“Hakiki Kabakçı Sohbeti”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hakiki Kabakçı imzalı şiirleri önce sosyal medya paylaşımlarında görmeye başladım. Bunlar; nükteli bir anlatım tarzı içinde, bolca mizahi ifadeler taşıyan hiciv şiirleriydi. Şair, yöresinin yerel söyleyişleriyle sosyal eleştiriler yaparak, okuyucularına düşünmeleri için kapılar aralamaktaydı. Bu, bir bakıma, gülmece, söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme anlamına gelen “ironi” kavramıyla da ilgilidir. Şair; acı gerçeğe vurgu yaparak, sarsıcı bir etki yapmayı hedefler.

Hakiki Kabakçı, ironik anlatımı sayesinde, karşıtlıkların, yergilerin, yaşanan olumsuzlukların daha etkili ve vurucu bir şekilde aktarılmasını sağlamak amacıyla, asıl niyetini gizleyerek bütün bunların doğal bir durummuş gibi ima biçiminde vermektedir. Şair,bu anlatımın temel özelliklerinden biri olan işlenen konuya eleştirel bakarak ince alayını ortaya koyar.Toplumsal yapıyı, tarihsel yanlışlıkları, yaşanan saçmalıkları, bürokratik açmazları, yanlış algılayışları şiirin anlatım gücüyle birleştiren Hakiki Kabakçı’nın buradaki amacı ; okuyucusunu güldürmek, eğlendirmek değil, düşündürmektir. Kabakçı’nın şiirinde; komiklik değil, mizah anlatımın içinde verilmek istenen mesajın özü ve didaktik öğeleri aranmalıdır. Kabakçı’nın belirttiğim hususları içeren bir şiirinden birkaç dörtlüğü buraya almak okuyucu açısından yararlı olacaktır:

Diyorlar, kocadan çıkmış İbili’nin kızı
Telefon edelim, beklemeyelim yazı
De ki, bizim oğlan çocukluya da razı
Gel etme, gâvura gönder beni baba

Emmi, dayı vermedi kızlarını bana
Satalım ahırda ne varsa; inek dana
Varır varmaz yollarım parasını sana
Gel etme, gâvura gönder beni baba

Anamı da seni de aldırırım oraya
Hacca gidersiniz, takılmadan kur’aya
Askerliği de yaptırırım Euro’ya
Gel etme, gâvura gönder beni baba

Gel gönder gayrı inat etme hacı peder
Yoksa Kabakçı bu yolda olacak heder
Binmezsem BMW’ye gözlerim açık gider
Gel etme, gâvura gönder beni peder

Hakiki Kabakçı, 1992 yılından beri Belçika’da yaşamaktadır. Bu yıldan başlayarak gurbet ve sılada gözlemlediği olumsuzluklarışiirleştiren Şair, ilk kitabı “Gâvurcuya Mektup”u 2011’de, ikinci şiir kitabını “Zıkkımın Kökü”nü ise 2014 yılında yayımladı. Şiir yarışmalarında muhtelif derecelerinin yanı sıra bestelenmiş şiirleri de bulunmaktadır. Konuşulup yazılmayan gurbet bilgileri ve yöre hikâyeleri onun şiirlerinde can bulmuştur.

Kabakçı, şiir hakkında şunları söylemektedir: “Şiir büyülü bir kelime… Bazen bir şiir dinlediğinizde, şiiri anlamasanız bile koşup gider ve esrarlı bir dünyaya merhaba dersiniz ve şiir biter bitmez de yine bu soğuk ve zalim dünyaya kesin dönüş yaparsınız. Elbette şiir sadece, aşığın tercümanı ve maşukun yüceltilmesi değildir. Şiir çok farklı amaçlarla ve farklı türlerde de yazılabilir. Ben de çoğu zaman hicvi bir yöntem olarak kullanarak bir şeyler yazmaya ve paylaşmaya çalıştım.”

Şair, halk edebiyatı nazım birimleriyle ve hece ölçüsüyle yazmaya çalışır. Ancak bu konuda gereken dikkat ve özeni göstermez. O, içinden geldiği gibi, rahat bir söyleyişi tercih eder. Şiirde bir iddiası da yoktur. Onun amacını şu sözleri açıkça belirtmektedir; “Maksadım hoş bir sada bırakmak yöremin kubbesi altında veya yöre insanımın yaşadığı kubbe altında.”

Kabakçı’nınşiirlerinde seçilen konular, gurbet ve sıla dönmektedir. Folklorik öğelerin çok zengin bir biçimde kullanılmasını, kültürel yönden önemli görüyorum. Gurbet, göç, memleket hasreti gibi konulara bir şair duyarlılığı ile yaklaşan Kabakçı’nın eserlerinden sosyoloji ve psikoloji araştırması yapanların yaralanabileceğini düşünüyorum.

Gerçek adı, Mesut Kocabaş olan şairimizin yazdıklarını yöre kültürü açısından önemsiyorum.

Ateş gibi yandığım anda, içim üşüyor.
Temmuzun ortasında kar yağmış yaz gibiyim.
Ben köçek oynuyorum, dilden hüzzam düşüyor.
Bir türlü düzen tutmaz akortsuz saz gibiyim.

Az bulunca hırsızım, çok bulunca arsızım.
Kendi gönül evimde yurtsuzum diyarsızım.
Kararı verdiğim an en büyük kararsızım.
İki cami arası bir beynamaz gibiyim.

Şeker gibi adamdım, diyabete dokundu.
Lezzet için tuz oldum, tansiyonlu yakındı.
Böreklik un da oldum, şişman tavır takındı.
Sağlığı tehdit eden o üç beyaz gibiyim.

Bu haftaki sohbetimizi Hakiki Kabakçı’yla gerçekleştirdik.

Asıl ad ve soyadınız Mesut Kocabaş yerine şiirlerinizde ve kitaplarınızda Hakiki Kabakçı mahlasını kullanmaktasınız. Bunun sebebi nedir?

İlk olarak 2009 yılının Mart ayında köyümün (Elhan) sosyal medyadaki sayfasında köyümü hicveden bir şiir yayımladım. Şiirin altına da “Kabakçı” takma adını ekledim. Malum bizim köylüler, kavun karpuz ve kabak yetiştirdiği için eskiden “kabakçı” olarak anılırmış. Daha sonra beni taklit eden birileri çıkınca, ben de “hakiki olan benim, diğerleri çakma anlamında” önüne bir de “hakiki” ekledim. Sonraki şiirlerimde de bu böyle devam etti. Sonradan kendi ismimi kullanıp bir karışıklığa meydan vermek istemedim.

Ta kalkıp da göç etmişler Musul’dan.
Azziye’nin dibine sokulmuştur usuldan.
Kabakçı adını almışlar ektikleri mahsulden.
Elhan, kavunu karpuzu çok satan köyümüz.

Türk edebiyatında hiciv, yergi ve taşlama denilen bu şiir türü, Batı edebiyatında satir, satirik adlarıyla anılmaktadır. Adı ne olursa olsun, şiirin bu türünün en belirgin özelliği didaktik (öğretici) bir vasıf taşımalarıdır. Sizin şiirlerinizde de çok bariz olarak öğreticilik özelliği görülmektedir. Bu durum, sizin sanatçı duyarlığınızdan mı yoksa başka bir sebepten mi kaynaklanmaktadır?

Bahsettiğiniz öğreticilik özelliğimin nereden geldiği yönünde bir fikrim yok. Bunları şiir severlerin ve özellikle üstatların yorumuna bırakıyorum. Bu şiir türüyle uğraşan biri olarak da bu türün belirgin özelliğini taşımaktan mutluyum. Ben hiciv şiiri yazarım. Ondaki öğreticilik özelliğinin tespiti okuyanlarıma ve eleştirmenlere aittir. Onların hakkına tecavüz edemem.

“Aç tavuk buğday ambarında”

Nobel’in başkanı aradı beni.
Sanmayın ki hava attığımdandır.
Dedi, “bu yıl aday gösterdik seni”
Elbette bu, göze battığımdandır.

Dedim, “neyim eksik Orhan Pamuk’tan”
Şiirlerim tesirli silahtan, oktan.
Nobel ödülünü hakettim çoktan.
Milyonlarca kitap sattığımdandır

Kitabım çevrilmiş yüzlerce dile.
Büyük fark atmışım Şekspir’e bile.
Daha neler var da, boşverin hele.
Bu dahi tevazu kattığımdandır.

Kabakçı, kalk! sabah oldu dur burda.
Nobeli getirdin rüyada yurda.
Bu gereksiz rüya, gece sahurda,
Yemeğin üstüne yattığımdandır.

Uzun yıllardan beri Belçika’da yaşamaktasınız. Gurbet size neyi öğretti? Gurbetin size öğrettiklerini şiirlerinizde ne kadar deyiş hâline çevirdiniz?

Gurbet herkes gibi bize de birçok şeyi öğretti ve bu arada bizden birçok şeyi de aldı. Altın kafesteki bülbül misali vatan, sıla gibi değerlerin kıymetinidaha çok bilir olduk. Bu kavramları da şiirlerimde sık kullanıyorum. Zaten tilkinin on hikayesi varmış dokuzu tavuk üstüne. Bu konuları şiirle anlatmak bana daha uygun geliyor.

“Avrupa”

Kuralların görünse de çok ahenkli
Manevi yozlaşmanla sen bir atıksın
Güneşe hasret gökyüzün gri renkli
Somurtkan yüzlüsün, kaşları çatıksın

Geride kaldı artık kurulmaların
Özgürdür gayrı bütün sömürgelerin
Çatırdayıp kırılıyor omurgaların
Ekonominle de artık sen bir batıksın

Aile yapısını yıktın temelden
Bozulurmuş güya çocuk yapan beden
Yetişir mi artık bu toprakta fidan
Nüfusun yaşlı, için kurtlu kütüksün

Çıkarın dışında demokratik misin ki
Türkiye’yi Birliğe alacaksın sanki
Yok Kopenhag kriterleri yok Helsinki
Diyerek atılan içi boş bir nutuksun

Hıristiyan kulübüyüm desene mertçe
Türkiye’yi almam desene erkekçe
Bize gösterirken eften püften gerekçe
Konu Balkan ülkeleriyse, çok tetiksin

Mademki dostsun, göster tek bir emare
Senin dostluğun üfürükten tayyare
Kah karikatür krizisin kah minare
Sen hem ikiyüzlüsün hem de yatıksın

Bir gün kabaracak bu milletin ayranı
Sen o zaman gör meydandaki seyranı
Seni sever bir avuç Avrupa hayranı
Yoksa çoğunluğun gözünde bitiksin

Yurt dışında Türk’çe düşünerek Türkçe yazmak nasıl bir duygudur?

“Bundan sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya!” demiş Karamanoğlu Mehmet Bey. Öncelikle yurtdışında kendi anadilimi unutmayıp okuyup yazdığım için mutluyum. Diğer bir konu da genellikle okumayan bizlerin, özellikle gençlerin benim hiciv tarzı şiirlerimde kendilerinden veya çevrelerinden bir şeyler bulduklarını düşünüyorum. Bu şekilde onların ilgisine mazhar olmak, aynı zamanda onların “Türkçe’lerine” küçük bir katkı anlamına geliyorsa bu beni mutlu edecektir.

Hiciv türü şiirleri kapsayan üçüncü kitabınızı çıkardınız. Kitaplarınızın muhtevası ve çıkış hikayeleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Evet üçüncü şiir kitabım “Kabak Tadı” ismiyle piyasaya çıktı. Konularına bakıldığında ise, daha önce sizin de tenkit ettiğiniz gibi yöresellikten genele doğru bir geçiş olduğu görülmekte. Son kitabımda, gurbet-sıla konuları dışında da şiirler görmek mümkün.

Genel anlamda şiir hakkında neler düşünüyorsunuz?

Şiir benim için amaç değil bir araçtır. Kendimi ifade etmem ve rahatlamam için bir vasıtadır. İçimdeki yanardağın lavlarının bir nevi dışa atımıdır.Dikkat etmeye çalıştığım konu ise, ben rahatlarken birilerinin bu lavlardan zarar görmemesidir. Şiir büyülü bir dünyadır.

Yurt içinde ve yurt dışında pek çok kültürel etkinliklere katılmaktasınız. Katıldığınız etkinlikler hakkında bilgi verir misiniz?

Zaman zaman Avrupa’daki çeşitli şiir dinletilerinden, radyo ve televizyon programlarından ve festivallerden davet alıyorum ve elimden geldiğince katılmaya çalışıyorum. Belçika’da yaşadığım için buradaki organizasyonlara katılmak nispeten kolay oluyor.Türkiye’den de çeşitli davetler alıyorum fakat uçak fobim nedeniyle gidip gelmek kolay olmuyor. Ancak yaz tatilinde Türkiye’de isem bu davetlere icabet edebiliyorum. En son bu yaz tatilinde (2018) Emirdağ Gurbetçi şenliğindeydik.

Gelecekte yapmayıplanladığınız edebi çalışmalar nelerdir?

Hiciv türünde hoş bir seda bırakmaktan başka bir şey düşünmüyorum şu anda. İşi akışına bırakmak en iyisidir diye düşünüyorum.

Hakiki Kabakçı’nın özgeçmişi

29 Mayıs 1971 tarihinde Kırklareli’nin Demirköy ilçesinde doğdu. Aslen Emirdağ Elhan köyündendir. Babamın görevi nedeniyle çocukluk ve gençlik yılları kısmen Trakya’da kısmen Anadolu’da geçti. Üniversite eğitimimi yarıda bırakarak 1992 yılının Ekim ayından itibaren Belçika’da yaşamaya başladı. “Gavurcuya Mektup” adlı ilk şiir kitabı 2011 yılında yayımlanmıştır. Aldığı güzel tepkiler neticesinde “Zıkkımın Kökü” adlı şiir kitabım 2014 yılında okurlarla buluşmuştur. Çeşitli şiir yarışmalarında dereceleri bulunmaktadır. Bazı şiirleri bestelenmiştir. Son şiir kitabı ise, “Kabak tadı” adıyla yayımlanmıştır.

Ahmet Urfalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.