Tatil sezonu bitti. Tatilini Belçika’da, tatil yörelerinde veya memleketinde geçirenler oldu. Belçika’daki Türk kökenli politikacıların ise deyim yerindeyse tatilleri burunlarından geldi. Bazı siyasetçilerimiz, seçim çalışmaları sebebiyle Belçika’dan ayrılamazken bazıları birkaç günlük de olsa tatil yapabildi. Tatil yapabilenler kendi memleketlerinde başbakan edasıyla resmi veya gayri resmi temaslarda bulundular, festivallere katıldılar, düğünlerde ve iftarlarda boy gösterdiler.
Bizim açımızdan en çok dikkat çekici olan siyasetçi gurubu ise Emirdağ’a bağlı köyleri tek tek dolaşarak direkt veya dolaylı olarak oy isteyenlerdi. Köy ziyaretlerinde yemeğini yiyip, ayranını içtiler. Köylerin köylülerin sorunlarını dinleyip olmamış çocuğa don biçtiler. Kısacası dalgasını geçtiler.
Bir sohbet ortamında, bu köylerden birinin muhtarı, köylülerin aslında bu misafirlerden memnun olmadığını belirterek şu değerlendirmelerde bulundu: “Bunlar, Belçika’da siyaset yapıyor ama gelip bizim köyün sorunlarını dinliyor. Bu nasıl oluyor? Bunlar bizi aptal mı zannediyorlar? Gitsinler nerde siyaset yapıyorlarsa orayı dinlesinler. Bizim yakamızdan düşsünler. Tatilde bari bize huzur versinler. Bu güneşli günlerde gölge yapmasınlar başka ihsan istemiyoruz.” Köy muhtarı ayrıca, köyün girişindeki hurdacı, dilenci, bohçacı giremez tabelasının altına Belçikalı siyasetçi de giremez yazacaklarından bahsetti.
EMİRDAĞ BELEDİYE BAŞKANI
Emirdağ Belediye Binası Beyaz Saray mı, Emirdağ Belediye Başkanı da Obama mı?
Bu nereden çıktı diyene. Türkiye siyasetinde eskiden beri bir kanı vardır. Her seçim öncesinde siyasetçiler Amerika’ya gidip icazet alırlar. Ne yapılmalı ne yapılmamalı Amerika’daki böyyüklerine danışırlar ve Türkiye’ye dönünce bunları harfiyen uygularlar… Bazı siyasetçiler ise Amerika’ya gitmez ve gidenlerin de Amerikan uşağı olduğunu siyasi koz olarak kullanıp durur.
Bu yaz yine Başkan Cengiz Pala’nın makamı Belçikalı siyasetçilerle doldu taştı, basına çarşaf çarşaf fotoğraflar yansıdı. Tabiri caizse Türk siyasetçilerin Amerikan başkanlarından icazet aldıkları gibi Belçikalı Türk siyasetçiler de Emirdağ Belediye Başkanından icazet aldı.
Herkesin bildiği PS’li Türk siyasetçiler diğer senelerde gelenek haline getirdikleri Başkan Pala ziyaretini bu sene yapmadılar. Başkan da Emirdağ gurbetçi festivalinde PS’lilere nazire yaparcasına diğer partiye mensup Emirdağlı adayları festivalde sahneye davet ederek onore etti.
İşin özü şudur ki, Emirdağ Belediye Başkanını ziyaret, bir çeşit seçim çalışması olurken, Başkanı ziyaret etmemek de alternatif bir seçim çalışması olmuştur…
BİZDE HERKES BAŞBAKAN
Belçika seçimleri yaklaşırken, gerek yakinen tanıdığım gerekse TV, gazete, radyo veya sosyal paylaşım sitesinden takip ettiğim Türk kökenli eski ve yeni siyasetçilere yöneltilen neden adaysınız sorularına hepsi sanki başbakan veya bakan adayıymış gibi cevaplar vermekte; eğitime öğretime önem vereceklerini, yeni istihdam alanları açarak işsizlikle mücadele edeceklerini, Türklerin sosyal ve kültürel haklarını savunacaklarını vs. söylemekteler.
Allah aşkına sizin etiniz budunuz nedir ki? Sizler, alt tarafı küçük bir belediyenin aylık toplantılarına ara sıra katılacak -birçoğunuzun toplantıda tartışılan konuların içeriğini dahi kavrayamadığı, hemşericilik sayesinde bir kaç yüz oyla seçilecek- muhtemel belediye meclis üyelerisiniz.
Eğitim öğretime önem vereceğini söyleyenler öncelikle kendi çocuklarınızı okutabiliyor musunuz? İşsizliğe çözüm bulacaklarını söyleyenler birçoğunuzun adam gibi bir işi bile yok (partinin iyi kötü bir gelir sağlaması hariç) çocuklarınız ve yakın akrabalarınız da ona keza. Kelin ilacı olsa derler ya aynen öyle işte.
Ama suç kimde? Bizde, yani halkta, yerel gazetelerde, derneklerde… Neden mi? Bir belediye meclis üyesini her gün haber yaparsak, dükkan kuaför açılışlarına çağırırsak, kermeslerde sokak pazarlarında halay çektirirsek, her geceye güne eğlenceye düğüne cenazeye çağırırsak, her çağırdığımız faaliyette çok iş yapmışlar havası vererek birer şilt, plaket, madalya, hediye verirsek olacağı bu. Tesellimiz odur ki bu şartlarda kendilerini padişah bari sanmıyorlar.
BİR HABER SİTESİNİN CİDDİYETİ
Belçika’daki saygın bir haber sitesi ve gazetesi, yazar kadrosunu bir restorana davet eder. Yazarlardan biri de davete icabet eder ve restoranda beklemeye başlar. Ama nafile ne gelen vardır ne giden. Aradan yarım saat geçmiştir. Sonunda bu meslektaşımız, genel yayın yönetmenini telefonla arar.
Genel yayın yönetmeninin cevabı ilginçtir: “Yemek iptal oldu, sana haber verilmedi mi? Ben haber vermesi için bilmem kimi görevlendirmiştim.”
Görevlendirilen kişi de, yemeğin iptal olduğuna dair ilgililere facebook’tan mesaj gönderdiğini söyler…
Sonrasını bilmiyoruz ama bu iletişim çağında bir gazete, kendi elemanına ulaşamıyorsa habere ve okura nasıl ulaşır varın siz düşünün.