Teknolojik gelişmelerin hızıyla yaşamsal ihtiyaçlarımız yalnızca bir tık ötede. Tıkla, istediğin bilgiye anında ulaş, beğendiğin ayakkabıyı al, faturaları anında öde ya da cebine kontör yükle. Gel de alışma. Peki, bunun ölçüsü ne olmalı? Dengeyi sağlayabiliyor muyuz?
“Teknoloji” faturası gün geçtikçe artan bir “sorun” haline geldi. Özellikle okul çağındaki çocuklar ve gençler tehlikenin hedef noktasında. Uzmanlara göre aşırı internet-bilgisayar kullanımı bireyi bağımlı hale getiriyor. Teknoloji hastası olan çocuklar sosyalleşemediği gibi ailesinden bile uzaklaşıyor. Bir odaya kapanıp, bir ekrana odaklanan ve saatlerce ekran başında oturan gençler sanal arkadaşlarla yetiniyor.
Geçtiğimiz ay içerisinde bir toplantı için gittiğim Türkiye’den dönerken yaşadıklarım karşısında bu yazıyı mutlaka yazmalıyım dedim kendi kendime. Eskişehir’den İstanbul’a hareket edecek şehirlerarası bir otobüs firmasından biletimi alıp otobüsten içeri girdim ve koltuğuma yöneldim. Yol arkadaşım benden yaşça büyük birisi idi. Yaklaşıp selam verip oturdum. Selamımı alıp camdan bakmaya devam eden arkadaşım oturduğu koltuğa monte edilmiş ekrana kulaklığı takıp ekranın üzerinde parmaklarıyla seçtiği proğramı onaylayıp gözlerini kapattı. İstanbul’a kadar süren yolculuğumuz süresince ağzından bir tek kelime dahi çıkmadı. Otobüsün içerisindeki diğer yolcularda da durum farksızdı.
İstanbul’dan Brüksel’e uçmak üzere geldiğim Atatürk Havalimanında ki uçak’ta da aynı durum devam etti. Kimisi müzik dinliyor, kimisi film seyrediyor, kimisi oyun oynuyordu. Gelişen teknolojinin insanlarda kalabalık içinde yalnızlaşma, bedensel hareketsizlik, yaşıtlarla olan ilişkilerde kopukluk, içe kapanıklılık, duygusuzluk ve tek tip düşünce biçimi gibi davranış şekilleri meydana getirmesine tanık olmak zoruma gitmişti. Teknoloji bu kadar ilerlememişken, yolculuklarda insanlar birbiri ile tanışır, kaynaşır, yıllar süren kuvvetli arkadaşlık ilişkileri bu sayede edinilirken; günümüzde artık sosyal olmak demek internette sohbet etmek, çeşitli sitelere üye olup dünyanın diğer ucundaki insanlarla iletişime geçmekle eşdeğer olmuş.
Çağımızın hızlı yaşanan, rekabet ve tüketim (hem maddi hem manevi) üzerine kurulu, doğadan uzak, temel ihtiyaçların karşılanamaması endişesiyle dolu, hep daha fazlası ve daha yenisi öğretilerinin hakim olduğu yaşam şekli nedeniyle insanlar öz benliklerinden çok uzaklaşıyor. İnsanlar evlerinde internette vakit geçirirken ailesinden uzaklaşıyor. Yolda yürürken radyolardan, mp3’lerden müzik dinlerken topluma sırt çevirmekte ve etrafındakilere ve etraftaki olaylara ilgisiz kalıyor. Aile üyeleri, şehir hayatı, uzayıp giden iş saatleri nedeniyle görüşemiyorlar, görüşseler de ayrı odalarda ayrı tv’ler izleniyor. İki arkadaş sohbet ederken sürekli cep telefonlarıyla, oynuyorlar. Çocuklar bütün gün bilgisayar başında. İletişim çağında iletişimsiz yaşamak günümüz toplumunun en büyük sorunlarından biri haline geldiğini artık görmemiz gerek.
Gençler teknolojiyi yani bilgisayarlarını, İpadlarını internetini, cep telefonlarını gerektiği zaman kullanmalı. Bunun dışındaki vakitlerini arkadaşlarıyla gezerek, tiyatroya giderek, ailesiyle sohbet ederek ve kitap okuyarak değerlendirmeli. Bu konuda ailelere büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.