“Söylenmemiş söz yok, tutabilene aşk olsun!”
Ne kısa filmler çekildi,
Ne nutuklar atıldı;
Yaptığının masumların kanına girmek olduğunu, her şekilde anlatıldı.
Ancak bir türlü oturmadı bizde BOYKOT.
Bırakın müslümanlığı, insanlığından utandı gayri-müslimler;
Onların duygu yoğunluğuyla zevklerinden vazgeçişini, kola içerek izledi müslümanlar.
Çok düşündük…
İnsanlar nasıl hala boykotu bilir, görür de, uymaz diye.
Naçizane, eleştiriye kendimizden başlayarak, 5 ayrı kategori tespitimiz oldu:
(ÖNEMLİ NOT: amacımız insanları tahkir etmek, ayıplamak, onları ayrıştırmak değil; aksine, onları bu önemli mücadelede kazanmaktır; bu amaçla hareket etmektir ve öyle de olmalıdır)
- Saflar
Bu kategorideki insanlar, boykotun nasıl bir silah olduğunu samimi olarak idrak edemeyen insanlar. ABD’nin boykot ile bağımsızlığını kazandığını, boykot ile iktidarların değiştiğini, kolektif bir bilinç ile milyar dolarlık şirketlerin bir günde çöp olabileceğini gerçekten idrak edememiş insanları bu kategoriye sokabiliriz.
Çaresi: boykotun gerçekten ise yaradığını göstermek yeterli olacaktır.
- Kolay yönlendirilenler
“Biz alsak ne, almasak ne; adamlar dünyanın sahibi, geçmiş olsun artık” diyen insanlar. Boykot etmemiz gerekenlerin en sevdiği güruh. Kabullenmiş, eziklik hisseden, dünyada ne insan olarak, ne mensup olduğu toplum ve medeniyet olarak; hiç bir gücünün, ağırlığının, etkisinin olmadığına ve olamayacağına iman etmişleri bu kategoriye sokabiliriz.
Çaresi: tarih okumak, her olgu ve nesnenin kemal ve zeval dönemlerinin olduğunu bilmek ve mutlak bir galibiyetin mümkün olamayacağını ve bu uğurda savaşmamız gerektiği bilincini anlayabilmek
- Çıkarcılar
Her şeyin farkında olan bu kategorideki insanlar, sadece ve sadece ekonomik çıkarları boykot mallarında olduğu için, boykotu delerler. Sadece boykot etmezler, satarlar. Reklamını yaparlar. İşe yaramadığını ve yaramayacağını söyler; diğer kategorilerdeki her insana, onları ikna edecek şekilde konuşurlar. Tek motivasyonu ekonomik kaygılarıdır.
Çaresi: bereket denen olgunun, asıl yararımıza olan güzelliklerin, Allah’ın rızasından ve iç huzurumuzu bozmayacak güzel ticaretlerden geçtiğini idrak etmek; Allah korkusu.
- Banane’ci Hedonistler
Hedonist demek, kendi keyfini dünyanın merkezine koymuş insan demektir. Günümüz kapitalist sisteminin idealize ettiği insan tipidir ve hepimizin buna az/çok meyili vardır. Kendi zararı olmadığı sürece, kendinin en ufak zevkinin bile akamete uğramaması gerektiğine inanır ve gerisini önemsemez, önemsetecek şeylere bakmaz bile. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılık da diyebiliriz.
Çaresi: müslüman ise; Allah korkusu, ümmet bilinci, “müslümanlar, ancak kardeştir” hadis-i şerifi; değil ise: insan olmak, kolektif bilinç.
- Arap düşmanları/Mağdur nefreti
1. Dünya savaşından beri, ülkeler küçültülüp, parçalanması ile; her müslüman ülkesinin müfredatına yerleştirilen nifak tohumları, bozuk meyveler verdi. Arnavutluk’ta “Türkler çocuklarınızı çaldı”, Arabistan’da “Türkler sizi sömürdü”, Irak’ta “Türkler ihanet etti”, Türkiye’de de kuruluşundan itibaren Arap düşmanlığı pompalandı; ki eski topraklarını almaya bırakın savaşsın, isteği dahi olmayacak nesiller gelsin ki eskisi gibi bir arada olamasınlar. Bu neslin devamı ve Suriye’li göçmen nefreti sebebiyle, bir takım insanlar, her şeyi apaçık görmesine rağmen boykotu deldi ve delmeye teşvik dahi etti. Yönlendirilmeye en müsait kategoridir. Psikolojide “mağdur nefreti” olarak tanımlanan eğilim de, bunun sebeplerindendir.
Çaresi: ırkçılık belasından kurtulmak, yutulan zokalar zor çıkar ancak temiz bir niyetle tefekkür yardım edebilir.
Liste daha uzayabilse de, en ana sebepler bunlardır.
Unutulmamalı ki, bir arada hareket edemeyen bütün toplumlar, yök olmaya mahkumdur. Bunu en çetin coğrafyalarda yaşamış milletlerin evladı olarak en iyi biz bilmeliyiz. Önemsemeli, anlamalı, anlatmalı ve batıl ile savaşın önce kalpte, sonra da en basitlerinden başlayarak günlük icraatlerimizde bittiğini idrak etmeliyiz.
Ve en önemlisi; doğruya güzellikle çağırmalı, insanlara anlatmaya sabırla devam etmeliyiz.
Son olarak, sözlerin en güzelini söyleyen, peygamber efendimiz sallallahü aleyhi vesellemin hadis-i şerifi ile bitirelim.
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin.
Buna gücü yetmezse, diliyle değiştirsin.
Buna da gücü yetmezse, kalbiyle bugzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
Muhammet Türk