Okullarda bize öğretilen neydi, sanat bir estetiktir, sanat insanın iç güzelliğinin dışa yansımasıdır. Kısaca sanat kişiyi geliştirir, büyütür ona yaşama sevinci verir. Tolstoy’a göre sanatın tanımı şu: “Sanat, bir duyguyu deneyimleyen kişinin onu kasıtlı olarak başkalarına aktardığı etkinliktir.” Sanat nedir sorusunu Elbert Hubbard ise şöyle tanımlıyor: “Sanat bir şey değil, bir yoldur.” Sanat, kişinin kendisini evrenle olan bütünleşmesine aracılık eder. Sanatın ürünleri kalıcıdır, gelip geçici değildir. Unutulmaz ve kaybolmazdır. Dolayısıyla insanların duygularını aktarabilmeleri için en etkili yoldur.
Neyse sözümü bağlamadan önce Lenin’den bir örnek vermek istiyorum,
Lenin büyük güçlerin silahlı müdahalesine ve karşı-devrimci güçlerin saldırılarına direnmek için tüm ülkeyi askeri bir zemine oturtmuş, ülkeyi büyük bir askeri kampa çevirmiştir. Rusya topraklarının ¾’ü düşman birliklerinin işgali altındayken müzik, morali yükseltmek ve savunma görevi üstlenmiş herkesi eğlendirmek için kullanılmıştır. 1919 yılı baharında binden fazla sanatçı cephede sahne almıştır. Bütün imkansızlıklara yiyecek sıkıntısına, yakıt ve elektrik problemlerine, çeşitli fabrikaların kapanmasına rağmen Lenin sanatsal faaliyetler için gerekli desteği sağlamaya çalışmıştır. Artık sanat faaliyetleri eğlenmek için değil de öğrenmek için kurgulanmaya başlamıştır.
Günümüzde beni ürküten yapay zekâ değil, sanatın amacı dışında kullanılmasıdır. Yapay zeka gelişiyor, insanlar onun farkında ama farkında olmadıkları sanatın giderek sanattan çıkartılması. Sanatın özgür olması, kendi kendisini geliştirmesi, gerçekleştirmesi beklenirken dışardan müdahalelerle kendi akışı dışında rotasından ayrıldığını görmek oldukça üzücü.
Fahri Sarrafoğlu