“Solculuğun ve sağcılığın dünyaya getirdiği huzursuzluk”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Herkes soğuk savaş Berlin duvarın ve SSCB (Sovyetik Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’nin cöküşü ile birlikte sona erdiğini düşünmesi oldukça büyük bir yanılgıdır.

Eğer Atlantik bloku (NATO kapitalist düzeni) siyasi olarak galip geldiyse, ideolojik ve felsefi çatışmalar ancak bir süre azalmıştır ve bugünlerde büyük bir alevlenme gözlemleyebiliyoruz. Kaldı ki nasıl II. dünya savaşından sonra naziler ABD tarafından geri kullanıldıysa, cöküşünden sonra toplumlarda halen ayrılıkçılık getiren marksizm kapitalizm ile düşünsel ve hatta ekonomik düzeyde bütünleştirildi .

Onlarca yıldır milletlerin içersine nifak sokup yoran bu iki akımlar ne ilginçtir ki aynı kişiler tarafından tezgahlandı ve onlar iki kampları yönetiyordu. Nitekim kapitalizm ve komünizm ikiside büyük sermayeye, siyonistlere ve masonlara hizmet ediyor ve yüzeysel olarak catışan NATO ve SSCB kampları aslında milletleri yormak için el ele calışıyorlardı.

Analistler bu sinsi yönetime “Hegel diyalektiliği” olarak adlandırıyorlar. Kısacası bir “tez”in karşısına bir “antitezi” sunup ve çatıştırıp halka ümitsizce bir “sentezi” kabul ettirmektir. Örneğin Dünya Ekonomik Forumun (WEF)’in başkanı Klaus Schwab’ın evrensel geliri kapitalist ekonomi ve marksist zihniyeti ile bütünleştirme projesi. Sanki üçüncu bir yol veya alternatifler yokmuş.

Ama sağ ve sol çizgileri sürdürmelidir zira artan toplumsal şiddetine devletler “sentez” olarak sunulan sıkıyönetimleri yürütmek için bir fırsat elbette lazım. Bunlar bizi 12 eylül darbesini hatırlatmıyor mu? Her iki kamplarda “hain” veya “faşist” kavramları körükleyip hem refahsızlık hem husumet getirmek bir ülkeyi ve bir milleti zayıflatmak için en iyi aletleridir. Kaldı ki ne hikmetse Türkiyede sağ ve sol mezhepler ile örtüşüldü ve böylece zaten zayıf olan toplumsal birliği iyice ayrıştı.

Daha sinsi olan ikiside insanların doğal duyguların istismar etmesi. Nitekim geleneksel değerleri korumak ve muhafazakar bir yaşam şekli isteyenler sağının vahşi kapitalizmin ağına girer. Karşı tarafta toplumsal adalet ve sınıf mücadelenin sona ermesi isteyenler ne yazık ki maksizmin tuzağına girer.

Gördüğümüz gibi bağnazlık yaymak sık kullanılan bir yöntemdir, karşı kampı insanlıktan cıkartmak şarttır. Böylece dindar ve dinsiz birbini hakir görup ne kız alır ne kız verir.

Bir toplum böyle bölünür ve telafisi zor olur ve her iki kampta şiddetli eylemler yürütmek olağandır çünki gizli güçler öyle karar vermiştir. Yani atalaramızın korkulu rüyası olan 70li yıllar dünya çapında geri gelebilir.

Tabi ki ılımlı yaklaşımlar vardır ve her parti aşağılayıcı bir söyleme başvurmaz fakat toplumlar aklında bu bölünme oldu bittidir.

Kaldı ki mevcut günlerde aşırılıkçı akımlar yeniden çoğaldı nitekim dini istismar edenler ile birlikte Frankfurt okulu güçleniyor (Not : Frankfurt okulu kültürel marksizmin, cinsellik sapkınlığın, bugünlerde duyduğumuz “wokizm” akımın ve LGTB’nin ocağıdır).

Dolayısıyla bilinçli nesiller bu küresel oyunlara karşı durması ve ayrılıkçı söylemlerle mücadele etmesi şarttır. Hem psikolojimiz hem gelecek nesilleri için herkes toplumun birliği için yeniden seferber olmalıdır.

Özler Atalay Yüksekoğlu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.