İsmini hatırlayamadığım bir eserde okumuştum. Büyük zatlardan birtanesinin, su veya çay bardağı kırılır, öğrencisine “Oğul şunu çöpe atar mısın.” der. Çocuk, bardağı çöpe atarken biraz hızlıca çarparak kırar. Bunun üzerine büyük zat öğrencisine 1-2 gün konuşmama derecesinde sessiz kalır.
Öğrenci hocasının kırgınlığına bir anlam veremez. Arkadaşlarından birtanesine, “Hocam bana kırğın duruyor sorarmısınız lütfen hatamı öğrenip özür dilemek istiyorum.” der.
Malum arkadaşı elçilik görevini kabullenir hocasına sorar; “Hocam falanca arkadaşımız sizin kendisine kırgınlığınızı hissediyormuş sebebini bilmek af dilemek istiyor?”
Hoca öğrencileri huzura ister, tamamı ders vaziyeti alırlar ve…
“Dinleyin bizim geleceğimiz, göz nurlarımız, canlar… Evvelki gün elimdeki bardak düşüp kırıldı, bir arkadaşınız çöpe götürüp atarken hızlıca çarpıp kırarak attı. Oysa ben kendisine kırarak at demedim. Bizler sizlere kırmayı öğretmedik, bardak kırıkta olsa çarpmanın bir lüzumu yok.” der ve gerekli mesajı verir.
Tam çöpe atıyordum ki, yüreğimden bir ses ayrılığı hüzünle fısıldadı… Dünüm bu günüm; Düğünde bayramda özel günlerimde rutin yüz tıraş bakımlarımda 1995 kış mevsiminde belçikaya ilk geldiğim yıl almıştım, ihtiyarlayan fırçamı.
İnsan hayatıda böyle; İhtiyar ile genç gibi zamanla yıpranıyorlar,eşyalarında belli bir ömürleri var.
Gurbetteki ilk fırçamdı; Ömrümden geçen 22 yılda iyi veya kötü günlerimde yıpratmayı, hatta ihtiyarlatmayı başardık ve yenisiyle tanıştırıp görev teslim merasimini bir fotoğrafla hatıra albümümüze aldık. Fakaaat bilmem yeni fırçamı ihtiyarlatmaya Azrail müsade edecek mi… Yoksa bu fırçamla berabermi ihtiyarlarız.
Alıştığın, hizmetinde bulunan bir eşyayı kaldırıp atmakta üzüyor insanı. Ya da nacizhane ben deniz fazlamı duygusalım. Duygusallık kişiyi yıpratır biliyorum ama elde değil. Bizde hoş duygularla böyle yıpranalım ne edelim dostlar. Bir eşyadan ayrılık bile dokunuyorsa… İnsanlar dünya metahı için neden birbirlerini kırıp, kin nefret duyarlar..? Sevgiden güzel ne var ki, diller nefreti haykırır. Dünden kalan hatıralar sevgi bağını güçlendirmeli. Herkes sever lakin o sevgiyi yarınlara taşıyamaz.
Ne hoş, haslet sevgi
Konuşturur eşyayı
Çözer lâl olan dili
Buldurur Mevla’yı
Duygulu olmalı kişi
Sevgiyle bağlamalı işi
Hayra yormalı düşü
Hakka bırakmalı gidişi
Abdil’im özlü sözlü olmalı
Yaşanandan ibret almalı
İnsandan bir eser kalmalı
Gıpta et,lakin haset olmamalı.
Nasıl kıyıp atarım fırçamı
Bak süsledi yazar köşemi
Hatırlattı ihtiyarlık zamanımı
Görünüyor lisanı hali.
Abdil Göktekin