PTT ŞEFLİĞİNDEN BELÇİKA’YA UZANAN GÖÇ HİKAYESİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

YeniVatan Belçika gazetesi olarak, Belçika’ya göçümüzün ellinci yılı çerçevesinde gelecek nesillere miras bırakmak üzere başlattığımız “Göç Hikayeleri” devam ediyor.

Birinci kuşaktan oluşan ve sayıları git gide azalmaya yüz tutan insanların konu edildikleri röportajlarda birbirinden ilginç duyulması ve ders alınması gereken hikayeler yatıyor. Kimisi bir çift öküz parası, kimisiyse ev veya araba parası biriktirip geri dönmek üzere işçi olmaya karar vermiş. Ancak aralarında farklı sebeplerden dolayı gelenler de olmuş. Sadece işçi olmak için değil de küsüp gelenler olmuş mesela. Bunlardan birisi Belçika’ya 1974 yılında gelen Şerafettin Yıldırımer, nam-ı diğer Postacı.

Hikayesi hem ilginç, hem bir o kadar da düşündürücü. 1970’li yıllarda PTT’de şefliğine kadar terfi eden Şerafettin Yıldırımer belli bir süre sonra makamı siyasi güçle elinden alınmış. Hakkını arayan ancak karşılığını alamadıktan sonra Avrupa’ya işçi olarak gitmeye karar verir ve kendisini gurbet ülkesinın ormanında işçi olarak bulur. O andan itibaren hiç kolay olmayacak çalışma hayatı ve zor yıllar başlar.

PTT ŞEFLİĞİNDEN BELÇİKA’DA İŞÇİLİĞE

İsmim Șerafettin Yıldırımer, 1946 Emirdağ doğumluyum. Babam Çatallı Köyü eski muhtarlardından Musgacının Kadir, annem ise Sultan Şahbaz. Üç yașında babamı kaybetmișim. Babamı hiç görmedim. Hayatımda bir defa olsun “Baba” sözünü kullanamadım. Yetmiș yașına geldim hala onun hasretini çekiyorum. Kardeșim de yok. Babam öldükten sonra bir babalık yanında büyüdüm. Hayatım hep sıkıntılarla geçti. Babamdan kalan malları kumarbaz babalığım kısa sürede bitirdi. Çok sıkıntılı yașadım ama Allah doğru insanlara yardım ediyor. Bunu yașadım, gördüm ve biliyorum.

Eskișehir’de Ticaret Lisesi’nde okudum. Askere gitmeden önce okul aralarında terzide çalıșıyordum. Sonra üç sene șeker șirketinde çalıștım ve oradan askere gittim. Askere giderken, evde babam ve kardeșim yoktu ama evde annem, üç bacım, eșim ve kızım vardı. İkinci çocuğum da yoldaydı. Yirmi dört ay askerlik yaptım ve askerlik boyunca ne çektiğimi ben bilirim. Galiba askerlik yapınca ihtiyarlamıștım bile. Askerlikten geldim ve iki tane imtihana girdim. PTT’nin ve Ziraat Bankası’nın imtihanlarına. İki imtihanı da ön sıralarda tamamladım. Fakat benim tercihim PTT’den yana olmuștu çünkü PTT sadece dört vilayete tayin yapıyordu, Ziraat Bankası ise Türkiye geneline tayin yapıyordu. Afyon’da PTT’de göreve bașladım. Daha sonra Antalya’nın Finike ilçesine tayinim çıktı ve orada üç sene görev yaptım. Ancak Finike çok sıcak diye gelemeyen annemin isteği üzerine Afyon Emirdağ’a tayinimi yaptırdım. Emirdağ’da beș sene görev yaptım. Derken Emirdağ PTT merkezine șeflik ve muhasebe kadrosu verildi. İmtihana girdim ve kazandım. Altı ay șeflik yaptım. Daha sonra siyasi yönden güçlü birisi șefliği ve kadroyu elimden aldı. Hakkımla elde ettiğim șefliği geri almak için çok uğraștım. “Verilen haklar anayasının bilmem kaçıncı maddesinin koruması altındadır, dokunulamaz” falan dediğim halde hiç kimse beni kaale almadı. Hal böyle olunca, bende küstüm ve 1974 yılında Belçika’ya geldim. Ortaokulda yabancı dilim Fransızca olduğu için herkes gibi dil konusunda çok fazla sıkıntı çekmedim. Hatta herkesin tercümanlığını yaptım.

Belçika’ya gelince ilk önce, Lüksemburg Bölgesi’nde yer alan Marche-en-Famenne’de üç sene ormanda çalıştım. Sonra Brüksel’e geldik ve döküm fabrikasına işçi olarak girdim. Arkasından, döküm fabrikası iflas edince yıkım firmasına girdim. 2011 yılında yıkım firmasından emekli oldum. Belçika’ya toplamda otuz yedi sene hizmetin oldu. Fakat ağır işlerde çalıştığımız için elbette bazı yaralar aldım. Şimdi o yaralara rağmen hayatta tutunmaya çalışıyorum.

AVRUPA’YI AYAĞA BİZ KALDIRDIK

Belçika’ya gelirken devlet kanalı olmadığı için insanlar birbirlerini çekerek getirdiler. Gönderilen ișçiler üzerinde devlet kontrolü yapılamadıği için bazı yönlerden sıkıntılar meydana geldi. Çünkü buraya gelen ișçilerin büyük bölümü kırsal kesimin insanlarıydı. Kimsede dil, tecrübe ve meslek yoktu. Bu yüzden çok sıkıntılar yaşandı. Biz geldik buraya ve hemen ișe bașladık. Okula gitme imkanımız olmadı. Bu yüzden birinci kușakta çok büyük sıkıntılar meydana geldi. Hatta bu noktada ülkemizi, insanımızı, inancımızı gerektiği gibi temsil edemedik. Eğer daha güzel bir șekilde temsil etmiș olsaydık, Türkler olarak bugün Avrupa’da durumumuz daha farklı olurdu. Üstelik İkinci Dünya Harbi’nde tamamen yıkılan Avrupa’yı bizler ayağa kaldırdık.

“DEFENSE D’URİNER N°4” HİKAYESİ

Buralara geldik ve buralarda zaman zaman çok enteresan olaylar yașadık. Bir gün, Marche-En-Famenne’de yașadığımız dönemlerde, benden on yaș büyük eniștem elinde bir mektupla bana geldi ve “Kayınoğlan, Türkiye’ye bir mektup yazdım. Ama benim adresimi bir kontrol et sonra yanlıșlık olursa Türkiye’den gönderilen mektuplar bana gelmez” dedi. Adresini kontrol ettim ama beni öyle bir gülme tuttu ki krize girdim ve gülmekten yerlere düștüm. Eniștem sinirlendi ve “Ne oluyor? Çocuk musun? Kocaman adamsın. Fransızcan var diye, postacısın diye sana bir adres göstedim. Bunda ne var gülecek. Sokağın köșebașında bulunan plakadan adresi yazdım, geldim” diye bağırdı. Oysa sokağın köșebașında bulunan plakada Fransızca “Défence d’uriner” yani su dökmek yasaktır yazıyordu. Eniștem adres olarak onu yazmıș. Mektubun üzerinde aynen șu ifadeler yazıyordu: Gönderen Kadir Mazıbaș, Défense d’uriner n°4, 5400 Marche-en-Famenne.

MARKETTEN TAVUK ALMA HİKAYELERİ

Arkadaşımın biri bir gün yumurta almak üzere bir markete varmış. Fakat bir türlü isteğini anlatamıyor ve market sahibine derdini tavuk gibi gıdaklaya gıdaklaya anlatmış. Market sahibi arkadaşımın yumurta istediğini anlamış ve kendisine yumurtaları uzatmış.

Bacım da bir gün yumurta almak için markete gider. Marketin içinde yumurtaları arar, arar ve bulamayınca “Öf be” diye bağırır. Bunu duyan market sahibi yumurtanın Fransızca karşılığı olan “oeuf” (öf diye okunur) kelimesini anlar ve yumurtaları bacıma getirir. Sonra bacım bana geldi ve “Ağabey, markette öf be dedim ve market sahibi bana yumurtaları getirdi” diyerek sevincini dile getirmişti.

BİR KİŞİYDİM ŞİMDİ OTUZ KİŞİ OLDUK

İşte biz bunları yaşadık, hayli sıkıntılar çektik. Fakat öyle veya böyle derken ikinci ve üçüncü neslimiz okullara gittiler ve iyi yerlere geldiler, seviye yükseldi, temsil noktasında iyi yerlere geldik. Bir gün bir polis bayan beni bir anket için karakola çağırdı ve bir takım sorular sorduktan sonra “Kaç çocuğun var?” diye sordu, “Dört” diye cevap verdim. “Torun var mı?” diye sordu, “on beş torun ve iki tane de torundan torun var” dedim. “Peki neden bu kadar çok?” diye sordu, ben de “Ne yapalım, sizin yerinize de biz çocuk yapıyoruz” dedim. Sonra “Olur mu öyle şey? Başkasının yerine de çocuk yapılır mı” deyince, “Bakın 1974 yılında geldiğimde Belçika’nın nüfusu on milyondu ama ben bir kişiydim. Yıl 2013, nüfuz hala on milyon ama ben otuz kişi oldum” diye karşılık verdim ve kendisine “Evli misin” diye sordum, “Evet” dedi. “Kaç yıldır” diye sordum “Dokuz senedir” dedi. “Kaç çocuk var?” diye sorduktan sonra başını öne eğdi. “Gördün mü” dedim ve kendisi bu durumdan çok utanmıştı. Bu şekilde bizler buralara geldik, nesiller oluşturduk, yerleştik, alıştık. Belçikalıların ekmeğini yedik. Onları çoğu yerde savunuyoruz. Bir gün yaz tatillerimi geçirdiğim Kuşadası’nda birisi bir Belçikalı’ya küfür etti, dayanamadım Belçikalı’ya arka çıktım ve neredeyse başım derde girecekti. İster istemez yıllar insanda çok büyük etkiler bırakıyor.

HER YERDE IRKÇILIK VAR

Tabi bazı şeyler kolay olmadı. Yerine göre ırkçılarla karşılaştık, yerine göre hakaretlere uğradığımız zamanlar oldu. Brüksel’e geldiğim ilk zamanlar Madou Meydanı’nda bir okula gittim. Birinci sınıftan altıya kadar okudum. Arkasından Cardinal Mercier okulunda iki buçuk sene boyunca meslek eğitimine gittim. Yirmi bir hafta boyunca kaynak kursu gördüm. Yedi ay boyunca Flamanca kursuna bile gittim. Ancak bütün bunlara rağmen çok sıkıntılar yaşadım. İster istemez her yerde ırkçılıklar var. Bunları hep yaşadık, gördük ve hala yaşıyoruz. Şimdi emekli olduk ve senenin yarısını Türkiye’ye geçiriyoruz.

Serafettin YildirimerMERMİ GIRTLAĞIMA SAPLANDI

Döküm fabrikasında çalışırken on ton metali fırınıma atıyordum ve o on ton metal yarım saatin içinde su gibi eriyordu. Bir keresinde 1970 Arap-İsrail savaşlarından kalma mermi kapsülleri geldi ve onları eritmek üzere fırına attık. Bu mermi kapsüllerinin boş oldukları söyleniyordu ama içinde dolu olanlar o kadar çoktu ki birçok tehlike atlattık. Elimizde demir kürek vardı ve o kürekle erimeyen mermileri karıştırır külünü alırdık. Merminin teki patladı ve gırtlağıma saplandı. Ölümden döndüm. On beş gün boyunca konuşamadan hastanede yattım.

YIKIM FİRMASINDA İŞ KAZASINDA ARKADAŞLARIMI KAYBETTİM

Yıkım firmasında çalışıtığım yıllarda arkadaşımın birisi emekliliğine iki ay kala yanımdan otuz beş metre aşağı düştü ve parça parça oldu. Başka bir arkadaşımın kafasını makine koparttı. Yine bir arkadaşımın üstüne duvar düştü, asfalt ile duvar arasında kalan arkadaşım lavaş ekmeği gibi ezildi. Bu yıkım işi hiç kolay iş değildi. Çok tehlikeler atlattık. İş kazalarında çok ölü ve çok sakat verdik.

İNŞAAT FİRMASINDA KİMSENİN AÇAMADIĞI KAPILARI AÇTIM

Yıkım firmasında çalışırken yine bir gün bir baktım patronum suratı asık. “Patron bir sıkıntın var galiba” dedim, “Hemde büyük bir sıkıntı var” dedi. Nord İstansyonu yakınlarında yer alan WTC binasının eksi beşinci katında iki kapı açılması gerekiyormuş. Kapıların açılacağı beton çok özel ve seksen santimetre kalınlığında, içinde ise özel ellilik demirler kullanılmış. Şirkette çalışan tecrübeli işçilerden hiç biri açmamamış. Hatta Belçika çapında bu kapıları açabilecek şirketi bulamamışlar. Almanya’dan bir firmayla iki kapı büyüklüğünde deliklerin açılması için elli bin dolarlık anlaşma yapmak üzerlerdi. Patrona kapıları ben açarım diyerek anlaşmayı yaptırmadım. İlk başta patron bana güvenmedi ama kapıları açtığımı görünce çok sevindi. Bu hareketimden dolayı patronum bana her zaman sahip çıktı.

Röporaj/Fotoğraf: Cafer Yıldırımer

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.