“Dağlar dilsiz ustalardır ve sessiz öğrenciler yetiştirirler.” diye söyler bilgeler.
Dağ, hayatı öğretir,çünkü hayattır dağ. Yiğitler dağ gibi görünür, dağlarsa yiğitler gibi.
Farsların Elburz’u, Yahudilerin Sina’sı, Arapların Arafat’ı, Çinlilerin Kuan-Iung’u, Hindlilerin Himalaya’sı, Yunanlıların Olimpus’u, Türklerin Altay dağı kutsaldır, ana dağdır.
Kutlu Elçi’ye vahiy Hira’da gelmiştir. Yine Elçi, Uhud dağını işaret ederek; “Bu dağ bizi sever, biz de onu severiz.” demiştir.
Türk mitolojisinde; “yeri tutan dağ,milleti tutan beydir.” Ve “Tanrı, dağ ile yeri bastırıp daha sağlam yaptı.”
Kutsal Kitabımızda da dağlar; “Yeryüzünü sabit tutmak için yerleştirilmiş olsalar da bulutlar gibi hareket ederler.” (Neml-88) “Dağlar da Allah’a secde ederler.’’(Hac-18) ‘’Dağlar yeryüzünün kazıkları…” (Nebe-7)
Dağlar ; göğe yakındır, kutsal mekanlardır, gizli kuvvetlerin durağıdır, bazen ata, bazen vatandır.
Altay dağları,Ötüken dağları,Ergenekon dağları, Tanrı dağları,Kutlu dağ, Altın dağ, Ak dağ…. Daha niceleri. Efsanelerin, destanların kaynağıdır bu dağlar.
Her yüce dağın,bir yüce ereni vardır. Alp-erenler yaz-kış beklerler doruğunda dağları.
Anadolu yaylasının dağlarını Karacaoğlan dillendirir:
“Karac’oğlan der de, bitirdim çağı
O yüce Binboğa, Bolkar’ın dengi
Soğanlı yücesi, koca Beydağı
Erciyes ulumuz, pirin var dağlar.”
Bir selam götürür sevda yüklü rüzgârlar, Anadolu dağlarından,ana yurttan ana yurda.
Türk’ün dağı yücedir, diğer milletlerin dağa verdiği sıfat ise yüksektir. Mağdurların, mazlumların hürriyet mekanıdır dağlar. Zirvesinden seslenir Köroğlu,Dadaloğlu.
Dağ, insanda merak uyandırır. Meraklanır insan dağın arka yüzünü görmeyi. Dağın baharından bereket fışkırır, az olan çoğalır, zayıf olan güçlenir. Başı alaca karlıdır dağların, bin bir çiçek yeşil çimen arasından boy verirken yanı al-taylı, doru kısraklar koşar dörtnala.Kuzuları meleşir,güzelliklerin mutluluk verici nevruzuna. Sonra eller açılır Tanrı’ya, şükrünü çarpar her yürek bir ardıcın duldasında secdeye varmışken pak alınlı insanlar.
İki ulu dağ, düşünce ve duyguda kardeştir: ‘Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman’ Dağ, hem Türk hem de Müslümandır.
Türk mitolojisinde dağ, canlı bir varlıktır ve ruh taşımaktadır. Dağ, Tanrı’nın yüceliğini gösterdiği için kutsaldır. Evrendeki her varlık Tanrı’dan izler taşır. Türk kültüründe ala dağlar egemenliği, kara dağlar yeryüzünü, Kazılık dağı ise yer ve göğün katlarını birleştiren dünyanın demir kazığıdır.
Dağ; yaratılmış bir varlık olarak, sembolik, gerçek ve mecaz anlamlarında edebiyatın önde gelen kavramlarından biridir. Mitolojik, kültürel ve coğrafi olarak dağ, farklı nitelikleriyle anlamdırılır. Âşıkla maşuk arasında engel, inzivaya çekilme mekânı, çile çekme yeri, düşünme durağı, Tanrı’ya yakın olma yüceliği, ulu yatırların türbesi, kahramanların özgürlük türküsü olarak düşünülen dağlar, insanların hem korkusu hem sığınağıdır.
Yunus Emre’nin şiirlerinde, dağ metaforu, dağ algısı ve dağ anlamlarması bazen insani bazen de tasavvufi bakış açısıyla yorumlanır. O, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevdiği için her şeyde Tanrı’dan bir iz bulur. Buldukça aşina olur ve Tanrı’ya daha yaklaşır, ona sonsuz bir aşkla bağlanır. Öncelikle ‘eşref-i mahlukat ‘olarak yaratılmış insan sevilir.İnsanın ‘İnsan-ı kâmil’ olması hedeflenip yüceltilir. “Yetmiş iki millete birlik ile bakmayan//Şer’ ile evliyâsa hakikatte âsîdir.” “Hakk’ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir.” Yunus Emre’nin bu benzeri sözleri ‘insan’ varlığına olan muhabbetini ve onun yaradılışındaki hikmetlerden dolayıdır. Yunus Emre, dağları bazen dert ortağı, bazen engel olarak görür. Türkmen Kocası Yunus Emre, öz kültüründen aldığı ilhamla bakar dağa.
Yunus Emre, dağı dost bilir, onunla dilleşir.Dağla Musa gibi münacaat eder: “Musa gibi münacaat/ Ettim bir dağ içinde.” Beş âlemden içeri adım adım ilerleyerek on sekiz bin hicabı bir dağ içinden geçer. Gökler gibi gürler, yeller gibi inler, sular gibi çağlar ve bir dağ içinde akar. Sonra tefekküre dalar, Tanrı’ya el açıp dilekte bulunur; “Dağlar ile, taşlar ile çağırayım Mevlam seni/Seherlerde kuşlar ile, çağırayım Mevlam seni.”
Yunus Emre bazen de dağı sevgiliye giden yolda bir engel olarak görür: “Harami gibi yoluma, arkurı inen karlı dağ/Ben yârimden ayrı düştüm, sen yolumu bağlar mısın?” Ama ümitsizliğe düşmez, çünkü: “Dağ ne kadar yüksek ise yol onun üstinden aşar/ Yunus Emrem yolsuzlara yol gösterir ve hoş eder.”
Yunus Emre; karlı dağların başında bulutlar salkım salkım olan bulutlarla söyleşir.Onların saçlarını çözerek yaşın yaşın kendisi için ağlamalarını ister.
Ve o dağ, kırk yıl odunların doğrusunu seçip getirdiği Yunus Emere’nin dağıdır.
Ahmet Urfalı