlara dokunulması haram ve yasaktır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v), Veda Haccı’nda bu konunun üzerinde önemle durmuş ve şöyle buyurmuştur: “Kesin olarak söylüyorum ki, kanlarınız, mallarınız, şeref ve haysiyetiniz bu ayda, bu şehirde bugünün  hürmeti  gibi  haramdır. Rabbinize kavuştuğunuzda yaptığınızdan sizi sorgulayacaktır.”

Ebû Zer’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Allah (c.c.) Tebâreke ve Teâlâ Hazretlerinin şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

“Ey kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz!…” (Hadis-i Kudsi)

Ebû Mûsâ (r.a) der ki: Resûlullah: “Hiç şüphesiz Allah zâlime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez” buyurdu.

ALLAH ZALİME MÜHLET VERİR

Dünyada zulmeden zâlimlerin kısa bir müddet rahatça dolaştıklarına aldanmamalıdır. Zira Cenâb-ı Hak onlara tevbe ederek haksızlıktan vazgeçmeleri için mühlet vermektedir. İkinci hadisimizde ifade edildiği gibi, bu mühletin sonunda akıllanmadıkları takdirde onları şiddetle yakalayacaktır. Bu durumda artık onların bir yere kaçmaları mümkün değildir. Çünkü Yüce Rabbimizin yakalaması çok acı ve pek çetindir.

Cenâb-ı Hak, kullarına merhameti sebebiyle günahkârları cezalandırma hususunda acele etmez. Onlara zulümlerinden ve kötülüklerinden tevbe etmeleri için zaman tanır. Hatta birçoğunun cezasını âhirete bırakır. Zâlimler buna hiçbir zaman aldanmamalıdır. Yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını zannetmemeli, bir an evvel gafletten uyanmalıdırlar. Şunu bilmelidirler ki, “Allah Teâlâ imhâl eder, lâkin ihmâl etmez.” Yani belli bir süre için mühlet verir, ancak zamanı geldiğinde gerekeni yapar. İşte o zaman zâlimler, hiçbir mâzeret ve îtiraz haklarının kalmadığını anlar, ancak iş işten geçmiş olur.

Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Nice memleketler vardı ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet vermiştim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.” (Hac suresi)

ZALİM KİMDİR?

Cenâb-ı Hak pek çok âyet-i kerimede, kendisine iman etmeyen, Resûlü’nü kabullenmek istemeyen, Kur’ân’a tâbî olmayan, emir ve yasaklarına uymayan ve kötülük yapanları “zâlim” diye isimlendirmiştir.

ZULMÜN CEZASI

Peygamber Efendimiz, zulmün mutlaka cezalandırılacağını şöyle haber verir:

“Âhirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabasını ihmal etmektir.” (Hadis-i Şerif)

Zâlimlerin asıl acı âkıbetleri ise âhirettedir.

Âyet-i kerimede zulmedenlerin cehennemde bırakılacağı haber verilerek şöyle buyrulur:

“Sonra biz, Allah’tan sakınanları kurtarırız; zâlimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.” (Meryem suresi)

Öyleyse derhâl zulümden tevbe edip haksızlık yaptığımız insanlara haklarını iâde etmeli ve helâllik dilemeliyiz. Bundan başka kurtuluş imkânı yoktur. Resûlullah ümmetini, adâletin tam olarak tecellî edeceği gün gelmeden evvel uyarmış ve şöyle buyurmuştur:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”

ZALİMLERİN AHİRETTEKİ AKIBETİ

İşte bu tam bir iflâstır. Bu durumdaki bir insan için ebedî karanlıklar başlamış demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte zulmün kıyâmet gününde sahibi için karanlık üzerine karanlık olduğu bildirilmektedir. Çünkü o zâlimler, dünyada zulmettikleri insanların hayatını karartmış, onlara dünyayı âdeta zindan etmişlerdi. Meğer onlar böyle yapmakla kendi ebediyetlerini karartıyorlarmış da haberleri yokmuş! Meğer onlar ne kadar yanlış bir yolda imiş!

Gerçi Cenâb-ı Hak zâlimleri dünyada iken uyarmıştı, lâkin o zaman öğüt almamışlardı. Allah’ın şu âyetleri okunup durduğu hâlde dinlemek istememişlerdi:

“…Zâlimler kendilerine zulmederler.” (Âl-i İmrân) “Zâlimler apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Lokmân)
Artık kıyâmet günü iş işten geçmiş, yapılacak bir şey ve tutunulacak bir dal kalmamıştır. O gün;
“Zâlimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şefaatçisi yoktur.” (Mü’min)
O gün; “Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Bakara)

Hazret-i Allah (c.c.) hiçbirimizi zulüm eden ve zulme uğrayanlardan eylemesin insaallah. Kafirin işkencesi altında  zulüm gören Ümmet-i Muhammedi felaha çıkartsın insaallah. Doğu Türkistanımızda zulüm gören Müslüman din kardeşlerimizi felaha kavuştursun inşallah yüce Rabbimiz. Zulüm eden kafiri “Ya Kahhar” ismi serifiyle kahru perişan eylesin insaallah. Hayırlı ve bereketli Cumalar dileriz. Âmin.

Vesselam.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.