Türkiye’den Belçika’ya dönüp, lise eğitimine burada devam ettiğim dönemin başı benim açımdan zor geçiyordu. Türkiye’ye alıştıktan sonra Belçika’ya dönmek zor gelmişti. Özellikle de, Türkiye’de edindiğim arkadaş çevresinden uzak kalmak. Nitekim Belçika’da eğitim istenilen seviyede değildi ve orta dörtte (yani lise 1’de) sınıfta kalmıştım. Bir sonraki sene, eğitime güç bela devam ederken, sınıfta benim de karıştığım tatsız bir olay sonrası, Fransızca öğretmeni en ağır cezayı bana vermişti. Cezam en az 10 sayfalık bir kompozisyon yazmaktı ve konuyu seçmekte hürdüm.
Kompoziyonu yazmak için bir haftam vardı ama o kadar doluydum ki, kağıtı ve kalemi elime alıp yazmaya karar vermiştim. Almanya’da Kartel isimli rap grubunun zirve yaptığı günlerde yazdığım kompozisyona şöyle bir başlık atmıştım; “Belçika’da yabancı, Türkiye’de Almancı.” Sonra içimdeki acıları kağıta döküp bir şekilde Belçika’da bir göçmen çocuğunun yaşadıklarını ve hissettiklerini ifade etmiştim.
Aradan günler geçti ve kompozisyonumu okuyan öğretmen beni yanına çağırarak, kompozisyonu okuduktan sonra ağladığını ve yabancı kökenlilerin bu yönlerini bilmediğini anlatmıştı.
***
Aradan yıllar geçti. Biz bu halimize bir şekilde alıştık derken, ya da alıştığımızı zannederken, o da ne? Türkiye’den hiç alışık olmadığımız tepkiler görmeye başladık. Özellikle şu son dönemde.
“Eski deyimle gurbetçiye, modern deyimle ise Avrupalı Türk’e duyulan öfke nedir?” diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz şimdi. Avrupa’da doğmuş, büyümüş ve halen Avrupa’da yaşamakta olan bir Türk olarak bu soruyu sormak ve bu uygun olan cevapları aramak zorunluluğunu hissediyorum.
***
Efendim, yakın bir tarihe kadar gerek halk içerisinde gerekse filmlerde vs övünülen Avrupalı Türkler ne oldu da birden bire düşman ilan edildiler?
Hatırlarsanız, birçok Yeşilçam filmlerinde Almancı diye hitap edilen Avrupalı Türklere karşı bakış açısı daha pozitifti. Mesela Hülya Koçyiğit’in başrolde oynadığı “Almanya Acı Vatan” isminde bir film vardı. Bu filmde evlilik yoluyla Almanya’ya gidip orada kendi kaderine bırakılan bir vatandaşın hikayesi ele alınır. Bu talihi ne yazık ki, Avrupa’nın farklı ülkelerine evlilik yoluyla gelip, yaşamış binlerce insan var. Birçoğunun sonu hüsranla da bitti diyebiliriz. Hatta nice intihar eden gelinler ve damatlar oldu. Çocuk yaşlarda, gelin olarak gelip burada eziyet gören birinin Laeken’deki kanala atlayarak inthar ettiğini duymuştum ve o çocuk yaşımda çok üzülmüştüm.
“40 Metre Kare Almanya” diye bir dramı elen alan başka bir film var. Neşe Karaböcek’in başrolde oynadığı “Almanya’da bir Türk Kızı” adında bir film var.
O dönem Avrupa’ya işçi olarak gelmek isteyenlerin nasıl dolandırıldıkları birçok filmde konu edilmişti. Bunlardan birisi “Banker Bilo” filmiydi.
Diğer yandan Kemal Sunal’ın başrol oynadığı filmlerden Davaro ve Postacı gibi önemli yapıtlarda da Almanya konu edilir. Zira Almanya’ya önemli bir göçün yaşandığı ve Türkiye’deki birçok insan için yardım elinin uzandığı bir dönemdi.
Ferdi Tayfur, Türkan Şoray ve Cüneyt Arkın gibi dönemin ünlü isimlerinin yer aldığı birçok filmde Almanya’da işçi olmak konusu farklı şekillerde konu edilmişti. Ya Avrupa’ya işçi olarak gidenler konu ediliyordu, ya da Avrupa’da bir işçi yakınından yardım geliyordu vs.
Şimdi yıl oldu 2022 ve o dönemin gişe rekorları kıran Yeşilçam filmleri çok uzaklarda kaldı. Zaten o filmlerde oynayan yıldızlardan geriye çok azı kaldı. Geçmiş zamanda çok sediğimiz Cüneyt Arkın da vefat etti. Allah kendisine gani gani rahmet eylesin.
***
Özellikle şu son 3 ya da 4 yıldır Avrupalı Türk konusu Türkiye’de ciddi şekilde bir rahatsızlık vermeye başladı. Suriye savaşından sonra memlekette yaşanan Suriyeli istilası sonrası, Türkiye’de Suriyelilere karşı büyük çapta bir ırkçı hareket başlamıştı. Bu arada, bu Suriyeli göçünün yanlış olduğunu hep savunmuşumdur. Bana göre, mevcut hükümetin yaptığı en büyük yanlışlardan birisidir. Kontrolsüz ve gereksiz bir göç.
Her neyse, biz konumuza dönelim. Suriyeli göçüyle başlayan bir ırkçılık. Peki bu ırkçı hareket kendi kendine mi başladı? Ne yazık ki, hayır. Bu ırkçı hareket birileri tarafından başlatıldı. Bilinçi ve kasıtlı olarak. Batılı ülkelerde olduğu gibi. Ekonomik kriz ve yaşanan olumsuzluklar bu tür göçlere sebep gösterildiği vakit, çok sayıda insan buna inanarak, dolaylı bir şekilde ırkçı ideolojiye sahip olabiliyorlar. Bu Batı ülkelerde de aynı. 80’li yıllarda, Fransa’da ırkçı Le Pen, “Fransızlar yabancılar yüzünden iş bulamaz hale geldiler” dediği vakit, çok sayıda Fransız bu söze inanarak, Le Pen’e ve ırkçı ideolojisini destekler hale gelmişlerdi.
Suriyeli göçü baştan sonra tartışmaya açık bir gerçek. Fakat varsayalım ki, bütün Suriyeliler ülkelerine gönderildi. Çok sayıda insanın kalbine işlenen ırkçı hareket yok olacak mı? Hiç sanmıyorum. Suriyeliler’den sonra başka bir kurban lazım. Ancak o şimdiden belli oldu bile; Avrupalı Türkler. Avrupa’da yaşamını sürdüren ve yılın belli bir döneminde yaz tatilini Türkiye’de geçiren insanlar.
***
Peki, ne oldu da, bir dönem yardım ettiği için sevilen Avrupalı Türk, sevilmeyen bir konuma geçti?
Aslında bu soru tartışmaya açık ve saatlerce tartışılabilecek bir soru. Yani net olarak “şu sebepler yüzünden bu hale geldi” diyemeyiz ancak bu duruma gelinmesine sebebiyet vermiş olabilecek bazı konuları irdeleyebiliriz.
Öncelikle şu iki konuyu açıklamakta fayda var;
Birincisi, Türkiye’nin farklı yerlerinde, özellikle turistlerin ve gurbetçilerin uğrak yerlerinde yapılan sözde sokak röportajları. Bu röportajlarda, her zaman Avrupalı Türk konu ediliyor. Mikrofon bir Avrupalı Türk’e uzatılıyor, sanırsınız ki, özellikle eğitim seviyesi düşük olan birisi seçilmiş ve Türkiye’nin durumu hakkında sorular soruluyor. Avrupa’da kendine göre yaşam şartlarıyla mücadele eden Avrupalı Türk, tatil amacıyla gittiği Türkiye’de ister istemez, bol keseden harcıyor ve o kısa dönemde Türkiye’yi iyi görebiliyor. Hal öyle olunca da, kendi açısından pozitif olarak gördüklerini izah etmeye çalışıyor. O arada güya geçim sıkıntısı yaşayan bir grup insan çıkıyor ve Avrupalı Türk’e tepki gösteriyor. Sonra video sosyal medyalara düştüğü zaman, tepkiler Avrupalı Türklere karşı çığ gibi büyüyor.
Peki bu videoyu kimler ve ne amaçla yapıyor olabilir? Bu konuda birçok söylenti var. Türkiye’de muhalefet partiler tarafından finanse edildiği vs konuşuluyor. Bu gerçek mi yalan mı, net olarak bir açıkmala yapmamız münkün değil ancak bu tür röportajların muhalif partilerin başında olduğu belediyelerde yaşanması ve bu konunun özellikle İYİ parti tarafından irdelenmesi akıllarda elbette bir takım soru işaretleri bırakmıyor değil.
İkincisi ise, Avrupalı Türklere seçim hakkının verilmesi de önemli bir rol oynadı. 2018 yılında yapılan seçimlerde Avrupa ülkelerinde sandık başına giden vatandaşların yüzde 51’nin Ak Parti’ye oy vermesi, Türkiye’de muhalefet partilerine destek verenler tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Birçok insan “Avrupalı Türkler kaderimizle oynuyorlar” gibi tepkiler vermişti. Fakat o seçimlerde Avrupa’da Ak Parti’ye yüzde 7, CHP’ye yüzde 50 gibi bir oy oranı çıksaydı yine aynı tepki gösterilir miydi, o da ayrı bir soru.
Ayrıca ABD’de CHP’ye yüzde 69 gibi bir oy oranının çıktığını unutmamak lazım. Fakat ABD’li Türklere pek laf edilmiyor farkındaysanız.
Ülkeler seçimlerde dünyanın dört bir yanında olan vatandaşlarını seçimlere katılmasını demokratik bir şekilde davet ederken, aynı durum ne yazık ki, Türkiye’deki Türkler ve özellikle muhalefet partileri tarafından “kaderimizle oynanıyor” gibi tepkilerle karşılanıyor. Muhalefet hem demokrasiden dem vuracak hem de demokrasinin sunduğu bir duruma tepki gösterecek. Olacak iş değil. Sonra bu anti demokratik tepki yüzünden milyonlarca Avrupalı Türk kötü bilinsin. Hadi oradan…
***
Bu yukarıdaki iki sebep göze çarpan sebeplerdendi. Yani aysbergin görünen kısmı. Bir de aysbergin görünmeyen kısmı var. Ama bu kısım daha çok sosyolojik bir açıyı kapsıyor. Nasıl mı?
Şöyle ki, 1970’li yıllarda Avrupalı Türklerle Türkiye’deki Türklerin arasındaki ilişki ile bugün aynı ikilinin arasındaki ilişki arasında dağlar kadar fark var. Bu duruma gelinmesi elbette, yanlı röportajlar vehayut muhalif partilerin söylemleri yüzünden vs değil. Bir kere Avrupa’daki Türklerle Türkiye’deki Türkler aynı şekilde gelişmiyor. 70’li yıllarda Almanya yaşayan bir Türk, Türkiye’ye gittiğinde Türkiye’deki Türklerle sorun yaşamadan anlaşabiliyordu. Fakat aradan jenerasyonlar geçti. Avrupa’da olaylar farklı, Türkiye’de farklı ilerledi. Kafa yapıları farklı gelişti. 2022 yılında, çok sayıda Avrupalı Türk, Türkiye’ye gittiklerinde kendini ifade edemiyor. Türkiye’deki insanlar şöyle dursun, kendi akrabalarıyla bile anlaşamıyor.
Avrupalı Türklerle Türkiye’deki Türkler arasında bağlar, eskiden iki taraf arasında yaşanan evlilikler sayesinde devam ediyordu ancak yaklaşık 15 senedir bu evlilikler pek yaşanmadığı için, bu sayede gelişen bağlarda ister istemez gevşedi. Gerçi bu tür evlilikler daha farklı sorunlara neden oluyordu ama bu konu burada işlenecek bir konu değil.
Avrupa’ya göçler yaklaşık 60 sene önce başlamıştı. İlk jenerasyon yavaş yavaş yok oluyor. İlk jenerasyonun Türkiye’deki yakın akrabaları da yavaş yavaş yok oluyor. Avrupalı Türkler, Türkiye’deki akrabalarından uzaklaşıyor ve uzaklaştıkça bağlar gevşiyor. Gün gelecek o bağlar tamamen kopacak ve Avrupalı Türkler Türkiye’ye tamamen yabancı olacaklar. Avrupalı Türklerin Türkiye’ye yabancı olmamalarını önlemek amacıyla YTB gibi kuruluşlara büyük misyonlar düşüyor. Bu konuda ne kadar başarılı olurlar bilinmez.
Cafer Yıldırımer
Keşke gurbetçilerde Türkiyeye geldiklerinde sizin Türkiyedekilerden beklediğiniz aynı hassasiyeti gösterseler. Herşey karşılıklı demekki. Ama şu bir gerçek… Uzaklaşıyoruz…
Merhaba.. İstanbul dan yazıyorum…aslen Trabzonluyum ve şunu açıkça ifade edeyim… gurbetçiye kendi memleketinde-beldesinde hiç kimse farklı davranmıyor.. büyük şehirlerde de aynı şey geçerli…sadece tatil beldelerinde gurbetçi ” turist” muammelesi görüyor..
Bravo sana arkadasim
Herseyi guzeligile dile getirmisin
Helal sana
Yakinda gercekten
Kendi memleketim de gercekten bir yabanci olucaz
Ellerine saglik