Malumunuz olduğu üzere geçtiğimiz yılın Kasım ayında Filipinler’de büyük bir kasırga felaketi meydana geldi. Bu kasırga neticesinde 10 binden fazla insan hayatını kaybetti ve yüzbinlerce insan evsiz kaldı. Son yılların en büyük felaketi olarak kayıtlara geçti.
Belçika’dan IHH’nın yardım gönüllüsü olarak Filipinler’deki muhtaç insanlara yardım dağıtmak üzere 5 Aralık 2013 tarihinde bu ülkeye gittim. Bu yazımızda Filipinler’deki felaket ve yardım çalışmalarından ziyade Filipinler’in tarihi hakkında kısa malumat vermek istiyorum. Yardım vesilesi ile gittiğimiz Filipinler’de öğrendiğim bilgileri siz kıymetli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Filipinler 7107 adadan oluşan 105 milyon insanın yaşadığı Güney Asya’da bir adalar ülkesidir. Ülke
insanlarının % 90’ı katolik hiristiyan ve % 10’u müslümandır. Ortalama maaşın 150-200 dolar
seviyelerinde olduğu fakir bir ülkedir. Ancak bu rağmen başta başkent Manila olmak üzere bazı
şehirlerde gökdelenlere, lüks alış-veriş mağazalarına ve son model arabalara rastlamak mümkündür.
Bütün fakir ülkelerde olduğu gibi Filipinler’de de adaletsiz bir gelir dağılımı var.
İslam, 9.ve 10. yüzyıllarda Yemenli tüccarlar vesilesi ile Asya Pasifik ülkeleri olan Endonezya, Malezya, Filipinler ve Singapur’a gelmiştir. Bu bölgelerde islamiyet hızla yayılmış ve ilk olarak Malezya’nın Malakka bölgesinde Malakka Sultanlığı adında müslüman bir devlet kurulmuştur. (M.1265) Bu devlet aynen Endülüs’te olduğu gibi muazzam bir medeniyet husule getirmiştir. 1511 Potekizliler tarafından işgal edilerek, o muazzam medeniyet tarumar edilmiş. İşgalden kaçan ve hayatlarını kurtarabilen hanedan üyeleri Filipinler’in güneyinde bulunan Mindano adasına kaçarak burada daha önce kurulmuş (M.1450) olan Sulu Sultanlığı’na sığınmışlardır.
9. ve 10. Yüzyılda Filipinler’e gelen müslüman tüccarlar buralarda yerleşerek Filipinler’in güney
adalarında kısa sürede islamın yayılmasına vesile olmuşlardır. Animist (tabiatperest) olan yerli halk
müslüman tüccarlerin davetlerini ve yaşantılarını rahatlıkla kabullenmişlerdir. 13. Yüzyıla gelindiğinde bölgede artık müslüman yönetim sistemleri oluşmaya başlamış. Ancak devlet manasında ilk yönetim şekli Sulu Sultanlığı ile oluşmuştur. Sulu Sultanlığı, güzel bir İslam medeniyeti tesis etmiş ve adil bir idare mekanizması oluşturmuştur. Bundan dolayı Sulu Sultanluğı döneminde İslam bütün Filipinler’e hızla yayılmıştır. 1596 yılına gelindiğinde Filipinler’in % 90’ı müslüman ve geriye kalan kısmı da animist (tabiatperest) insanlardan oluşmakta idi.
1521 yılında İspanya Kralı 1. Carlos ünlü denizci Macellan’ı Filipinler’e gönderiyor. Macellan önce
Filipinler’in doğusunda bulunan Homonhon adalarına geliyor. O zaman müslümanların sultanı olan
Raja Süleyman Macellan’ı ve onun arkadaşlarını eşine az rastlanır bir misavirperverlikle karşılıyor.
Misafirleri sarayında ağırlıyor, onlara en güzel ikramlarda bulunuyor ve en güzel hediyeler takdim
ediyor.
Macellan ve arkadaşları misafirlikleri süresince bu bölgede inceden inceye keşif yapmayı ihmal etmiyorlar. Ancak Macellan ve arkadaşları Filipinler’de kaldığı süre zarfında değişik adalara uğruyorlar buralardan başta baharat olmak üzere Avrupa’da bulunamyan kıymetli mallar topluyorlar. Bazı bölgelerde yerli halka karşı uyguladıkları cebir ve zorbalıklar nedeniyle savaşlar meydana geliyor. Ünlü denizci Macellan bu savaşlardan birinde 27 Nisan 1521 yılında öldürülüyor.
Geriye kalan İspanyol denizcileri, bazı müslüman sultanlardan aldığı hediyeler, baharatlar kıymetli
malzemelerle tekrar İspanya’ya dönüyorlar. Ancak yolculukları çetin hava koşulları nedeniyle bazı
gemilerinin batması, askerlerin büyük bir kısmının hastalıktan ölmesi neticesinde ancak 3 yıl sonra
İspanya’a ulaşmışlardır. İspanya Kralı Filipinler’den dönen denizcileri huzuru
na kabul ederek gezi
hakkında izlenimlerini ve gördüklerini anlatmasını ister. Kral önce gittikleri bölgenin isminin ne
olduğunu sorar. Denizciler bölgenin isminin ne olduğunu bilmiyorum ama bazı bölgelerden biz
ayrılırken Emanillah… Emanillah… diye nida ediyorlardı. Manila’nın ismi müslümanların, İspanyol
denizcileri ve arkadaşlarını uğurlarlarken Allah’a emanet olunuz manasına gelen Arapça fi Emanillah lafzından gelmektedir. İspanyol denizciler, bazı bölgelerde yerliler ile savaşmış olsalar bile, Filipinler’deki insanların çok mütevazi, sakin, yumuşak huylu ve çok misafirperver olduklarını anlatır. Askeri güçlerinin ve silahlarının olmadığını ifade eder. Bir kaç gemi askerle ve silahlarla rahatlıkla bu ülkeyi işgal edebileceklerini söyler. Bunun üzerine daha sonra tahta çıkan İspanya Kralı 2. Philip 1571 kendi ismini verdiği Filipinleri, silahlarla techiz edilmiş gemiler hazırlatarak bu ülkenin işgal edilmesi talimatı verir.
İspanyollar ikinci kez Manila’ya geldiğinde yine müslümanlar tarafından büyük bir co şku ve
misafirperverlikle karşılanırlar.
Müslümanlar ellerinde çiçeklerle limanda misafirlerini beklerken,gemilerden aniden top gülleleri müslümanların üzerine yağmaya başlar. İspanya askerleri çok acımasızca savunmasız müslümanları katledrler. Daha sonra karaya ayak basarak bütün bölgeyi işgal ederler. Tarihin az kaydettiği büyük bir vahşet ve soykırım yaşanır. Silahsız ve savunmasız olan bir kısım müslümanlar Filipinler’in güney bölgelerine kaçarak savunma konumuna geçerler. O günden sonra yüzyıllardır sürecek müslümanların işgalcilere karşı direnişleri başlar. Bu drenişi yapan müslümanlara Moro müslümanları denmektedir. Bu isim de İspanyollardan kalma bir isimdir. Bilindiği üzere İspanyolların müslümanlarla irtibatları ilk önce Kuzey Afrika’da bulunan Morokko müslümanları iledir. Dolayısıyla bütün dünyadaki müslümanların da Morokko olarak adlandırıldığını zannettikleri için Filipinler’deki müslümanlara da Morokko müslümanları demişlerdir. Daha sonra bu isim Moro müslümanları olarak tarihe geçmiştir. Bugünde Filipinler’in güneyinde bulunan Mindanao adasındaki müslümanlara Moro müslümanları denmektedir.
İspanya’nın Filipinler’deki işgali tam 333 yıl sürmüştür. Bu dönem içinde müslümanlara karşı
acımasızca baskı ve zulümler yapmışlardır. Aşırı derecede hiristiyanlaştırma çalışmalarına girmişlerdir. Nitekim bu çalışmaları neticesinde 333 yıl sonra % 90’ı müslüman olan bir ülke % 90’ı katolik hiristiyan olan bir ülke haline gelmiştir.
1898 yılına gelindiğinde Paris anlaşması ile İspanya Güney Amerika’ ülkelerinden çekildiği gibi
Filipinler’den de çekilmiştir. Paris anlaşması ile Filipinler ülke olarak, bütün zenginlikleri ve insanları ile 80 bin altın karşılığında ABD’ye satılmıştır. ABD’nin Filipinler’e gelmesiyle Filipinler’in ve Moro müslümanların ABD ile savaşı başlamıştır. Savaş en yoğun olarak müslümanların yaşadığı Marawi bölgesinde cereyan etmiştir . Bu bölgede müslümanlar kuşatma altına alınır, on binlerce müslüman şehit edilir ama kuşatmanın 6 ay sürmesine rağmen kesinlikle cihad terkedilmez. Bu savaşlar sırasında genç müslümanlar ABD’ye ait bir çok önemli silah ve mühimmatı ele geçirmeyi başarır. Bundan sonra ABD kuşatmayı durdurarak ateşkes ilan etmek zorunda kalır. Müslümanların topraklarından çekilme kararı alan ABD müslümanların lideri Allahi Alowta’dan toplarını ve silahlarını geri vermelerini ister.
Bunun üzerine Sultan Allahi Alowta şöyle diyor: Biz bağımsız bir ülke değiliz. Biz Sultan Abdülhamid Han hazretlerinin tebasıyız. Sultanımız izin verirse ancak biz silahları teslim ederiz.Bunun üzerine ABD başkanı Franklin Roosevelt (1882-1945) 1906 yılında Sultan Abdülhamit Han’a bir telgraf göndererek silahların teslim edilmsi talebinde bulunur. Bu talebe karşılık Abdülhamid Han hazretleri şöyle cevap veriyor: Filipinler’deki Moro müslümanları benim tebamdır. Onlara açılan savaş bize açılmış manasına gelir. Hem tarihte nerede görülmüş savaşta alınan ganimetler geri düşmana teslim edilir. Döktüğünüz kanlara sayınız. Böyle bir cevap karşısında ABD geri çekilir ve müslümanlarla bir daha savaşmaz.
Bu olaydan bir asır sonra 2006 yılında ilk sefer Marawi’ye giden eğitim ve yardım gönüllüleri Türk
kardeşlerimiz M Rıza Dalkılıç ve arkadaşlarını Marawi Üniversitesi rektörü karşılayarak bir asır önce bizi ABD işgalinden kurtaran Abdilhamid’in torunları tekrar geldi. Bu seferde yoksulluktan ve
cehaletten bizleri kurtarmaya çalışacaklardır diyerek halka tanıtmıştır.
ABD’nin 1939 yılına kadar Filipinler’deki fiili işgali devam etmiştir. 2. Dünya savaşının başlamasıyla
Filipinler’i Japonya ABD’den kurtarmıştır. Bu durum ABD’nin fiilen 2.Dünya savaşına girmesine neden olmuştur. Oysa bu zamana kadar ABD, 2. Dünya savaşına fiilen girmeyerek İngilizlerin yanında savaş halindeydi. Resmi tarih kitaplarında ABD’nin 2. Dünya savaşına girmesinin nedeni olarak JaponlarınPearl Harbor saldırısı olarak bilinmektedir. Gerçekte Japonya’nın Filipinler’i ABD’den almasından sonra ABD 2.Dünya savaşına fiilen dahil olmuştur. O dönemlerde Japonya: “Asya Asya’lılarındır.” politikasıyla Asya ülkelerindeki işgalci İngilizleri, Hollandalıları, İspanyolları ve ABD’yi temizlemek istiyordu. Bu düşünceyle Filipinleri ABD’den almıştır.
Japonya’ya atom bombası atılana kadar 4 yıl boyunca Filipinler’de Japonya hakimiyeti sürmüştür. Bu dönemde dahi müslümanlar Japonların boyunduruğu altına girmemiş ama bu dönemde müslümanlarrahat bir yaşam sürmüştür. Japonlar Filipinler’de işgalci ve sömürgeci bir politika gütmemiştir.
1945 yılında Birleşmiş Milletlerin kurulmasından bir yıl sonra San Fransisco’da yapılan toplantılardaFilipinler devleti resmen kurulmuştur. Filipinler devletinin kuruluş aşamasında ABD ve İngilizleri sinsi planları ile yüzyıllardır bağımsız olan müslüman sultanlıkları Filipinler devletine bağlanmıştır. Böyledeolsa müslümanlar normal yaşantılarına devam etmişlerdir. Bu durumu kabullenmeseler de fiili birçatışma durumuna girmemişlerdir. 1968 yılında Ferdinand Marcos’un 60 müslüman genci Corregidoradasında Malezya’ya karşı kullanmak üzere gizli olarak yetiştirdiği Malezya tarafından öğrenilince, itaatsizlik bahanesiylebu gençlerin tamamı katledilmiştir. Corregidor katliamı olarak tarihe geçen bu olaydan bir genç sağ olarak kurtulmayı başarır ve bir sene sonra Libya eski devlet başkanı Kaddafi’ye mektup yazarak olanları anlatır. Bu olayın duyulması üzerine müslümanlar direniş için örgütlenlenmeye başlamıştır. 1971 yılında bir cami kundaklanarak 70 müslümanın diri diri yakılması bardağı taşıran son damla olmuştur. Bundan sonra müslümanlar için direnişten başka seçenek kalmamıştır.
1969 yılında ilk önce Nur Misiuari önderliğinde Moro Milli Bağımsızlık Cephesi (MNLF) kuruldu. Bu örgüt Filipinler hükümetine karşı hem direnişi ve hem de barış görüşmelerini koordine etti. Daha sonraki yıllarda müslümanlar tarafından ayrıca İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) kuruldu. Uzun bir süre direnişi ve barış görüşmelerini bu iki örgüt beraber koordine etti. Ancak müslümanların MILF’e olan itimat ve güvenleri daha çok artınca son yıllardaki barış görüşmelerini sadece MILF koordine etmektedir.
Müslümanların mücadelesi devam ederken 1986 tarihinde kabul edilen Filipnler anayasasına Özerk
bölge yerleştirilir. 1996 yılında müslümanlar için özerk bölge kurulur. 2008 yılından sonra
müslümanlar ve Filipinler devleti arasında barış görüşmeleri başlar. Müslümanların Filipinler’deki son 35-40 yılının mücadelerini bir kaç cümle ile anlattık ama bu zaman zarfında çok savaşlar, katliamlar yaşandı. Müslümanlara karşı çok baskı ve zulüm yapıldı. Bu savaşlar neticesinde 250 bin insan hayatını kaybetti. Uzun çetin mücadelelerden sonra ancak barış masası hazırlandı Türkiye
Cumhuriyeti bu barış görüşmelerine gözlemci devlet olarak katılmaktadır. Türkiye IHH’da gözlemci
Sivil Toplum Kuruluşu olarak barış görüşmelerine katılmaktadır. 9 Aralık 2013 tarihinde en büyük
sorun olan enerjinin dağıtımı ile alakalı konuda da anlaşarak anlaşmalar imzalanmıştır. Anlaşmalar
gereği 2015 tarihinde Genişletilmiş İslam Devleti kurulmuş olacaktır. Şu anda yeni kurulan bu devletin meclis binasını TIKA aracılığıyla Türkiye devleti inşaa etmektedir. TIKA ayrıca müslüman bölgelerde halihazırda 45 adet cami restorasyonu da yapmaktadır.
Filipinler’de müslümanlar, 1571 yılında başlayan İspanyol işgalinden bugüne kadar vatanları için,
dinleri için ve bağımsızlıkları için savaşmışlardır. Ne var ki bu mücadeleleri batı dünyası tarafından
yasadışı ve terörist faaliyetler olarak kabul edilmiştir. Emperyalistlerin bütün müslüman
coğrafyalarda yapmış olduğu hain planlar bu bölgede de yapılmıştır.
Müslümanları cephede ve masada yenemeyeceğini anlayan Filipnler hükümeti, direnişi koordine
eden iki müslüman grup arasında fitne çıkarmak ve birbirleriyle savaştırmak için her türlü hain
planları yapma yoluna gitmiştir. Bu planların en tehlikelisi geçtiğimiz yılın eylül ayında Filipinler’in
Zamboanga şehrinde meydana geldi. Tamamen Filipinler devleti ve ordusunun himayesinde cereyan eden olay şöyle: Müslümanların çoğunlukta yaşadığı üç mahalleyi müslümanların iki örgütünden biri olan MNLF’in basacağı ve katliam yapacağı bahane edilerek önce bütün mahallelerin boşatılması sağlanıyor. Daha sonra bütün mahalleler yakılıyor. Bu mahalleler yakılırken söndürmek için hiç bir müdahele yapılmıyor. 10 binden fazla müslüman bir anda evsiz bir şekilde sokaklarda açlığa mahkum ediliyor. Müslümanların bir arada olmasını her zaman tehlike olarak telakki eden devlet böylelikle bir arada yaşayan müslümanlar dağıtmış oluyor. Bu bölge aynı zamanda yeni oluşan Müslüman Özerk bölge sınırlarına yakın olması hasebiyle gelecekte, bu müslümanların da özerk bölgeye dahil olması ihtimaline karşı bu tehlikeyi bertaraf etmiş oluyor. Ayrıca müslüman grupların arasına fitne sokarak kendi aralarında savaşmalarını planlıyor. Ancak müslümanlar bu oyuna gelmiyorlar kendi aralarındaki birliklerini korumaya devam ediyorlar.
Filipinler ziyaretimizde yanan bu mahallleri yakinen görme imkanımız oldu. Gerçekten binlerce ev
tamamen kül yığını haline gelmiş. Ancak filimlerinde gördüğümüz hayalet şehir görüntüsündeydi. İşin en acı tarafı böylesine vahim bir olayın dünya kamuoyunda yeteri kadar gündeme gelmemesi ve infial oluşturmaması. Evleri yanan 10 bin civarında müslüman, şehrin açık spor salonuna yerleştirilmiş, kendilerinin çaputlardan tedarik ettikleri derme-çatma çadırlarda aç, susuz çok zor şartlar altında hayatlarını idame ettirmekteler. Geleceğe yönelik hiç bir planları yoktur. Yanan mahallerine geri dönerek evlerini yeniden yapmalarına da müsade edilmiyor.Filipinler devletinin planı, bu müslümanları ülkenin değişik bölgelerine dağıtarak, bir araya gelmelerine mani olmak.
Belçika IHH ekibi olarak Filipinler programımız kapsamında burayı da ziyaret ettik. Gördüklerimiztek kelimeyle “dram”. Bir daha anladık. İnsanlık: kör, sağır ve dilsiz. Biz gücümüz nisbetinde duyarlı
olmaya çalıştık ve yardımlarımızın bir kısmını da yangın mağduru insanlara dağıttık.
Ali KOÇ
Abdülhamit meselesini bir de Osmanlı1186-1907yılları rası ABD Büyükelçisi Abdülhamidin dostu B.Elçi Avukat Oscar Salamon Staraus un anılarından okusanız iyi olur. (Hani T.Hertz e bir karış toprak palavrası ((B.O Arşivleri bunun palavra olduğunu ortaya çıkardı))ABD ye diranmeyin boş yere kan dökülmesinmiş