“Sultan Alparslan ve Malazgirt 1071 zaferi”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Rahmân ve Rahîm olan Yüce Allah’ın adıyla…

Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in âli’nin ve Ashâbının üzerine olsun inşaallah. Âmin.

Hazret-i Allah Celle Celâlühü Kur’an-ı Keriminde şöyle buyuruyor: “Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara suresi, 154) 

“Size öyle bir Vatan aldım ki, ebediyyen sizin olacaktır!” Sultan Alparslan 

Muhterem Müslümanlar, 

26 Ağustos 1071, Malazgirt zaferinin 950. Yıldönümünde İslam ve Büyük Selçuklu devletinin hükümdarı, komutanı Sultan Alparslan’a ve Askerlerine yüce Allah’tan Rahmet niyaz ederim inşaallah…  

Biz Müslüman Türk Milleti için böylesine anlamlı, bilhassa biz Türkler için Anadolu’da yeni bir başlangıç ve dönüm noktası olan Malazgirt 1071 zafer tarihini, Sultan Alparslan’ı ve mücadelesini sizlerle paylaşmak istedim. Hep birlikte okuyarak şanlı tarihimizden, Din-i İslam, İlâyi Kelimetullah davası için mücadele eden ve bu uğurda Şehid olan, vefât eden Mübarek ecdadımızdan haberdar olalım inşaallah… 

Malazgirt 1071 tarihinde Sultan Alparslan’ın söylediği “Size öyle bir vatan aldım ki, ebediyyen sizin olacaktır.” Sözünü bugün Müslüman Türk milleti olarak sahip olduğumuz Cennet Vatanımız Türkiyemiz ile daha iyi anliyoruz. Hakikaten bizlere Cennet gibi bir vatan almıştır Sultan Alparslan. Yüce Allah (c.c.) Sultan Alparslan’dan razı olsun inşaallah… 

Sultan Alparslan Kimdir?

Sultan Alparslan, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya gelişlerini ve mücadelesini yöneten komutan ve Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci hükümdarıdır.

SULTAN ALPARSLAN’IN HAYATI

Sultan Alparslan, Horasan Meliki Çağrı Bey’in oğludur. Selçuklu-Karahanlı savaşı başlamadan 20 Ocak 1029’da doğdu. Henüz küçük yaşta iken, babası Çağrı Bey’in hastalanması üzerine idareyi ele alarak Gazneli taarruzlarını durdurması,1049’da Karahanlılara ve 1058’de Gaznelilere karşı zaferler kazanması, Çağrı Bey’in son yıllarında veliaht sıfatıyla yönettiği Horasan ve bütün Selçuklu topraklarında büyük bir itibar kazanmasını sağladı. Çağrı Bey’in Ağustos 1008’da ölümü üzerine Horasan Meliki oldu.

Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Eylül 1063’te ölünce, vasiyeti üzerine tahta üvey oğlu Süleyman çıktı. Vezir Amîdülmülk tarafından tahta çıkarılan Süleyman’a karşı Alparslan, ağabeyi Kirman Meliki Kavurd, amcası Mûsâ İnanç Yabgu, Çağrı ve Tuğrul beylerin amcazadeleri olan Selçuk’un torunu Kutalmış taht üzerinde hak talep etti.

Alparslan, önce Herat’ta bulunan amcası İnanç Yabgu üzerine yürüyerek onu mağlûp etti. Ardından ordusu ile imparatorluk başkenti Rey’e doğru hareket etti. 1063 yılının son günlerinde yapılan savaşta Kutalmış’ı da mağlûp etti. Alparslan’ın Rey’e girmesi üzerine İsfahan’a kadar ilerleyen Kirman Meliki Kavurd bölgesine geri döndü. Alparslan’ın tahta çıkarak adına hutbe okutup sikke kestirmesinden sonra saltanatı, Halife tarafından da 27 Nisan 1064’te tasdik ve ilân edildi.

Sultan Alparslan’ın Batı Seferi

Sultan Alparslan, iki ay idarî işlerle ve ordunun hazırlıklarıyla meşgul olarak Şubat 1064’te “Rum gazâsı” adı verilen batı seferine çıktı. Sultan Alparslan hükümdarlığı süresince devletin batı yönüne daha çok önem verdi, batıda fetih, doğuda ise genellikle asayişi sağlama amacı güttü. Bunun sebebi, babası Çağrı Bey’in Bizans üzerine yaptığı akınlar sırasında keşfedilen Doğu Anadolu yaylalarının Türkler için en uygun yerleşme alanı görülmesi oldu.

ANADOLU’YA YAPILAN TÜRK GÖÇLERİ

Selçuklu, devlet teşkilâtı, kuvvetli ordusu ve mükemmel idaresiyle Orta Asya kendilerini emniyette görmeyen ve ekonomik sıkıntı içinde bocalayan Türk toplulukları için sığınılacak kapı oldu. Bu sebeple dönmemek üzere Selçuklu topraklarına akan ve Oğuz ağırlıklı Türk boyları, kimi Selçuklu şehzadelerinin hizmetine girerek fetihlere katılırken kimi de kendi beylerinin emrinde, yeni yurtlar edinmek için savaştı. Selçuklu ülkesinin hemen her tarafına XI. yüzyılın başlarından beri aralıksız süregelen göçler yer yer sosyal rahatsızlıklara da neden oldu. Bu sorun konargöçer Türklerin hayat şartlarına uygun, Orta Asya’ya benzeyen ve hayvan yetiştirmeye elverişli Anadolu’nun fethini zorunlu kıldı. Hıristiyanların elinde bulunan Anadolu’nun fethedilmesi hususunda kararlı olan Selçuklu devlet adamları, Türkleri Bizans sınırlarına sevketmeyi devletin resmî iskân siyaseti olarak gördü. Fakat Anadolu’ya ulaşmak için Urmiye gölü yöresinden Tiflis’in kuzeyine kadar uzanan yerlerde Bizans’a bağlı ileri karakol vazifesi gören küçük prensliklerin ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Anadolu’nun Kilidi Ani Şehrinin Fethi

Sultan Alparslan, Gürcistan seferinin ardından Doğu Anadolu’ya geçerek 16 Ağustos 1064’te Bizans’ın elinde olan, bölgenin en müstahkem şehri Ani’yi fethetti. Ani’nin Müslümanlar tarafından fethedilmesi Doğu’da ve Batı’da büyük yankı uyandırdı.

Sultan Alparslan’ın Doğu Seferi

1065 sonbaharında büyük bir ordu ile Hârizm’e hareket eden Alparslan, Mangışlak taraflarında kervanlara saldıran, kargaşa çıkaran asileri uzaklaştırdı. Daha sonra Kıpçakları itaat altına alarak doğuya yöneldi ve Mâverâünnehir’e girdi. Cend şehrinde bulunan atası Selçuk Bey’in mezarını ziyaret etti. Cend topraklarını Selçuklulara bağlayarak seferini tamamladı. Alparslan’ın asayişi sağlamak amacıyla başlattığı doğu seferi, Hazar denizinden Taşkent’e kadar bütün toprakların büyük bir kısmı savaşmaya dahi gerek kalmadan Selçuklu hâkimiyetine girmesiyle sonuçlandı.

Sultan Alparslan’ın Azerbaycan Seferi

Sultan Alparslan, 1068 yılı başlarında ikinci Kafkasya seferine çıktı. Amacı Azerbaycan’ı tamamen Selçuklulara bağlamaktı. Bu seferde Tiflis dahil Azerbaycan şehirleri fethedildi.

Anadolu’ya Türk Akınları

Sultan Alparslan, her iki Kafkasya seferini de yarım bırakmasına rağmen Türklerin Anadolu’daki ilerlemeleri devam etti. Anadolu’nun ellerinden gittiğini gören Bizans, imparatoriçe ile evlenerek tahta geçen Roman Diyojen’i kurtarıcı olarak gördü. Roman Diyojen, 1068 baharında çoğunluğu ücretli askerlerden oluşan bir ordu ile Anadolu seferine çıktı. Roman Diyojen, Orta Anadolu üzerinden güneye inip Suriye yolunda stratejik değeri olan Menbiç Kalesi’ni fethederek geri döndü. Ardından yapılan iki sefere rağmen netice alınamadı. Bunun üzerine Diyojen, Türk meselesini kökünden halletmek üzere büyük bir orduyla yalnız Anadolu’yu akıncılardan temizlemek değil, İran içlerine yürüyerek Selçuklu başkentini de zaptetmek amacıyla 13 Mart 1071 günü dördüncü seferine çıktı.

İslam Birliği Mücadelesi

Sultan Alparslan, bu sırada Suriye’de Fâtımîler ile mücadele ediyordu. Çünkü Tuğrul Bey’den beri Selçukluların kurmaya çalıştığı İslâm dünyasındaki dinî-siyasî birlik, Fâtımîlerin aksi yöndeki çabaları sebebiyle gerçekleşemiyordu.

MALAZGİRT’E DOĞRU

Sultan Alparslan, Suriye’de iken gelen Bizans elçisi imparatorun Malazgirt ve Ahlat’a karşılık, Menbiç’i Selçuklulara bırakmak istediğini bildirdi. Teklifi kabul etmeyen Sultan Alparslan, büyük bir Bizans ordusunun geldiği istihbaratı üzerine, ordusunun bir bölümünü Şam’ı fethetmek üzere Suriye’de bırakarak Musul’a geçti. Burada Selçuklu ordusunun yaşlı ve yorgun askerleri terhis edilip yerlerine zinde kuvvetler alındı ve çeşitli savaş hazırlıkları yapıldı.

MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ

26 Ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt ovasında yapılan meydan savaşında Selçukluların kazandığı büyük zafer Türklere Anadolu kapılarını açarak dünya tarihinine tesir etti.

Artuk, Mengücük, Saltuk, Dânişmend ve diğer Türk beylerinin güçleriyle birlikte Bizans kuvvetlerinin ancak dörtte birine denk gelmesine rağmen Selçuklu ordusu moral gücünün yüksekliği, taktik üstünlük, Sultan Alparslan’ın konuşması ve savaş esnasında Peçenek (Kuman), Uz (Oğuz) kuvvetlerinin Selçuklu safına geçmesi sayesinde savaşı kazandı. Bizans ordusu pek çoğu ücretli, aralarında dil, din, ortak gaye gibi birleştirici unsurlar olmayan kuvvetlerden oluşuyordu. Selçuklu ordusu yalnız Müslüman Türklerden ibaretti. Bizans kumandanları arasında rekabet ve çeşitli fikir ayrılıkları bulunurken Selçuklu kumandanları, Alparslan’ın etrafında kenetlenmişti. Bizans ordusunun manevra kabiliyeti zayıf, ağır teçhizatlı birliklerine karşı Türk kuvvetlerinin hafif teçhizatlı, manevra kabiliyeti yüksek süvari kıtalarından meydana gelmiş olması, savaşın seyri ve sonucunu etkiledi. Savaşın kazanılmasında en önemli neden Sultan Alparslan’ın Türklerin tarih boyunca kara ve deniz savaşlarında kullandıkları, Kurt Kapanı (Turan, Hilal Taktiği) taktiğini kullanması oldu.

SULTAN ALPARSLAN’IN ROMEN DİYOJEN’E MUAMELESİ

Sultan Alparslan, savaştan sonra Romen Diyojen’i şeref misafiri olarak ağırladı. İki hükümdar arasında dostluk kuruldu ve bir barış antlaşması imzalandı. Ancak Roman Diyojen’in gıyabında tahttan indirilmesi ve bir süre sonra 4 Ağustos 1072’de öldürülmesi üzerine bu antlaşma hükümleri uygulanamadı.

Sultan Alparslan’ın Türkistan Seferi

Sultan Alparslan, Roman Diyojen’in acıklı ölümüne çok üzüldü ve barış antlaşmasının geçersiz olduğunu ilân ederek Bizans üzerine bir ordu gönderdi. Kendisi de 200 bin kişilik ordusuyla Türkistan seferine çıktı. Bu seferin sebebi Selçuklu Devleti’ni tehdit eden Karahanlıları tamamen ortadan kaldırmaktı.

Sultan Alparslan’ın Vefatı

Sultan Alparslan, Karahanlı topraklarında bir süre kuşatmaya direndikten sonra teslim olarak huzura kabulünü isteyen Barzam Kalesi kumandanı Yûsuf Hârizmî (Barzemî) tarafından, çizmesine sakladığı küçük bir hançerle vurularak ağır şekilde yaralandı, dört gün sonra da 24 Kasım 1072’de şehit oldu.

Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan’ın tarihe geçen konuşmaları…

Gönlü her daim Allah ile beraber olan Sultan Alparslan, adını Türk-İslâm tarihine altın harflerle yazdırdı. İşte Sultan Alparslan’ın tarihe geçen konuşmaları…

SULTAN ALPARSLAN’IN MALAZGİRT KONUŞMASI

Alparslan, 1071’de Malazgirt Meydan Muharebesi’ne girmeden evvel bembeyaz elbiseler giydi ve; “Bu benim kefenimdir!” dedi. Yâni kendini cihan şöhretine değil, hâlis bir îman vecdiyle şehîtliğe hazırladı. Askerine, harbe girmeden önce şu veciz hitâbede bulundu:

“Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehît olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercîh edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim. Beni tâkip edenler ve nefislerini yüce Allâh’a adayarak şehît olanlar, cennete; sağ kalanlar gâzîliğe kavuşacaktır. Ayrılanları ise, âhirette ateş, dünyâda da rezillik beklemektedir.”

Sultan Alparslan’ın bu ihlâsına mukâbil Cenâb-ı Hak ona, kendi ordusundan beş misli daha kalabalık bir orduya sâhip olan Romen Diyojen karşısında zafer nasîp etti.

SULTAN ALPARSLAN’IN TARİHE GEÇEN İBRETLİK SÖZÜ

Daha önce de ifâde edildiği üzere, insanlar içinde ancak ihlâs sâhibi olanlar gerçek kurtuluşa ereceklerdir. Ancak ihlâs sâhipleri de dâimâ büyük ve tehlikeli bir imtihan üzeredirler. Nitekim büyük İslâm kumandanı Alparslan’ın hayâtına mâl olan suikast da böyle bir imtihan mâhiyetinde gerçekleşmiştir. 

Şöyle ki: Sultan Alparslan, Malazgirt zaferinden sonra 1072 senesinde çok sayıda atlı ile Mâverâünnehir’e doğru sefere çıktı. Amuderya Nehri üzerinde bulunan Hana Kalesi’ni muhâsara etti. Kale komutanı, sapık bir fırka olan Bâtınîliğe mensup Yûsuf el-Harezmî idi. Kalenin fazla dayanamayacağını anlayınca teslîm olduğunu bildirdi. Bu hâin, Alparslan’ın huzûruna çıkarıldığında Sultan’a hücûm edip onu hançeriyle yaraladı. Yûsuf el-Harezmî’yi derhâl öldürdüler, fakat Sultan Alparslan da aldığı yaralardan kurtulamadı. 25 Ekim 1072 târihinde şehîden Rabbine kavuştu. Sultan Alparslan’ın son sözleri şunlar oldu:

“Her ne zaman düşman üzerine azmetsem, Allâh Teâlâ’ya sığınır, O’ndan yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda, askerimin çokluğundan, ordumun büyüklüğünden, sanki ayağımın altındaki dağ titriyor gibi geldi. Kalbimden, «Ben, dünyânın hükümdârıyım, bana kim gâlip gelebilir!» diye bir düşünce geçti. İşte bunun neticesi olarak Cenâb-ı Hak, âciz bir kulu ile beni cezâlandırdı. Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hatâ ve kusurlarımdan dolayı Allâh Teâlâ’dan af diliyor, tevbe ediyorum. Lâ ilâhe illâllâh Muhammedü’r-Resûlullâh!..”

Şüphesiz bu hâl, temiz bir yüreğin samîmî bir vicdan muhâsebesidir.

BU VESİLEYLE…

Anadolu’nun kapılarını bizlere açan ve size “Öyle bir vatan aldım ki, ebediyyen sizin olacaktır” diyen Büyük İslam ve Selçuklu Kumandanı Sultan Alparslan ve askerlerine, Malazgirt 1071 zaferinin 950. Yılında Yüce Allah’tan Rahmet niyaz ederim inşaallah. Yüce Allah Din-i İslama hizmet eden ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı’dan razı olsun inşaallah. Âmin. 

Hayırlı ve Bereketli Cumalar dilerim. 

Vesselâm
Nihat Gülal
İmam-Hatib

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir