Faiz artışlarının beklendiği dönemde, faiz indiriminden bahsetmek elbette biraz zorlayıcı. Ancak bankalar ne zaman ki, “Artık hasadı toplayalım” derse faiz indirimleri başlayacak. Hepimiz biliyoruz ki, tahvil hesabına göre faiz arttığında bankalar zarar, düştüğünde kâr yazar!
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Nisan’da olduğu gibi Mayıs PPK toplantısında da politika faizini yüzde 50’de sabit tuttu. Enflasyon ise Mayıs itibariyle yüzde 70’leri aştı. Bu da TCMB’den yeni bir faiz artışı anlamına geliyor. Banka PPK Haziran toplantısında 5 puan artışla politika faizini yüzde 55’e yükselterek sürpriz yapar mı, yapar! Yılsonu yüzde 38 olarak öngörülen enflasyonun yüzde 70’leri aştığı Mayıs’ta kalan 7 ayda baz etkisinin de gücü dahil yarı yarıya nasıl düşeceği hakikaten merak konusu!
Zira PPK Nisan toplantısındaki karar metninde, “Kurul, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini de göz önünde bulundurarak politika faizinin sabit tutulmasına karar vermekle birlikte, enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşunu yinelemiştir” ifadesi, Mayıs ayında yüzde 70’lerin üzerinde çıkan enflasyona karşı artırılacak politika faizinin gelecek ayları da düşünerek bir baskı unsuru olması isteğini gösteriyor. Böylece hâlen mevduat faiz oranlarının 3 aylık yüzde 50-60 arasında değiştiği bankalarda söz konusu oranlar biraz daha yukarı çekilecek. Malumunuz artık bankalarda yıllık ve 6 aylık faiz konuşulmuyor. Kapı direkt 3 aylıktan açılıyor.
Parasal gevşeme (QE) ne kadar yakın?
Pandemi döneminde ekonomi dilinde quantitave easing (QE) denilen “parasal gevşeme”yi önceleyen TCMB’nin, Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı, Hafize Gaye Erkan ve ardından Yaşar Fatih Karahan’ın TCMB Başkanı olmasıyla Ortodoks politikalara dönmesi piyasadaki bol likiditeyi azaltmak ve faizi daha yüksek tutmak olduğu herkesçe malum. Olayın özeti ‘TCMB enflasyonu değil, faizi öne almış…’
Buna göre, iletişimi kuvvetlendirerek beklenti enflasyonunu kırmayı düşünen TCMB’nin, hükümete de, yükselen enflasyonun düşürülmesi için gıda ve ara malı üretiminin artırılmasını, iç talep için ithalatın yavaşlatılmasını, tedarik zincirinde ürün kaybı dâhil her türlü olumsuzluğun giderilmesini, piyasa düzeninde mal ile hizmet fiyatlarının sıkı kontrolünü gerektiren denetimlere ağırlık verilmesini, maaş – ücret artışının mal ve hizmet fiyatlarının altında kalmamasını tavsiye ettiği tahmin ediliyor.
Yapısal alanlar çözüm bekliyor
Enflasyonda konjonktürel şartların yanı sıra yapısal faktörlerin etkili olduğu gözleniyor. Bu durum TCMB’nin etki alanı dışında kalan fiyat değişimlerinin sistematik hâle getirilebilmesi, bunların yanında enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıcı katılıklara neden olan işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yüksek ve dalgalı seyir, hizmet fiyatlarındaki agresiflik ile döviz kuru geçişkenliği gibi unsurların çözümüne ilişkin yapısal sorunlarla ilgili politika uygulamaları önem kazanıyor. Hâlen devam eden operasyonel para politikası çerçevesinin nasıl korunacağı TCMB Para Politikası Kurulu’nun (PPK) atacağı adımlarla giderek netleşiyor.
Politikada sabır, hamlelerde ısrar şartı
İki yıl içerisinde 6 TCMB başkanı değiştirmek konjonktürel bir yaklaşım olmaması gerekir. TCMB’nin bağımsızlığı söz konusuysa politikalara sabır fevkâlâde önemli bir duruş. Ancak TCMB de icraatında ekonominin gerçekleriyle hareket etmesi zorunluluğu olduğu gibi hamlelerinde ısrarcı davranması, ayrıca piyasadan gelecek spekülatif yaklaşımları iyi değerlendirmesi işinin en önemli kısmı, diye düşünüyorum.
Faiz indirme noktasında erken veya geç davranılması zaten TCMB’nin elinde olan bir şey değil. Piyasadaki gelişmeler faizde nasıl hareket edileceğini ve politikaların hiçbir zaman önyargılara teslim edilmeyeceğini salık veriyor. Faizi düşürmede en etkin gösterge küresel sermaye akımları ve yerleşiklerin portföy tercihleri. Yani ifade ettiğim gibi bankaların “Artık hasadı toplayalım” demesi. Bu durumu zaten TCMB de yakından takip ediyor.
TCMB 4 yıl sonra poizitif rezerve geçti
Talep ve maliyet unsurları, arz kısıtları, yüksek enflasyonun fiyatlama davranışlarının fiyat görünümü üzerinde risk oluşturmaya devam ettiği ortada. TCMB’nin faizleri sabit tutması veya aşağı yukarı hareket ettirmesi manivela ayarından başka bir şey değil. Bunu spekülatif amaçlara mal etmek herhalde ekonomiye verilebilecek en kötü yaklaşımlardan biri olur.
TCMB’nin yol haritası belli… Faiz koridorunda enflasyonda sağlanacak denge ile birlikte ülke risk primlerinin azalışına -2 Haziran 2024 itibariyle CDS 320’yi gösteriyor- ters para ikâmesinin başlamasına, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesine ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makro ekonomik ve finansal istikrarın sağlanmasına odaklanan TCMB, yatırım, üretim ve istihdam artışı noktasında sağlıklı ve sürdürülebilir bir trend oluşturmaya çalışıyor. Ancak 29 Mayıs’ta 260’ı gösteren CDS’lerin 3 gün içinde 320’lere fırlaması da ekonominin hâlâ fırtınalara açık olduğunun bir göstergesi.
Dolayısıyla TCMB bir an önce rezervlerini pozitif seviyede olgunlaştırma peşinde. 29 Mayıs tarihinden itibaren Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervi 4 yıl 2 ay aradan sonra +0,9 milyar dolar ile ilk kez pozitife döndü. TCMB’nin rezerv toplamı şu anda 142,2 milyar dolar. Geçen yıl 818 milyar lira zarar yazan TCMB’nin başarısını kutlamak gerekiyor. Bu durum iyileşmelerin belki ilk habercilerinden biri olabilir.
Mayıs enflasyonu PP’de kırılma noktası
Enflasyonun zirveye çıktığı Mayıs para politikasında revizyonları beraberinde getirebilir. Yılsonu itibariyle faiz indirimini planlayan ekonomi yönetimi yeni bir faiz artırım koridoruna girme ihtimali yüksek. Mayıs enflasyonu para politikasının (PP) kırılma noktası. Tabii kısa ve uzun olmak üzere faiz artışının süresi önemli. Dolayısıyla faiz indirimlerinin 4’üncü çeyreğin son ayından başlayarak 2025’in ikinci çeyreğinden itibaren hızlanacağı gözleniyor.
Ortodoks politikalara geçişten bu yana gelen portföy yatırımları faizlerin gerilemesiyle kazanması lazım ki, diğer kalan portföyler de çekilebilsin. Dolayısıyla gelecek yıl politika faizi enflasyonun üzerinde olacak şekilde indirim serileri yaşayacağı kesin.
TCMB, aslında parasal genişlemeye (QE) önem veriyor. Merkez bankaların enflasyon oranını kontrol altından tutmak için kullandığı başlıca araçlardan biri olan parasal gevşemeyi şartlar muvacehesinde kullanmayı düşünen TCMB’nin bu yolla para arzını yükseltmek, bunu ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi artıracak şekilde daha ulaşılabilir kılmaktan yana. TCMB enflasyondaki artışı bir yandan üretim ve likidite operasyonlarıyla düşürmeye çalışırken şirket ve bireylere kredi kullandırarak gerçek ekonomik büyümeyi sağlayarak işsizliği azaltmada adımları daha fazla önemsiyor. Ancak banka konjonktürel olarak bu dönemde faizi artırmayı politika açısından daha uygun buluyor.
Fiyat istikrarının çaresi faiz mi?
Acaba enflasyonla mücadeleyi yanlış mı yapıyoruz? Fiyat istikrarının çaresi faizler mi? Gerçekten ekonomik bakış açısından kolaycılığı değil, biraz terlemek gerektiği kanaatindeyim. Evde yangın var, diyelim. Elimizdeki kıt araçlarla yangını söndürmeye çabalıyoruz. Testiyi çeşmeye ve oradan yanan eve kadar götürebilsek bu işi başaracağız. Ancak evde bu yangın sürekli niçin çıkıyor, diye sormak daha akıllıca değil mi?
Siyaset kurumunun halka şirin görünme isteği ve ekonomiye yönelik yanlış kararları sürekli yangının fitilini ateşliyor. Bir Üstad’ımızın dediği gibi, “Enflasyonu düşürmenin bedeli, faizi yükselterek tüketimi kısıtlayıp büyümenin düşmesine ve işsizliğin artmasına katlanmak şeklinde olacağı için oy kaybına yol açar. O nedenle yüksek enflasyonlu büyüme yaklaşımı Türkiye’de siyasetçilerin bilinçli ya da bilinçsiz tercihi haline gelmiştir.”
Ekonomi ve ekonomi dışı riskler azaltılmalı
Enflasyonda neticeden çözüme gitmek sadece o anlık neticeyi bertaraf eder ama neticeyi doğuran sebepleri ortadan kaldırmaz. Sürekli sorun ve risk içinde olan ekonomiye bir de yenileri eklenirse hangi yangını nerede, nasıl söndüreceksiniz? Yanlış uygulamaların da riskleri daha da genişlettiğini unutmamak gerekiyor.
Ülkemizde birey veya kurumlar risklerini azaltabilse daha mantıklı kararlar verebilecekler. CDS’lerimiz niçin 300’den aşağı düşmüyor, çünkü iç-dış risklerimiz fazla. Ekonomik olmayan birçok sebep ekonomiyi bozuyor, hasta ediyor.
Bir de ekonomideki kara delikleri göz ardı etmeyelim! Mal ve hizmet üretimimizi yeterli seviyeye çıkaramazsak, ithalat-ihracat dengesini kuramazsak, gelir dağılımında adaletli sistem oluşturamazsak, israf ve tüketime yönelik anormallikleri durduramazsak, genç nüfus özelliğimizi üretim enerjisine dönüştüremezsek ekonomideki sorunları çözemeyiz!
Sedat Yılmaz