İlk seansta neredeyse hiç konuşamadı, sustu. Kesik cümleler kurdu. Nereden başlayacağını bilemedi. Ki zordur ilk terapiler. Nasıl anlatacağını, neresinden tutacağını bilemezsin. Neden geldiğini bile bilmezsin. Ama içinden bir ses, git artık yardım al ve anlat der.
O da öyle oldu. Boğazı düğümlendi, sonra tekrar konuşmayı denedi, yine durdu. Gözlerini kaçırdı. Sesi duyulmayacak kadar kısık çıkıyordu. Ve sonra için için ağladı. Birinci gün böyle geçti. Ufak tefek bilgi kırıntıları verebildi sadece. Sonra tekrar görüştük, tekrar görüştük… Her seansta ağlıyordu, durmadan… Sadece ağlamak istiyordu, ben de sabırla bekliyordum. Gerçeği söylemediğini biliyordum. Ona bırakmıştım, ne zaman kendini hazır hissederse o zaman anlatsın istedim.
Nihayet içinde saklı tuttuğu, yıllarca kendine bile itiraf edemeyip unuttuğu (ya da unuttuğunu zannettiği) acıyı anlattı. Aradan onca sene geçmesine rağmen, koskoca bir yetişkin olmasına rağmen taptaze duruyordu. Şaşkındı, nasıl olurdu da zaman aşımına uğramış bir olay, dün yaşanmış gibi ağlatıyordu onu…
İnsan bazen sebepsiz yere öfkelidir, saldırgandır. En basit, en ufak nedenler yüzünden etrafını kırabilir, zaman zaman ağlama nöbetleri geçirir. Ya da sessizliğe bürünür. Aslında bir sebebi vardır ama anlam veremez. Tüm bu davranışların ardında yaralı bir çocuk gizlidir esasında. Ve o çocuk unutulduğu sürece, teselli edilmediği sürece senin peşini bırakmaz. Çünkü senden bir açıklama bekler. Yıllarca arkandan bir gölge gibi gelir, ta ki sen onunla yüzleşene kadar.
Eğer senin de hikayende, ardında bıraktığın yaralı bir çocuk varsa, örselenen, takdir edilmeyen, sevilmeyen, saygı duyulmayan, zarar gören, şiddet gören, ya da ihmal edilmiş bir çocuk varsa arkanda, ondan kaçma.
Onu karşına al ve konuş onunla. Mesela geçmişten gelen bir çocukluk fotoğrafı, ya da bir oyuncak kaldıysa çatı katına terk ettiğin, onu al ve izle.
Sonra onunla hasret gider. Yirmi yıl, otuz yıl, belki daha da fazlası. Neler yaptığını, neler yaşadığını anlat ona. Hüzünlerini, sevinçlerini, en çok da başardıklarını anlat. O küçük yüreğinin boşu boşuna bu acıları çekmediğini, herşeye rağmen ayakta ve hayatta kaldığını, kendisiyle gurur duyabileceğini söyle. Çünkü duymaya ihtiyacı var. Bunu o çocuğa borçlusun. Sonra ona hayallerini, hedeflerini, hâlâ en iyisini yapmak için yaşadığını anlat. Umudunu kaybetmediğini, daha da güzel günler göreceğini söyle. Kendine sarıl ve o yaralı çocuğun omzunu okşa, endişelerini gider, sakinleştir, teselli et. Onunla gurur duy, onu takdir et.
Boşuna olmadığını, her bedelin bir armağanı olduğunu hatırlat.
Bir de ona affetmesini söyle… Kurtulsun bu yükten. Ne kendini suçlasın, ne de bir başkasını. Ona sevmeyi öğret, sevilmeyi öğret. Büyüyünce hayatına giren ve sana değer verenlerle tanıştır onu. Bak bu benim evladım, bu çok sevdiğim arkadaşım, bu benim eşim… Tanıştır onu sevdiklerinle ve seni sevenlerle…
Ve sonra vedalaş. Ona söz ver, “bana güvenebilirsin, öyle güzel ve başarılı bir hayat yaşayacağım ki, acılarını unutturacağım sana. Ne kadar üzülsem de pes etmeyeceğim” de.
İçindeki yaralı çocuğu azad etmen dileğiyle.
Sevgiyle,
Cemile Tetik