Bir 11 Eylül günü, yüksek okulda ikmale kaldığım dersi vermek üzere öğlen vakti apar topar evden çıkıyorum. Tam evden çıkmıştım ki, o da ne? Sokağımızın alt köşesindeki Türk kahvehanesinde garip nidalar yükseliyor. Koşar adımlarla yürüyorum kahvehaneye doğru, aklımda bir takım soru işaretleriyle. Acaba Avrupa Basketbol Şampiyonası maçı mı vardı? İmkansızdı, çünkü Avrupa Şampiyonası henüz iki gün önce bitmişti ve ev sahipliği yaptığımız organizasyonun final maçında Yugoslavya’ya karşı kaybetmiştik. Zaten finalin acısı hala içimde sızlıyordu. Neyse ki ulaşıyorum kahvehaneye. Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda olduğu gibi kahvehanenin içerisi hınca hınç dolu ve herkes aslında tam olarak ne olup bittiğini anlamadan televizyonu seyrediyordu. Kafamı televizyona doğru çeviriyorum ve diğer insanlar gibi ben de bir takım garip hislere kapılıyorum.
Televizyonun sesi o kadar bağırıyor ki kulaklarımız patlayacak. “İkiz Kulelerin yanıyoooor, İkiz Kuleler yanıyor”… Filmlerde görmeye alışık olduğumuz ve bana her zaman King Kong filmini hatırlatan İkiz kuleler alevler içerisinde, binadan atlayan insanlar, ikinci kuleye çarpan uçak, infilak, toz, duman, çığlık… Ve can kayıpları… Acaba O an izlediklerim Hollywood yapımı mıydı. Hayır, maalesef tamamen gerçekti.
***
O canlı olarak izlediğim şok görüntülerden sonra ikmale kaldığım dersi başarıyla veremeyerek Yüksel Okul birde sınıfta kalmıştım. Şok üstüne şok yaşıyordum ancak şokların en büyüğünü ileri zamanlarda yaşayacağımı o an tahmin bile edemezdim. 11 Eylül bir insanlık dramıdır. Bunu kimse inkar edemez. O gün orada yaşananlar büyük bir trajedi olarak insanlık tarihine adını kanlı harflerle yazdırdı. Bu olaya bütün insanlık üzüldü. Hatta müslümanlar daha çok üzüldü. Çünkü İslam’da masum insanları öldürmek yok. O olayı bütün müslüman liderleri kınadı. O olayda canlarını kaybedenler için tüm dünyada Yasin’i şerifler okundu ve gıyabi cenaze namazları kılındı. Ama maalesef 11 Eylül tarihinden sonra dünyada büyük bir değişim yaşanmaya başladı. Sanki bu olay müslümanların bir saldırısıymış gibi gösterildi. Sanki bu olaya Müslümanlar çok sevinmişler gibi gösterildi. Ekranlarda aylarca hep aynı sahneleri izledik. Yanan ve yıkılan İkiz Kuleler, zafer işareti yaparak sevinç gösterisi yapan çaresiz yaşlı Filistinli kadın, müslümanlara cihad çağrısında bulunan sözde müslüman lider Bin Laden ve halkını karşı atağa geçmeye davet eden George Bush.
***
Bu yazıda İkiz Kulelere yönelik yapılan saldırıların komplo olup olmadığını yazmayacağım. Zaten bu saatten sonra bunu tartışmanın kimseye bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Netice itibariyle zaten olanlar olmuş. Bir takım Suudi Arabistanlının çakı bıçaklarıyla pilot ekibini etkisiz hale getirmeleri, 16 saatlik küçük uçak dersleriyle uçak kaçırmaları, kaçırdıkları uçakları İkiz kulelerin gövdelerine denklemeleri ve her şeyin yanarak yok olduğu bir ortamda olayı düzenleyenlerin pasaportlarının yanmamış olmamaları gibi absürt konuların zaten neresi tartışılır? Açık konuşmak gerekirse, artık bu konuları aydınlatmanın da bu saatten sonra kimseye fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Ne olursa olsun 11 Eylül sayesinde üreyen bir mekanizma yürürlüğe girmiş ve yıllardır işlemekte.
***
11 Eylül sonrası dünya değişti. Özellikle Müslümanlar açısından. Bir yandan ABD ve yandaşları Afganistan’ı ve Irak’ı elini kolunu sallayarak işgal etti, diğer yandan özellikle Avrupa’da, Amerika’da ve Avustralya kıtalarına göç etmiş müslümanlara yönelik baskılar başladı. Göç ettikleri ülkelerde yıllarca rahat yaşayan müslümanların özgürlükleri terim yerindeyse erozyona uğradı. Çünkü 11 Eylül mekanizması ister istemez son zamanlarda adından sıkça söz ettiğimiz İslamofobia zulmünün deklanşörü oldu. 11 Eylül Sendromu. Aradan 11 yıl geçmesine rağmen Avrupa müslümanları olarak her alanda büyük bir zulüm yaşıyoruz. Dinimize yapılan hakaretlerin, iğrenç karikatürlerin, camilere yönelik saldırıların, minare protestolarının ne ardı kesiliyor ne de arkası. Hatta birçok konuda da mağdurluklar yaşar olduk. 11 Eylül’den sonra müslümanlara yönelik değersizleşen tolerans yüzünden iş bulamaz olduk. Buna binlerce örnek verebiliriz. Mesela bir arkadaşımın ULB gibi bir üniversiteyi bitirmiş ablası, taktığı başörtü yüzünden, 11 Eylül’den sonra “Kusura bakma seninle çalışamayız” cevabıyla birlikte kontratının uzatılmaması gibi.
***
O gün bugündür, İslam’a yönelik sıfır tolerans yüzünden biz Avrupalı Müslümanlar olarak resmen mağdur durumdayız. Allah’tan Avrupa genelinde İslam’a hizmet eden cemaatler var. Bu cemaatler İslam’ın güzelliklerini tanıtmak için ellerinden gelen çabaları sarf etmeleri göz ardı edilemeyecek bir gerçek. Bu sayede İslam’a yönelik tolerans ibresi yükselişe geçebilir. Ancak Avrupa’da yaşayan Müslümanlar olarak da İslam’ı gerektiği şekilde temsil etmediğimiz bir diğer acı gerçek. Biz bu şekilde yaşamaya devam ettiğimiz sürece, bu 11 Eylül Sendromu bitmez…