Fuat Köprülü, Yunus Emre’nin sanatında iki unsurun varlığına işaret eder. Bunlar; ahlaki-sufiyane esası veren İslâmi unsur ve lisan, eda, şekil ve vezin itibarıyla oluşturulan milli unsurdur. Bu iki unsur, Yunus Emre’nin şahsiyetinde birbiriyle kaynaşmış tır. Onun meydana getirdiği bu yeni sanat şekli, şekil ve zevk itibarıyla tamamemn Türk’tür.
Köprülü’nün “Yunus Tarzı” olarak nitelendirdiği bu edebi yol, onun yaşadığı dönemden günümüze kadar aralıksız olarak sürüp gelmektedir. Çağları aşarak yeni zamanlara da ulaşacaktır. Onun tarzına, şiirine, şiirinin içeriğini, edebi zevkine bakarak bir ‘’Yunus Emre Edebi Çığırı’’ ın varlığından söz edebiliriz. Zira onun takipçileri, yukarıda iki asli unsuru ifade edilen nitelikler üzerinden yeni eserler ortaya koymuşlardır.Yunus Emre’nin tesiri, yoğun olarak tekke ve âşık edebiyatında görülmekle birlikte Türk edebiyatının bütün akım ve dönemlerinde farklı, hatta karşıt görüşlü yazar ve şairlerin eserlerinde işlenmiştir. Bu kadar geniş bir düşünce yelpazesinde benimsenen Yunus Emre, kardeşlik, barış, sevgi, hoşgörü kavramları üzerinden kim ne arıyorsa onu karşılıksız bir şekilde vermesini bilmiştir. Bu durumu bir başka açıdan da açıklamak mümkündür: Yunus Emre’nin çağrısı her dönemde bütün insanlığın ihtiyacı olan duygu ve düşüncelerin beyanı durumundadır. Mevlana’ın deyişiyle;’’ Susayan suyu , su da susayanı arar.’ Yunus Emre, gönüller yapamaya gelir. Ve gelişiyle birlikte çağrısını da yapar:
“Bugün sohbet bizim oldu, bize bizim diyen gelsin
Bu aşk zehrin seve seve içübeni kanan gelsin
Bugün meydan-ı aşk içre, çağırıp bir ün eyledim
Müezzinlik bizim oldu, imam olduk uyan gelsin”
Ahmet Yesevi ile Yunus Emre’nin geniş halk kitleleri ve edipler üzerindeki etkileleri bakımından benzerlikleri dikkat çekmektedir. Köprülü, her ikisinin de büyüklüğü karşısında hayret hissi duymamanın mümkün olmadığını vurgular. Her iki ulu insan da Türk kültür ve medeniyetinde derin izler bırakmışlardır. Onların nüfuzu, günümüzde bütün ağırlığıyla manevi olarak devam etmektedir. Her ikisinin eserleri, Türk kültür ve medeniyetinin kaynaklarından olma özelliğindedir. Onlar, bütün insanlığa seslenen çağrılarıyla Türklüğün dünyaya açılan pencereleridir.
Yunus Emre, hayatıyla tarihi bir kişilik, düşünce eserleriyle ise yaşayan bir uludur. Günümüz insanın ondan alacağı cevherle sorunları aşması, kaostan kosmosa kavuşması çaresizliklerin çözümü olacaktır.
Günümüzde birbirine bağırarak, öfke ve kinle bakan bir toplum halinde bulunmak, içinde ülkesi, milleti ve bütün insanlık için kaygı taşıyanları derin üzüntülere gark etmektedir. Yunus Emre, büyük bir ahlakçı olarak sevgi pınarının suyunu karşılık beklemeden vermektedir. Onun gönül zenginliğinden pay almak, hisse kapmak pek çok sorunun halledilmesine vesile olacaktır. İyilik, doğruluk, güzellik sevginin paylaşılmasından doğar. Kötülük, çirkinlik, yalancılık insana yakışmayan vasıflardır. İnsana olmaya yakışan tavır ve davranışlar sevgiden geçer. Onun öğretisinden eğitimcilerin, anne-babaların ve yöneticilerin alacağı çok hisse vardır. Bunları hayatın içine dahil etmek, tutum ve davranış biçiminde yaşamak gerekmektedir. Yoksa biribirini anlamayan, dinlemeyen ve sevmeyen bir topluluğun sonu hayırlı olmayacaktır.
Yunus Emre, Türk milletinin ortak bir değeri olarak düşünceleriyle bütünleştirici ve birleştiricidir. Bu bakımdan Yunus Emre öğretisinin özellikle gençlere iyi tanıtılması ve anlatılması milletin geleceği açısından mühimdir. Onun bütün insanlığa da yaptığı bir çağrı, verdiği bir mesaj vardır. ‘’Kamu âlem, cümle yaratılmış, yetmiş iki millet, yetmiş iki dil, yaratılmışları sevmek, Dört Kitap’’ sözleri bütün insanlığı içine almaktadır.
Yunus Emre’yi yeniden okumak, gençlerimize tanıtmak, mesaj ve çağrısını bütün insanlığa ulaştırmak milli bir görev olsa gerektir.