İnsanoğlu Hazreti Âdem’den beri devamlı bir tekâmül içerisindedir. Maddi olarak da gelişiyor, fiziki olarak da gelişiyor. Teknoloji alanında inanılmaz yenilikler yapılıyor. Fakat insanın kendisine baktığımız zaman ruhsal sorunların azalmasını beklerken, ruhsal bunalımların daha da arttığını geriyoruz. Hırs, haset, çekememezlik, öfke, cimrilik gibi insanın, insan olma özelliğine uymayan kötü hasletler günümüzde de var.
Efendim, seneler önce Aksaray’da babamızın kuyumcu dükkânında okuldan sonra gelir, ağabeyimle birlikte babamıza yardımcı olurduk. . O yıllarda henüz ortaokul öğrencisiydim. Aksaray’da haftalık pazarımız Salı günü olduğu için o gün şehrimize civar köylerden ürününü satmak için gelen hemşerilerimiz dükkânımıza uğrarlardı. O gün dükkânımıza Aksaray’ın Çekiçler köyünden de müşteriler geldi. Kendi aralarında konuşurken Çekiçlerli İzzet Efendi’den bahsettiler. İzzet Efendi, tasavvufi eğitime önem veren, o yıllarda birçok insanın ahlaken düzelmesi için çaba sürfeden gönül erlerinden biriydi. Kendisiyle hiç yüz yüze karşılaşmadık ama cenazesine iştirak ettim. Cenaze namazını kılmak nasip oldu. İşte onu sevenlerin anlattığı bir olayı ben sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir gün İzzet Efendi’nin dergâhına sinirli, celalli, böyle paldır güldür birisi gelmiş. İzzet Efendiye : “ Bu ne biçim tarikat, bu ne biçim eğitim. Sizin ders verdiğiniz, tarikata aldığınız adam koyunlarını benim tarlamın tırmanın da güdüyor. (Tırman: Tarlaların arasındaki sınırı belirleyen çizgi) Ya Koyunlar tarlaya girerse. Bu ne biçim tarikat, hiç hak hukuk öğretmiyor musun sen .” İzzet Efendi de hiç celallenmeden, kızmadan tam tersi tebessüm ederek şu güzel ve kısa cevabı veriyor: “Evladım o şahsı biz tarikata aldık doğrudur. Ve diyorsun ki o senin tırmanını sürüyor, o da doğru. Ama eğer onu tarikata almasaydık bu sefer senin tarlanın tırmanını değil tam tarlanın ortasında koyunlarını güderdi. “ Gelen adam bu güzel cevap karşısında sakinleşiyor ve O’da İzzet Efendi’nin talebeleri arasında yerini alıyor.
Kısaca: Tasavvuf bir eğitim metodudur. Günümüzde nasıl farklı eğitim metotları varsa, her tasavvuf ekolunun de farklı eğitim metotları vardır. Amaç burada insanın İNSAN OLMA ÖZELLİĞİNİ fark etmesini sağlamak. Topluma zarar veren değil, zararından emin olunan bir İNSAN olma düzeyine çıkartmak içindir. Tabtuk Emre, Yunus Emre, Şeyh Hamid’i Veli, Hacı Bektaş’ı Veli, Hacı Bayram Veli, Sümbül Efendi, Merkez Efendi… Kısaca tüm Allah dostlarının hedefi insanı insanlığının farkına vardırarak, başkalarına faydadan önce başkalarına zarar vermemeyi öğretmektir.
TİN Suresi 4.ayet: “ Biz insanı en güzel biçimde yarattık.”
İNSAN 2. Ayet: Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.
KAF 16,17. Ayet: Ant olsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.
Tasavvuf hakkında âlimlerin sözleri:
Abdul Kadir Geylani k.s. : Tasavvuf, kıl-u kali (dedikoduyu) almak değildir, lakin açlığı almak, alışılan ve hoş gelen şeyleri kesip atmaktır.
İmamı Gazali r.a. : Tasavvuf, kalbi Allah için arındırmak, ondan gayrısının zarar ve fayda vermediğine itikad etmektir. Sadece Allaha güvenir.
Bayezid Bistamî k.s tasavvuf hakkında şunları söyler: “Her kim Kur’ân okur da Müslümanların cenazesinde hazır bulunmaz, hastaları ziyarete gitmez, öksüzleri soruşturmaz ve buna rağmen tasavvuftan dem vurursa, onun bir sahtekâr olduğunu biliniz.”
Ataullah İskenderi r.a. : Tasavvuf Hak teala ile birlikte ünsiyyet ve mutmeinne olma halidir.
Fahri Sarrafoğlu