“Yerleşik insan, bir ailenin sınırlı menfaatleri dışında herhangi bir hak davası gütmeye ve daha geniş bir cemiyet yapısının gereklerini düşünmeye ihtiyaç duymazken, bozkırlı, kalabalık sürülerini türlü manevralarla kışın ayrı, yazın ayrı ve birbirinden uzak mesafelere götürmek; otlakları ve suyu silahla muhafaza etmek; hayvanların yaylak ve kışlaklarda barındırılması, çeşitli hastalıklardan korunması, tedavi edilmesi gibi maharetlerde yatkınlık kazanmak; gerektiğinde otlak ve kaynakları ortaklaşa kullanabilme için diğer sürü sahipleri ile anlaşmalar yapmak ve aralarındaki haksızlıkların, anlaşmazlıkların halli için bir hakem heyeti ve başkanlığı tesis etmek; nihayet besicilik-çobanlık zamanla geliştikçe çok geniş arazi üzerine yayılan, şiddetli rekabetlerden bunalan kabilelerin toplanarak müştereken mücadeleye hazır tutulması zaruretinin doğurduğu daha kuvvetli bir teşkilat kurmak, buna ‘meşruiyet’ kazandırmak gibi hukuki yollar aramak zorunda kalmıştır.”
“Böylece bozkırlı, çobanlığın geliştirdiği sevk-idare kabiliyet ve emretme-itaat alışkanlığını ‘hayvan sürülerinden insan kütlelerine intikal ettirmek’ suretiyle beşeriyet tarihinde çok etkili bir dinamizm içine girerek bambaşka bir dünya görüşü elde etme şansına erişmiştir.”
“Bu durum bütün sosyal, ekonomik, hukuki cepheleri ile tarihte ilk ‘sosyal organizasyon’un açık belirtisinden başka bir şey değildir.” İbrahim Kafesoğlu sözleri ile tarihimize yeni anlamlar yüklenir.
Bu sosyal organizasyonunun ilişkileri töreye göre düzenlenir.
Divan-ı Lûgat’it Türk, “El kaldı, törü kalmas” (Devlet gidebilir, ama töre kalıcıdır.) demektedir.
Çünkü kalıcı olan töre, devleti yeniden kurabilir.
Nitekim Orhun abidelerinde; töreyi kazanmak, töreyi düzenlemek, törece yaşamak, töreyle büyümek, töreyi bırakmak, töreyi tutmak, töreyi bozdurmamak şeklinde onlarca deyim geçer.
Töre kavramı, Kutadgu Bilig’de “küntogdı” sembolüyle anlatılmıştır. Küntogdı anlamı itibariyle güneş manasına gelmektedir. Güneşin tabii yapısına benzetilen törenin yerine konulmuştur. Eserde işlenen ütopik devlet fikri içersinde Hakanı temsil etmektedir. Yani, Küntogdı=Hakan=Töre=Güneş olarak sembolleştirilmiştir. Küntogdı’nın ifadeleriyle açıklanan güneş=töre benzetmesinin ne kadar yerinde olduğu ortadadır. “Güneşe bak, küçülmez, bütünlüğünü daima muhafaza eder, parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir.”, “Benim tabiatım da ona benzer, adalet ile doludur ve hiçbir vakit eksilmez”, İkincisi- güneş doğar ve dünyayı aydınlatır, aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden hiçbir şey eksilmez”, “Benim de hükmüm bu öyledir, ben ortadan kaybolmam; hareketim ve sözüm bütün hak içindir aynıdır.”, “Üçüncüsü-bu güneş doğunca yere sıcaklık gelir, o zaman binlerce renkli çiçekler açılır.”, “Benim bu törem hangi memlekete erişirse, o memleket baştanbaşa kayalık dahi olsa, hep düzene girer.” Tanrı iradesinin, tabiat nizamını tesis edişiyle törenin beşeriyeti ıslahı arasındaki tabii ahengi düşündürmektedir. Nitekim “Güneş doğar temiz veya kirli demeden her şeye aydınlık verir, kendisinden bir şey eksilmez.”, “Benim de hareketim tıpkı böyledir, herkes benden nasibini alır”, “Bir de güneşin burcu sabittir, bu sabit dediğim, temeli sabit olduğu içindir.”, “Güneşin burcu Arslan’dır ve bu burç yerinden kımıldamaz; yerinden kımıldamadığı için evi bozulmaz.”, “Benim tavır ve hareketime bir bakın; benim de katiyen değişmez.”
Kararlar töreye göre verilir. Ulusun teminatı her şeyden önce töredir. Zira ahlaki, sosyal, siyasi ilkeler töreye göre tespit edilerek, uygulanır.
Törede ortaya konulan ilkelerin doğruluğundan, adil oluşundan kimsenin şüphesi yoktur.
Zira “töre konuşunca hakan susar.” Adalet bey ile ulusa aynı dağıtılır, kimsenin ayrıcalığı olamaz.
Töre Kelimesi ile Türk adı aynı kökten çıkmıştır.
Türk; töreli, kanun-nizam sahibi, Tanrının has yaratığı, töresi olan, güçlü-kuvvetli anlamlarına gelir.
Hakanlar, devleti töre ile yönetirler.
Selçuklu ve Osmanlılar, eski örf ve adetlere “Oğuz Töresi” deyip uyarlardı.
Töre, Türk ordu sisteminde hiçbir taviz vermeden günümüze değin uygulanmıştır. Çünkü göçer-bozkır hayatı güçlü bir ordunun sürekli hazır bulundurulmasını gerektirir.
Devlet töresini hakan ve kurultay, halk töresini ulus kendisi yürütür.
Töre sayesinde dağınık kitleler ulus-millet haline gelir.
Törede, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak önemli olup, aksi davranış gösterenler çok şiddetli cezalandırılır.
Sosyal dayanışma, toplumsal yardımlaşma, konukseverlik Türk töresinin mühim göstergeleridir.
İmece’den kaçana hiç tesadüf edilmez. Muhtaçlara yardım etmek Türk’ün en başta gelen vasfı olmuştur.
Aile yapısındaki saygı, sevgi ve bağlılık başlı başına bir örnek teşkil eder.
Eline, diline, beline sahip olmak her insanın davranışıdır, Oğuz töresinde.
Eline sahip olmak; devletine-milletine, vatanına bağlılıktır.
Diline sahip olmak; kötü sözden sakınmak, faydasız söz söylememek, hayrı konuşmaktır.
Beline sahip olmak; soyunu korumak, soyuna bağlanmak anlamındadır.
Anadolu’da huysuz, geçimsiz, nizacı insanlara “töresiz” denir.
Kut anlayışı, yalan söyleyen hakanın düşürülmesi, hakanların mal yığmayarak yağmalatması, halkı için sürekli çalışması Türk töresinin hakanlarla ilgili düzenlemeleridir.
İslam’ın dinamizmi; Türk ahlakı, doğruluğu ülkü ile birleşerek hem Türklük ve hem de insanlık için yeni hamleler atılmasına vesile olmuştur.
Hayme Ana’nın öğüdüdür, çağların içinden süzülüp gelen sen ve herkes, her türk için, kulak ver dinle:
“Ululuk isteyen töreden ayrılmasın.”
Ahmet Urfalı