Suya Sabuna Dokunmadan yaşamak. Birileri tarafından kurulmuş ve uygulanan düzenin bir dişlisi olarak yaşamak deyimin en kısa ve doğru tanımı olsa gerek.
Adam sendeciliğin, böyle gelmiş, böyle gider sisteminin en basit tarifidir. Sadece aynı tarladan otlayan koyunların kendi bacaklarından asıldığı bir yaşam biçimidir.
Belçika’da Suya Sabuna dokunmadan yaşayan o kadar çok insanımız var ki, koltuklarına kurulana kadar Aslan, koltuğa oturduktan sonra süt dökmüş Kedi rolü yapıp tiribünlere oynayarak günü kurtardığını sanan o kadar çok kanaat önderlerine sahibiz ki memleket meselelerinden bir haber yaşıyorlar. Yada göldeki kurbağaları ürkütmekten korkuyorlar.
Geçtiğimiz günlerde PS li eski Valon Parlemento Başkanı José Happart Belçika’nın bölünme tartışmalarında Brüksel bölgesinin bağımsız bir bölge olarak kalmasını kendilerinin engellediğini, bunun da sebebinin Brüksel deki Fas ve Türk kökenli seçilmişlerin ileride menfaat karşılığında Brüksel’i menfaat karşılığında Flamanlara peşkeş çekebileceğini söyledi.
Tıssssssssssssss…
Musluklardan ses geldi de seçim arifesin de bizim mangalda kül bırakmayan siyasetçilerimizden tısssss…gelmedi.
İki Hafta bekledim. En üst düzeyden en alt düzeydeki siyasilerimizden tek hece harf dahi çıkmadı.
Çok büyük bir itham karşısında en ufak bir tepki dahi veren olmadı. Cevabın ı sanırım 2014 Mayısında meydanlarda verirler.
***
Kendi ülkesinde yaşarken ‘beyaz adamlar’ tarafından kaçırılan kendisi gibi yüzlerce Afrikalı köleyle yeni bir ülkede hayata tutunan Kunta Kinte nin torunları aradan geçen yüz elli sene sonra köle olarak geldikleri ülkenin başına ‘Başkan’ olarak seçildi.
Anadolu’nun bozkırından aş, iş yokluğu sebebiyle vatanından uzakta yaşamak zorunda kalan “Avrupalı Türkler” in torunları önümüzdeki yıl Türk iş gücünün Belçika’ya gelişinin ellinci yılını birbirinden farklı etkinliklerle kutlamaya hazırlanıyorlar.
Ne kadar garip değil mi?
Kendin çal, kendin oyna.
Göçmenlik kültüründen kurtulamamışlığın dışa vurumu bu olsa gerek. Biz elli yıl önce Belçika’ya hoş geldik demek olmuyor mu bu?
Madem kutlanacak, Bizi bu ülkeye davet eden insanların böyle bir kutlama yapması gerekmez mi?…
Bizler Belçika’da doğmamış olabiliriz, ancak bizim çocuklarımız bu ülkede doğdu, bu ülkede okuyor, bu ülke için çalışacak.
Artık Göçmen olmadığımızı önce kendimize, toplumumuza sonra içinde yaşadığımız ülkenin toplumuna iyi anlatmalıyız.
Son söz:
İyi olanı övmek, başarıyı alkışlamak ne kadar doğru ise, yanlışı görmemezlikten gelmek, gizleneni ört bas etmek bir o kadar yanlıştır.
Suya sabuna dokunmadan yaşamaktansa Zülfü yare dokunduysak affola…
sukru.saglam@yenivatan.be