Rahmân ve Rahîm olan Yüce Allah’ın adıyla…
Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in Âli’nin ve Ashâbının üzerine olsun… Âmin.
Hazret-i Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor;
“Onlar Allah’a ve Âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar.” (Al-i İmrân suresi, 114)
Sultan ikinci Abdülhamid Han
“33 sene Devletim ve Milletim için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim. Hâkimim Allah, bunu muhakeme edecek ise Rasulullah’tır (s.a.s). Bu memleketi nasıl bulduysam öyle teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Allah’ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara çarşaf örmek istediler ve muvaffak da oldular.”
Muhterem Müslümanlar,
10 Şubat 1918, Vefâtının 104. Yılında Osmanlı Devleti’nin son dönemine mührünü vuran, aradan bir asır geçmesine rağmen dün gibi hatırlanan ve kendisinden övgüyle bahsedilen Ulu Hakan Sultan ikinci Abdülhamid Han’ın kısaca hayatını aktaralım. Sultan Abdülhamid Han’ın İslami yaşantısı, hizmetleri, merhameti, zekâsı ve kâbiliyeti destanlıktır. İşte saltanat hayatından örnekler…
Sultan İkinci Abdülhamid han, 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul’da doğdu. Osmanlı Devletinin 34. öncü ve 99. İslam Halifesidir. Babası Sultan Abdülmecid han, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir.
Sultan Abdülhamid han, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni 33 yıl derin siyaseti ile ayakta tutmayı başarmış bir padişahtır.
Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsî servetinden masrafları karşılamış, bunu devletten geri almamıştı.
Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid han’ın kendisine zarar vermek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde ender rastlanan bir olaydır.
Sultan Abdülhamid han, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek birçok mekân yaptırmıştır.
Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, meslek okulları da yaptırmıştır.
Vilâyetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmuş, ilkokulları köylere kadar ulaştırmıştır.
İstanbul’da Şişli Etfal Hastahanesi’ni ve Dârülaceze’yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen içme suyunu borularla İstanbul’a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid han, Bağdat’a ve Medine-i Münevvere’ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları yaptırmıştır.
Sultan Abdülhamid Han’ın günlük hayatı
Sultan İkinci Abdülhamid Han, pek erken uyanır, boy abdestini alırdı. Sabah namazını edâ eder, Kur’ân-ı Kerîm okuduktan sonra işe başlardı.
Sonra kahvaltı edip, kahvesini içer ve bir gün evvel gelen veya gece gelip acil cevaplanması gereken evrakı okumaya ve incelemeye koyulurdu. Hatta bu hususla alakalı bir hatıratı burada aktaralım;
“Milletimin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım”
Sultan Abdülhamid Han, âcil bir iş zuhûr edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandırılmasını ister, ertesi güne bırakılmasına rızâ göstermezdi. Bu hususda mâbeyn başkâtibi Es’ad Bey, hâtırâtında şöyle demektedir:
“Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzâsı için Sultan’ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. “Acabâ Sultan’a emr-i Hakk mı vâkî oldu?” diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım; bu sefer kapı açılarak Sultan, elinde bir havlu ile kapıda göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti:
“Evlâd! Bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Kapıyı daha ilk vuruşunuzda uyanmıştım, ancak abdest aldığım için geciktim; kusura bakma!. Ben bu kadar zamandır milletimin hiçbir evrakına abdestsiz imzâ atmadım… Getir imzâlayayım!..” dedi. Ve “Besmele” çekerek evrâkı imzâladı.”
Hattâ zevcesi, Abdülhamid Han’ın bu husûsiyetiyle alâkalı olarak şöyle bir nakilde bulunmuştur:
“O, yatağının başında dâimâ temiz bir tuğla bulundururdu. Yataktan kalktığında çeşme mahalline kadar abdestsiz yere basmamak için bununla teyemmüm alırdı. Sebebini sorduğumda ise;
“Bunca Müslümanların halîfesi olarak, biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, Ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!.. dedi.”
Harem bahçesi kapısının açılmasını emreder, padişahın hizmetinde olan vazifeliler, padişahın dairesine gidip gelmeye başlardı.
Her gün Avrupa’dan gelen gazeteleri dikkatle okur, takip edeceği husûsları ayırır, dikkatini çeken makaleleri tercüme ettirirdi.
Yerli gazeteleri de gözden kaçırmazdı. Kısacası, günün her dakikası bir işle meşgul olurdu.
Savaş veya başka bir dert ortaya çıkarsa, gece sabahlara kadar uyumaz ve işi takip edenleri de uyutmazdı. İstirahat zamanı; yemek vakitleri ve biraz kaylule (öğlen uykusu) ile namaz araları idi.
Sultan Abdülhamid Han, yemeklerini erken yerdi. Gıdası bol ve sağlıklı yemekler yerdi.
Ulu Hakan, hayâ sahibi olduğu için kimsenin yanında çoraplarını dahi çıkarmamıştır. Bu sebeple ayaklarının bile görülmemiş olduğu, senelerce husûsî hizmetinde bulunanlardan nakledilmiştir.
Sultan Abdülhamid Han, okumayı hiçbir zaman terk etmemiştir.
Cömertti, ihsan ve hediyeleri boldu. Yabancı devlet adamlarına verdiği kıymetli hediyeler ile birçok memleketi kurtarmıştı. Aleyhinde bulunanlara, rütbe, nişan, para ihsan ederek onların isyanlarını yatıştırır ve insanları kendisine çekerdi.
Fakirlere para, zayıflara ve hastalara doktor göndermek gibi iyiliklerle onları sevindirirdi. Mekteplere ve Medreselere nakdî yardımda bulunmak âdetiydi.
Ulu Hâkan Sultan Abdülhamid han’ın ahirete yolculuğu…
Son derece yoğun, yorgun ve çileli bir ömürden sonra Sultan Abdülhamid Han, yetmiş yedi yaşında 10 Şubat 1918’de vefat etmiştir.
Ulu Hâkan, 1918’de vefât ettiği zaman bütün mağdur ve mazlum millet yas tutmuş, bütün İstanbul halkı, görülmemiş mahşerî bir kalabalıkla onu dîvan yolundaki türbesine defnederek âhirete yolcu ederlerken bâzıları:
“Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Ulu Hâkan?” diyerek ağıt yakmışlardır.
Kendisine karşı en çirkin ve şiddetli muhâlefeti göstermiş bulunanlar bile, zamanla ve arkasından art arda gelen nice fâciaların îkâzıyla uyanarak gönüllerini kavuran nedâmet hislerini îtirâf etmişlerdir. Bunlardan filozof Rızâ Tevfîk’in kulaktan kulağa yayılmış bulunan Abdülhamîd-i Sânî’nin Rûhâniyetinden İstimdâd isimli şu şiiri, pek meşhurdur:
“Nerdesin Şevketlim Sultan Abdülhamid Han? Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan,
Bak şu Milletin günahına!”
“Târihler ismini andığı zaman;
Sana hak verecek ey koca Sultan!
Bizdik utanmadan iftirâ atan;
Asrın en siyâsî Pâdişâhına!”
Son olarak…
Vefâtının 104. Sene-i Devriyesinde Ulu Hakanımız, Sultanımız, Sultan ikinci Abdülhamid han hazretlerine Yüce Allah’tan Rahmet niyaz ederim. “Dediler ki Göçen Abdülhamid Han’dır, Bildim ki Yetim kalan Cümle İslamdır…” Hayırlı ve Bereketli Cumalar dilerim.
Vesselâm
Nihat Gülal
Iki kutsal caminin hizmetkari, Osmanli Imparatorlugu’nun 34. Padisahi ve 113. Halife, 2. Abdulhamit… 13 es, 9 gozde… halk fakir sen eglencede… bugun gibi… ama sorarlarsa dinim islam dersin :) Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!