Brüksel’de önce kötü bir yere yerleştirilen Nasreddin Hoca heykelinin önce eşeğin kuyruğunu, hocanın tesbihini sonra da hocanın kolunu kırarlar… Arkasından ebatı küçülen heykel işlek bir caddenin köşesine yerleştirilir mahalle sakinleri de heykelin çevresine çöplerini atarak çöplüğe çevirirler.
“Nasreddin Hoca’nın Brüksel Hikayesi”
Nasreddin hoca bir gün Belçika’ya geliyor,
Gelişin hikmetini yalnız hoca biliyor…
Hocamızı görünce, birkaç mevzu danıştım,
Aldığım cevaplarla hoca ile tanıştım.
Belçikaya gelmenin sebebini sorunca,
Dedi, ekmek davası karınca kararınca…
Dedim ki; bu devirde eşekte neyin nesi?
Dedi, eşek önemli, Sıkarbeğin simgesi.
Eşeğin sayesinde gelmiştir Sıkarbeğe,
Sonra kalktı doğruldu tersten bindi eşeğe.
Dedim,neden ters oldu eşeğe binişiniz?
Sizin, hep ters ya dedi, trafikte işiniz.
Ne kural takıyorsun, ne takıyorsun kemer,
Gözüne mi batıyor ters diye bizim semer?
Hafifçe sersemledim, yediğim koca taştan.
Konuyu değiştirmek istedim ben yavaştan.
Dedim, eşeğinizin kuyruğu koparıldı,
Dedi; hikmetsiz iş yok, geldi bana sarıldı..
Dedi; kuyruk edeple haya temsil ediyor,
Kuyruk kopması demek, haya sizden gidiyor
Bu konuda fazlaca girmedim ben detaya,
Hoca gerçekten doğru bizde azaldı haya.
Tesbihini kırdılar dedim, kızmadın bile,
Dedi; aç kulağını iyice dinle hele…
Dedi, burada tesbih,hem din demek hem iman.
Sen, dine saldırana kızdın mı hiç bir zaman?
Bizden iyi biliyor anladım hoca bizi,
Yumruk gibi yaparak vuruyor bize sözü.
Dedim; kolunuzu da koparmışlardı sanki,
Kol demek, emek demek, iş demekti inan ki
Bu işsizlik parası, bu şomajınız yok mu?
Emek ve iş kopmuşken. dedi, kol kopmuş çok mu?
Herkes somaj ile buluyorken yolunu,
Hoca buna bağlıyor koparılan kolunu.
Dedim, ilk heykelinde heybetli ve irisin.
Şimdiki heykelinde minyatürün birisin.
Bandoyla karşılandı altmış yıl önce deden,
Şimdi sizlerin dedi, itibarı az, neden?
Anladım ki heykelin küçülmesi bizdendi,
Hocanın her cevabı hem kalpten hem özdendi.
Neden dedim hocama, değiştirdin yerini?
Bu sefer seçti hocam büyük taşın birini,
Camiye yakın olsun, geçti dedi yaşımız.
Taşı vurunca hocam, yara aldı başımız.
Dedi; bu sizin taktik, çukurda ise ayak,
Hemen ilk iş olarak namaza başlanacak.
Bir de bizim hatunun kahvaltı grubu var,
Restoranlar yakın ya, her gün takılıyorlar.
Hem camiye yakınız hem de restorana,
Dedi; bunlar tanıdık gelmedi mi sana?
Peki dedim, ya hocam her yanın çöple dolmuş.
Bence bu sizlere biraz hakaret olmuş…
Hoca, elinde baston çöpleri göstererek,
Dedi, sakin ol evlat hiç yok paniğe gerek.
Bizim yaşadığımız mahalleler hep böyle,
Belçikalı semtlerde tek çöp gördün mü söyle?
Artık sorum bitmişti çöktü bir an sessizlik,
Hani imanımızın yarısıydı temizlik?
Dedi, etrafımdaki çöpün budur mesajı,
İşte bu hikayemiz hem gerçektir hem acı.
Hocayla konuşurken zil sesiyle uyandım,
Çok şükür ki rüyaymış bir an gerçekmiş sandım.
Hakiki Kabakçı der; hocaya olsun rahmet.
Bizler bu hikayeden ibret alsak bir zahmet.
Hakiki Kabakçı