Malumunuz Patagonya’da senede bir kez motorlu araç kullanmak yasak. Ben de sonbaharın bu son güneşli günlerinden birini iyi değerlendirmek için bisikletime bindim ve dolaşmaya başladım. Gezerken bir sokak festivaline rastladım. Kalabalığın ortasında etrafı insanlarla çevrilmiş, lacivert takım elbiseli, beyaz gömlekli, İtalyanlar gibi el kol hareketleriyle konuşan birisini gördüm. Bu kim diye sordum çevredekilere. Bakan EMRE ALA dediler. Yanına yaklaşıp, “Sayın bakan önceki seçimde en çok oyu aldığınız taktirde Aziz Yakup belediye başkanı olacağınızı söylediniz, biz de ölmüş insanların bile vekaletini alıp sizi destekledik ama bakanlığı bırakıp da başkan olmadınız. Bu seçim için yine aynı sloganla oy istiyorsunuz. Size yakın kaynaklar yine belediye başkanı olmayacağınızı söylüyor. Eğer yine en çok oyu alır da başkan olmaz ve ya olamazsanız istifa edecek misiniz?” dedim. Arkasını döndü ve festivalde müzik yapan arkadaşa işaret ederek, “MAHZUNİ partini değiştir, pardon parçayı değiştir” dedi…
Parti lafını duyunca MAHZUNİ’nin yanına gittim, o da seçimde adaymış… “Sen Patagonya’da meşhur bir sanatçısın, aday olma sebebin nedir” deyince, “Kardeş bu politikada o kadar çok kıvırtan dansöz var ki düşündüm de bu kadar dansöze bir çalgıcı lazım dedim ve ben de bu yüzden adayım” dedi. “MAHZUNİ ben bu sözü daha önce de duydum, bu söz sana mı ait” dedim, “Söz benim değil, ama beste benim” dedi ve çalmaya devam etti…
O çalarken, 13-14 yaşlarında olduklarını tahmin ettiğim bir grup kız çocuğunu halay çekerken gördüm. İçlerinde 50 yaşlarında bir bayana gözüm ilişti. Bu çocukların arasında bu kadının ne işi var diye düşünürken, birisinin bu kadın hakkında DENİZ KILIÇ diye bahsettiğini duyunca, yaklaştım ve kendisine “DENİZ Hanım bu çocukların arasında halay çekmenizin sebebi nedir” diye sordum. “Ben seçimde adayım ve kendimi tanıtıyorum” dedi. “Size oy verirsek ne gibi hizmetleriniz olacak” diye sordum bu kez. “Bizim bir kadın derneğimiz var, bu dernek bünyesinde bir de babalar kolu var” deyince, ben de “Bir kadın örgütü bünyesinde babalar kolu mu olurmuş” diye düşünürken, o şöyle devam etti “Evet, eğer bana oy verirseniz önümüzdeki babalar gününde sizi yılın babası seçeriz ya da yılın çifti seçeriz.” Ben de tam “Bu kadar ucuz mu yılın babası olmak” derken, başka bir kadının halaya dahil olduğunu gördüm. O da, adaylardan MİNE SİNMEZ’miş. Bu sefer ona, “Siz neden adaysınız” deyince, “Ben Atatürkçüyüm” dedi. “Projeleriniz nedir” diye sorunca, “Atatürk ilke inkîlapları …“ dedi. Sorduğum diğer sorulara da “Atatürk” diyerek cevaplar verdi. “Eyvallah” dedim.
Tam devam edecektim ki yolda birisi boynuma sarıldı ve şapır şupur öpmeye başladı. Yanında iki kişi daha vardı. Sonradan öğrendiğime göre, bu üçlüden yakışıklı olan HARUN KUZU’ymuş. Komiser Kolombo pardesülü olan MUHLİS AKTAN mış. Beni şapır şupur öpen kısa boylu ve üzerindeki takım elbise kendisine iki beden büyük olan kişi de EDİP IZGARA imiş. Hepsi birden “Biz bu seçim beraber çalışıyoruz, birimize oy veren hepimize versin” dediler. EDİP’e sordum “Yıllardır milletvekilliği yapıp da konuşmayan siz misiniz?” “Evet ama söz gümüşse sukut altındır” diye cevapladı. “Altından anladığınıza göre mesleğiniz kuyumculuk mu” dedim bu kez. “Hayır, kuyumcu bir arkadaşımız vardı; SARP KAYIP, altının ayarını pardon adaylık sırasını beğenmediği için adaylıktan çekildi” dedi.
MUHLİS beni kenara çekerek, “Sen onlara bakma EDİP konuşmasını bile bilmez, HARUN da zaten bu seçim için köylüsü NAHİT’in oyunu bölsün diye partiye alınmış, geleceği olmayan birisi, sen oyunu yine de yalnız bana ver” dedi. “Hani beraberlik ne oldu” dedim. “Boş ver, en son beraber çalıştığım HAYRUN NİSA’dan darbe yedim, akıllandım” dedi…
HAYRUN NİSA ismi geçince, oradan geçmekte olan başı kapalı bir bayan, “Buyur MUHLİS abi beni mi çağırdın” dedi. Anladım ki bu kapalı bayan, şu anki Milletvekilimiz HAYRUN NİSA imiş. Derken, “Benim bir sorunum vardı, şu sorunu mecliste bir görüşseniz” deyince HAYRUN NİSA’ya, “Tamam abi yakında Turkiye’ye gideceğim, parti başkanımız Tayyip Bey’e söyleyeyim sorununuzu” deyince, “Ne Türkiye si, ne Tayyibi” dedim. O da “Pardon, sahi ben burada milletvekiliyim” dedi. Ayrıca, başındaki eşarp çok kaliteli ve markalıydı…
O sırada bisikletimin zinciri atmıştı, eğildim takmak için… EGEMEN BAGIŞ’a benzeyen genç bir arkadaş yanıma yaklaştı ve “Abi ben takayım zinciri” dedi, ben de “Sen bisiklet tamircisi misin” deyince “Yok ben bu seçimlerdeki adaylardan yüksek mühendis MEHDİ DAĞ’ım” dedi. “Sen neden adaysın” deyince, “Ben yüksek mühendisim” dedi. “Projelerin” dedim. “Yüksek mühendisim” dedi. “Kardeşim, mühendisliğin yüksek olabilir, ama gönlün alçak olsun” dedim ve yürüdüm gittim. Baktım az ötede sakalı karışmış bir genç duruyor. “Patagonya’daki kağıtsız mültecilerden biri olmalı” diye düşündüm ve içim acıdı. Kendisine seslendim ve “Gel bir çay söyleyeyim” dedim ve yolun karşısındaki SAKSAFON CAFE ye girdik. Meğer, benim mülteci sandığım, gariban görünüşlü bu kişi de adaylardan EREN ÖZ’imiş. Çay içmeye girdiğimiz mekanda, kasada duran kişinin de mekan sahibi ve belediye başkan yardımcısı NAHİT KISA olduğunu duyunca, olamaz, herkes mi aday olmuş dedim. Bu defa NAHİT KISA’ ya sordum, “Herkes sizden ve partinizden yüksek konut vergileri nedeniyle şikayetçi, ne söylemek istersiniz? “Bak kardeş, bunlar hep spekülasyon, benim 20 tane evim, 3 tane dükkanım var hepsinin vergisini yatırıyorum da millet yarım çeyrek evlerinin vergilerini mi yatıramıyor” dedi. Oradan çıkıp karşıdaki KANUNİ Camii’ne girip, “Allah’ım bir daha motorlu araç yasağı olmasın, bunca çatlak sesi duymamıza mani olan motor seslerine ben dünden razıyım” diyerek dua ettim.
NOT: BU MASAL VE KAHRAMANLARI TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR
Reklam kokan haberlerden sikilmistik.
Bu tür yazilarin devamini bekleriz