“İSLAMOFOBİ VE AYRIMCILIK” EKİM İLE KASIM RAPORLARI HAZIRLANDI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Merkezi Cenevre / İsviçre’de bulunan, Frankofon ülkelerinde ve alanında uzman danışman ve hukukçularla çalışmalar yürüten; ırkçılık ve İslamofobi gözlem kuruluşu olan ORIW, “Organisation Racism Islamophobia Watch”, Ekim 2013 ve Kasım 2013 İslamofobi ve Ayrımcılık raporlarını hazırlandı.

Hiçbir siyasi parti ya da devlet organına bağlı olmaksızın, çalışmalarını özgür ve bağımsız bir şekilde yürüten ORIW tarafından hazırlanan raporlar çerçevesinde ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşlarla birlikte, konuyla ilgili girişimlerde bulunur. ORIW, konferans ve etkinlik düzenleyerek kamuoyunun dikkatini çekip, toplumda duyarlılık oluşturma çalışmaları yapmakta ve İslamofobi konusunda mağdur olan kişi ve kurumların başvurularını dikkatle inceleyerek hukuksal destekte ve girişimlerde bulunmaktadır.

Irkçılık ve Antisemitizme Karşı Uluslararası Mücadele Birliği’nin (LICRA) yayınlamış olduğu araştırmaya göre, otuz sene öncesi ile karşılaştırıldığında, Fransa’da Müslüman olmanın %61, Afrika kökenli olmanın ise %56 daha zor olduğu düşünülmektedir. Buna rağmen, siyah tene sahip olmanın %61, Yahudi olmanın %70 ve Asya kökenli olmanın %79 oranında daha kolay olduğu, araştırma sonuçlarında ortaya çıkmıştır .

İnsan Hakları’na saygı gösterilmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi uygulanması konularında çalışmalar yürüten uluslararası bir kuruluş olan Uluslararası Af Örgütü, İslamofobinin Avrupa’da büyümesine kayıtsız kalan siyasetçileri eleştirmiştir .

“Jeune Afrique” adlı derginin internet sitesinde, son aylarda yayımlanan Fransız dergi kapakları incelenmiş, yayınların pek çoğunun okuyucuların dikkatini çekmek için İslam ve İslamofobi başlıklarını kullandıklarını belirtmiştir. Buna göre, “Charli Hebdo” adlı Fransız dergisi, Müslümanlara karşı saldırıda bulunan ve böylece Avrupa’da sürümünü artırmayı amaçlayan ilk yayın organı değildir .

Bunun yanında Fransa, Avrupa’da en yoğun Müslüman nüfusunun bulunduğu ülkedir. “Pew Forum Religion and Public Life” adlı kuruluşun 2010 yılı araştırma verilerine göre, Fransa’da 3.5 milyon (ülke nüfusa oran, % 5.7’dir), Belçika’da 638 bin (nüfusun %6’sını oluşturmaktadır), İsviçre’de 433 bin (nüfusun % 5.7’sini oluşturmaktadır) ve Lüksemburg’da 13 bin (ülke nüfusuna oran, %2.7’dir) Müslüman yaşamaktadır .

Antisemitizm ve İslamofobi

Fransa İçişleri Bakanlığı’nın 2012 yılı verilerine göre, geçen sene içerisinde 236 anti-semitik olay gerçekleşmiş ve bir önceki yıla oranla % 24’lük bir azalma göstermiştir. Buna karşılık, 108 Islamofobi eylemi gerçekleştirilmiş ve bir önceki yıla oranla % 35’lik bir artış göstererek, toplum içinde korkuya sebep olmuştur. Halen farklı sivil toplum kuruluşları verilerine göre, farklı rakam ve oranlarla ayrımcı eylemlerin gerçekleştiği bildirilmektedir. Fransa’da “İslamofobi Karşıtı Kollektif” adlı kuruluş, 2012 yılında 469 islamofobik eylem tespit etmiştir . İçişleri Bakanlığı’na göre, eğer bir kişi siyahi ise, kimlik kontrolü ihtimali 6 kat, Arap kökenli ise kimlik kontrolü 8 kat yüksektir.

Ekim Ayı İslamofobi Raporu

İslamofobi; “İslam ve Müslümanlara karşı olan korku ya da şüpheli yaklaşım” olarak tanımlanmıştır. “İslamofobi” terimi de önyargı, hoşgörüsüzlük ve Müslümanlara ve İslam’a karşı ayrımcılığa ifade etmek amacıyla günümüzde kullanılmaktadır. Akademisyenler de İslamofobiyi, “anti-Müslüman veya İslam karşıtı ırkçılık” ve “Müslümanlar ve İslam düşmanlığı” olarak tanımlamaktadır. İslamofobi, bilinmeyen şeye karşı yöneltilen ve çıkar gruplarınca popülerleştirilen bir korkudur.

“France Bleu Besançon”un raporuna göre, Fransa’da son zamanlarda pek çok Müslüman karşıtı eylemle karşılaşılmıştır. Besançon’da ırkçı sloganlar ve gamalı haç resmi, iki farklı cami duvarlarında görülmüştür. Üç adet gamalı haç resmi, “Fransızlar için Fransa”, “Yaşasın Fransa (Vive la France)”, “Araplar Dışarı” ve “Müslümanlara Ölüm” sloganları, Planoise bölgesinde bulunan cami duvarlarında görülmüştür. Saint-Claude bölgesinin Souna caddesinde bulunan caminin duvarlarında ise siyah boya ile çizilmiş gamalı haç ve “Yaşasın Fransa (Vive la FN)” yazısı bulunmuştur.

Fransız Konseyi İslamofobi’ye karşı Ulusal Gözlemevi (CFCM) Başkanı’nın yaşadığı şehir olan Nimes’te ise, 30 Ekim’i 31 Ekim’e bağlayan gece boyunca, başkanı rahatsız edici ırkçı hakaret ve eylemlerde bulunulmuştur. Başkanın kendi mülkü olan evinin duvarlarında,”Heil Hitler”, “İslam Dışarı” “Araplar dışarı”, “SS”, gamalı haç ve Katolik haçı resimleri çizilmiştir.

Kimi zaman ise daha ciddi sonuçlar doğuran saldırganlık ve eylemler gerçekleşmiştir:

Charleroi, Belçika’da, beş kişilik bir aile, 17 yaşındaki bir Türk gencini soymuş, hareket etmesini engellemek amacıyla bağlamış, şiddet uygulamış; idrarla karıştırılmış bira içmeye ve domuz eti yemeye zorlamıştır. Şu anda, ailenin beş üyesi de, insanlık dışı muamele, alıkoyma, dayak, tehdit ve genç bir Türk üzerinde uygunsuz eylem ve saldırı suçları dolayısıyla Charleroi ceza mahkemesine çıkarılmışlardır.

IINA’nın raporuna göre, 28 Ekim Pazartesi günü, Troyes şehrinde Leader Price adlı alışveriş merkezinde bir olay yaşanmıştır. Yazarların belirttiğine göre; ilk önce kurban, başörtüsü nedeniyle aşağılanmış ve çocuklarını kötüleyici sözler kullanılarak provoke edilmiştir. Bunun ardından iki kadın, başörtülü kadına, kadının dört çocuğunun gözü önünde fiziksel saldırıda bulunmuş, kafasını yumruklamıştır. Saldırganlar mağaza müdürünün polisi araması ve polisin müdahalesine kadar başörtülü kadına şiddet uygulamış, saldırı sırasında kurbanın başörtüsü yırtmış, eli kesilmiş ve vücudunun pek çok yerinde morluklar oluşmuştur.

Başörtüsü konusu, Müslüman inançları tartışmalarının en önemlisini oluşturmaktadır:

15 Mart 2004’te yürürlüğe giren yasa ile eğitim kurumlarında, “göze çarpan” dini giysi ve sembollerin giyilmesi yasaklanmıştır. 2011 yılının Nisan ayında ise bu yasa değiştirilmiş ve kamuya açık yerlerde başörtüsü kullanılması yasaklanmıştır.

Fransa’da yükseköğretim kurulları ve üniversitelerde başörtüsünün yasaklanması ile ilgili yasa tasarısı, Laiklik Gözlemevi’ne (Observatoire de l’intégration) Entegrasyon Yüksek Kurulu (Haut Conseil à l’intégration HCI) tarafından yazılmış bir raporda önerilmiştir. Laiklik Gözlemevi başkanı Jean-Louis Bianco, Entegrasyon Yüksek Kurulu’nun görevinin sona erdiğini belirtmiş ve raporun bağlayıcılığının olmadığını söylemiştir. Şu ana kadar ne yükseköğretim kurumlarında ne de üniversitelerde herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Laiklik Gözlemevi, kısa bir süre önce kurulmuş ve üniversitelerde başörtüsü ve türban yasağının yürürlüğe girmesini isteyen bir organizasyondur. Kurumun raporu, yeni tartışmalar yaşanmasına sebep olmaktadır.

Başörtüsü soruları, bir süre için Belçika gündemini de meşgul etmiştir. Belçika’da bu yıl, eğitim kurumlarında dini sembollerin taşınması yasaklanmış ve yeni öğretim yılının başından itibaren bu uygulama devlet okullarında yürürlüğe girmiştir. Flaman Eğitim Bakanlığı, 241 devlet okulunda, başörtüsü olan öğrencileri okullara kabul etmemektedir. Yasa, yalnızca öğrencileri değil, okul çalışanlarını da kapsamaktadır. Bununla birlikte; Belçika Genel Hristiyan Birliği (ACV) Brüksel Başkent Bölgesi’nde tüm kamu servis elemanları için kamu hizmet birimlerinde başörtüsü yasağı getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Brüksel Kamu İşleri Bakanı Bruno De Lille (Yeşiller Partisi), bu şartın utanç verici ve küçük düşürücü olduğunu dile getirmiştir.

Başörtüsü konusunda İsviçre’de de tartışmalar yaşanmaktadır. İsviçre Halk Partisi milletvekilleri, Federal Anayasa’ya başörtüsü yasağı koyulması konusunda popüler bir girişimde bulunmuşlardır. Buna karşılık, sosyalist kadınlar ise Müslüman kadınların yüzlerini gizlemek amaçlı kullandıkları peçenin yasaklanması konusunu önermişlerdir.

Medyanın durumu popülerleştirmesi ile ortaya çıkan bir davada ise, Baby Loup adlı anaokulunda yaşanmıştır. Fatima Afif, doğum izninden dönen bir anaokulu çalışanıdır. Anaokulu müdürü, Fatima Afif’in başörtülü olarak çalışmasını, Fransa’da laiklik ilkesine aykırı olduğu ve Fransa devlet okullarında dini sembollerin kullanılmaması yasası gereğince kişiyi işten çıkarmıştır. 19 Mart 2013 tarihinde, Yargıtay çalışanın görevinden ayrılması kararını iptal etmiştir ancak Fatima Afif’in işten çıkarılma davası, 17 Ekim Perşembe günü Paris Temyiz Mahkemesi’ne geri dönmüştür. Paris Temyiz Mahkemesi Başsavcısı François Falletti, kişinin işten çıkarılmasını haklı bulup şu şekilde eklemiştir: “Çok kültürlü bir ortam olması sebebiyle, anaokulu kuralları çerçevesinde kişilerin misyonları ile ilgili kısıtlamalar oluşturulabilir.” Ona göre, bu “Baby Loup kurumunun çalışanlarına dayattığı, İslami objeleri taşıma ve eşarp yasağı, iş doğası sebebiyle haklıdır. Buna karşılık Yargıtay, anaokulunun özel kurum olması sebebiyle, işten çıkarma kararını Mart ayında iptal etmiş ve iptali, kişinin dini inançları sebebiyle ayrımcılığa uğraması şeklinde açıklamıştır.

İnsan Hakları savunucuları yaptıkları araştırmalar sonucunda, kişilerin ten rengi ve ataları sebebiyle uğradıkları ayrımcılığı ortaya koymaktadır. Yabancı kökenli ya da yabancı milliyete sahip olanlarda ayrımcılık %71 oranında, yabancı bir soyadına sahip olmak %70 oranında ve farklı bir ten rengine sahip olmak %66 oranında ayrımcılığa sebep olmaktadır. İlginç olan ise, kökeni, kişinin kariyeri boyunca farklı bir işte çalışmasının önüne geçmekte ve kişinin kökenine göre işe alım yapılmakta ya da yapılmamaktadır. Böylece, toplumda bir kez “garip” olarak görülen kişiler, hayatları boyunca bu sıfat ile yaşamak durumunda kalmaktadır.

Başka bir büyük tartışma sebebi ise Müslüman ibadetlerinin uygulamasıdır. Batı Nice, ticaretin kalbidir. La Plaine bölgesinde, 2002 yılından bu yana Suudi işadamı, 753 metrekare büyüklüğünde ve 1000 kişi kapasiteli bir ibadet ve kültür derneği kullanımı amacıyla, sahibi olduğu alanı değerlendirmek istemektedir. Merkezde En-Nur (Arapça ışık) projesi olarak bir kütüphane oluşturulması, Arapça dili ve kültürü öğretimi için bir dersliğin bulunması, bir kafeterya, kadın ve erkekler için ayrı dua alanlarının olması amaçlanmaktadır. Suudi işadamının sahip olduğu bu alan, 11 Ekim tarihinde Müslümanların dikkatini çekecek bir karar ile belediye tarafından “kamu malı” olarak ilan edilmiş, alanın Nice belediye başkanı tarafından anaokulu inşaatının başlatılacağı bildirilmiştir. İçişleri Bakanı Christian Estrosi ise proje fonlarının soruşturulmasını istemiştir. “leMonde.fr”nin haberine göre ise, belediye başkanı, durumu şu şekilde açıklamıştır: “Ben, Nice belediye başkanı olduğum sürece Müslüman kültür merkezi hiçbir şekilde açılmayacaktır.”

Kasım Ayı İslamofobi ve Ayrımcılık Raporu

Her ay, artık neredeyse görünmez hal almış Vandalizm ile ilgili makalelere ulaşılmaktadır. Genk, Limburg, Belçika’da üç farklı Türk camisi saldırıya uğramıştır. Müslüman ibadethanelerinin duvarlarında, domuz kafası resimleri ve toplumu küçük düşürücü sloganlar yazılıp çizilmektedir. Bu nedenle de, Türk toplumu başta olmak üzere tüm Müslüman toplumu, kendini güvende hissetmemektedir.

Peçeli kadınlar üzerinden yürütülen tartışmalar, maalesef güncelliğini yitirmemekte, her zaman için gündemde kalmaktadır. Grenoble Fransa’da, “Restos du coeur” adlı sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışmak isteyen peçe takan genç kız, kurum tarafından dini sembol taşıdığı gerekçesi ile reddedilmiştir. Bu olay karşısında “Restos du coeur” iletişim sorumlusu tarafından yapılan açıklama: “Biz peçe takan kadınlara karşı tavır sergilemiyoruz; davranışımızın rencide edici olduğunu da biliyoruz ancak başından itibaren seçtiğimiz tavır, budur” şeklinde olmuş ve tavrın, kurumlarını siyasetten ve dini işlerden korumak amaçlı takınıldığı belirtilmiştir. Öte yandan, “Coexist” (Müslüman kızın çalışmalarını yürüttüğü sivil toplum kuruluşu) genel başkanı Mr. Alaume Houdry, peçeli kadının teklif ettiği gönüllüğün reddedilmesinin ayrımcılık olduğuna inanmaktadır. Ayrıca, “Bu durum, dini özgürlükleri engellemekte, laikliğin yanlış anlaşılmasına ve sosyal uyumun zayıflamasına sebebiyet vermektedir” diyerek görüşlerini ortaya koymaktadır. Her ne kadar, “Restos du coeur” tarafından “siyasi ve dini meselelerden uzak durma” tavrının takınıldığı belirtilse de, peçeli bir kadının kurumun tavırlarını tehdit edeceği anlamına gelmemelidir. Çeşitlilik, özgürlük ve iyi niyet gibi yaklaşımlar ise her zaman için gönüllülük ile birlikte gitmelidir.

İsmi açıklanmayan, yalnızca 1990 yılı doğumlu, Fransız kimliğine sahip ve halen Fransa’da yaşadığı bildirilen bir Müslüman kadın, Fransa’da uygulanan peçe yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımıştır. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından, 2011 yılının Nisan ayında, şikâyet mahkemeye bildirilmiştir. Yasanın yürürlüğe girmesi ile kimi İnsan Hakları savunucuları da yasayı kınamışlardır. Örneğin Uluslararası Af Örgütü, kadınların “ifade etme özgürlüklerinin ve din özgürlüğünün” ihlal edildiğini savunmuştur. Mahkemeye başvuruda bulunan Müslüman kadın, peçe ve tüm bedeni kaplayan türbanın, “dini inanç, kişisel ve kültürel gereklilik” olduğunu belirtmektedir ve kişiyi savunan İngiliz avukat Ramby de Mello; yasanın, müvekkilinin dinini, özgürce konuşmasını ve kişisel haklarını ihlal ettiğini belirtmekte; müvekkilinin kendisini “kendi ülkesinde bir mahkûm gibi” hissettiğini bildirmektedir.

Önceki raporumuzda da belirtilen, “Baby Loup” adlı kreş çalışanı Fatima Afif’in peçe takması sebebiyle işten çıkarılışı davasında yeni gelişmeler olmuştur. 2013 yılının Mart ayında, Yargıtay tarafından, özel bir kreş olması sebebiyle, Fatima Afif’in çalıştığı kurum olan “Baby Loup”un, çalışanına “dini inançları sebebiyle ayrımcılık” yaptığı kararına varılmıştır. Ancak, 27 Kasım 2013 tarihinde; Yargıtay kararına karşılık, Paris Temyiz Mahkemesi tarafından, peçeli kişinin işten çıkarılma kararı haklı bulunmuştur.

Irkçılık ve Adalet Bakanı’na Yapılan Saldırı

17 Ekim 2013 tarihinde, Fransa’nın Ardannes kenti Ulusal Cephe (FN) parti üyesi belediye başkanı adayı, France 2 adlı televizyon kanalında yayınlanan “Özel Röportaj” adlı programda, Adalet Bakanı Christiane Taubira ile bir maymunun resminin karşılaştırmasını yapmıştır. Ardında, 25 Ekim 2013 tarihinde, eşcinsel evliliklere karşı olan bir genç, bakanı “maymun” olarak nitelendirmiştir. Bir diğer olayda ise, Ulusal Cephe’nin (FN) sahibi olduğu haftalık gazetede, (13 Kasım’da yaşanan olayın ardından yayımlanan gazetede) herhangi bir kişinin bu türde bir skandal yaratabileceği yönünde açıklamalar yapılmıştır. Gazetede, Christiane Taubira’nın resminin yanında: “Bir maymun kadar akıllı, aradığı muzu buldu” yazıldığı görülmüştür. Gazetesinin içinde yer alan haberde ise editör, Adalet Bakanı’nın, ayrımcı eylemlere karışmayarak bu olayın atlatılması gerektiğini yazmıştır.

Bu saldırılar, medyada ve internette çok sayıda konuyu tartışmaya açmış, Adalet Bakanı’nı destekleyici sözler kullanılmış ancak bu destek, Christiane Taubira’nın çalışma arkadaşlarından gelmemiş; bu saldırılar, gereken siyasi tepkilerin gösterilmesinde öncü olmamıştır. Adalet Bakanı, şikâyetçi olma fikrine karşı çıkmakla birlikte, “Libération” gazetesinde meslektaşlarını, gösterilen tepkilerin “hafif kaldığı” gerekçesi ile kınamıştır.

Fransa’nın Brétigny-sur-Orge kenti Sosyalist Parti Milletvekili Gustave Steevy, saldırıları henüz kimse kınamamışken, “Fransa, topla kendini” başlıklı ırkçılık karşıtı bir imza kampanyası düzenlemiştir. Ülkede, genel bir kayıtsızlık havası hüküm sürmektedir. Fransız siyasilerine karşılık olarak, Fransa toplumunda “kendini toparlama” durumu gözlemlenmektedir. Şu anda imza kampanyasına destek verenlerin sayısı, 110.000 kişiyi bulmuştur. Kampanya, “SOS Racisme” adlı örgüt ve diğer ayrımcılık karşıtı örgütler tarafından da desteklenmekte, vatandaşların tepkileri de giderek büyümektedir. 14 Kasım 2013 tarihinde, Bordeaux Adliyesi önünde 150 kişi, Adalet Bakanı ile dayanışma içinde olduklarını göstermek üzere bir gösteri düzenlenmiştir. Bu etkinlik, Adalet Bakanı’na yapılan ayrımcılığa karşı öfkelerini belirtmek için “La Fondation du mémorial de la traite des noirs” derneği üyeleri tarafından gerçekleştirilmiştir.

Libération gazetesi köşe yazarlarından Christine Angot, Adalet Bakanı’na yapılan saldırının Fransız toplumuna yaşattığı utancı yazmış ve entelektüel çevrelerin tepkisizliği sebebiyle de okurlarından özür dilemiştir. Asıl gerçek ise, siyasiler bu tür aşağılayıcı olay ve durumları, olayların aslında ciddi bir noktada olmadığını belirtmek için tepki göstermemelerdir. Pek çoğumuz da Ulusal Cephe (FN) partisinin reklamını yapmamak için sessizliğimizi korumak zorundayız.Is

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.