“Allah sizi başımızdan eksik etmesin…”
Başbakanımız Sayın Davutoğlu ve Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde ana muhalefet partisi Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefet partileri için sarfedilen bu sözler, Turkiye’de iktidar sorununun olmadığı, muhalefet sorunu olduğu gerçeğininin göstergesidir.
Ve bu sözün daha ağırları Ak Parti’li bakanlar, milletvekilleri ve muhalefete yakın veya uzak medya tarafından, özellikle son iki dönemdir sık sık dile getirildi.
Muhalefetsizliğin sonucunda ortaya cıkan uçuk vaatler ve altında yatan gerçeği anlamak için öncelikle “muhalefet” kavramını bir kaç cümle ile açıklamakta fayda var.
Demokratik sistemlerde hükümetin denetim mekanizması olan muhalefet, “yapıcı”, “alternatif” programlar geliştiren, hükümetin pozitif eylemlerini destekleyen, negatif eylemlerine yapıcı ve çözümsel yaklaşan “Millet için Hükümet, Millet için Muhalefet” kavramı temel kuraldır.
Diğer taraftan muhalefet pozisyonu iktidar olabilmek için dinlenme, kendini yenileme, hazırlık yapma ve geliştirme için bir fırsattır.
Bu muhalefet tarzını siyasi tarihimizde maalesef hiç bir zaman uygulayamadık.
Çok fazla geriye gitmeden son dört yılda yaşananlar,çok partili sisteme geçişten bu tarafa muhalefetimizin genel tavrını anlamak için yeterlidir.
Muhalefet partileri dünya ve Türkiye gerçeklerinden uzak, çatışmacı, kavgacı, statükocu, gel-git’lerle ve zik-zak’larla dolu Türkiye’nin önünü açacak hiçbir projeye imza atamayan, pro-aktif bir siyaset yerine her şeye karşı reaktif bir siyaseti benimseyen, (günümüzün fenomen sloganı “Çarşı her şeye karşı”) tavır sergilemeleri neticesinde , konjuktürel gelişmeler haricinde hiç bir zaman Türk Halkı iktidar mazbatasını vermemiştir, iktidardan uzak kalmışlardır.
Siyasi ahlakı rafa kaldıran İtalyan politikacı ve düşünür Mahciavelli’nin “İktidara giden her yol meşrudur” tezi, bizde ki muhalefet zihniyetinin dayanağıdır demek pekde mübalağa sayılmaz.
Lakin muhalefetin iktidar olmak gibi bir gündemi olmadığını, tek hedefin muhtar bile olamaz dedikleri cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti olduğu bir gerçekdir.
Ak Partiyi zayıflatmak ve yok etmek için her yolu denediler.
Parti kapatmadan tutunda Gezi olayları ile sivil darbe, paralel, ekonomi 17-25 aralık hatta hala askerden medet umanların olması gercekten düşündürücü.
Peki neden …?
Türkan Saylan’ın “Sandıktan %90’da alsanız bizim dediğimiz olur” söylemi köşe başlarını tutan zihniyetin hala potansiyel bir tehlike olduğunu ve zamanı geldiğinde mudahale edebileceğininin itirafıydı.
Askeri vesayetin sona ermesi demokrasiye müdahaleyi ortadan kaldırsada gözden kaçan “bürokrasideki vesayet” sivil bir darbe girişimi ve yerinde bir devlet refleksi ile önlenen bu darbe girişimi sonrası bürokraside yapılan temizlikle asgariye indirildi.
İktidar olmadan, iktidar gibi hareket eden zihniyet tamamen olmasada köşe başlarından atıldı..
Esas kırılma noktası Ak Saray yani Başkanlık Sarayının hizmete girmesiyle “Başkanlık” sisteminin ciddi olarak telaffuz edilmesi, 10 Ağustosta Fiilen başlayan “Başkanlık” sistemi için yeni anayasayla beraber rejim değişikliginin Hükümetin programına da girmesi, muhalefet partilerinde paniğe sebep verdi.
Başkanlık sistemi demek, siyasi partilerin tarih olması,sağ ve sol görüşün iki blokta birleşmesi ve %65 sağ görüşün hakim olduğu Turkiye’de solun tarih olmasıdır.
Yani muhalefetin, asgari ücret, emekli, ögretmen vs derdi hiç bir zaman olmadı.
Amaç Ak Parti’yi ne kadar zayıflatabilirsek koalisyon olma ihtimali o kadar yükselir ve anayasa değişikliği için yeterli çoğunluk sağlayamaz.
Bu sistemin devam etmesi için her türlü birliktelik , oy devşirme, vatandaşın aklıyla dalga geçmede dahil her türlü atış serbest..
Muhalefet samimi olarak vatandaşı düşünseydi, Gezi eylemlerinde ortalığı yakıp yıkan, al bayrağımızı yakan, bankaları yağmalayan, sokaklarda terör estiren gençleri alınlarından öpmez, iki maaş ikramiye vereceğim dediği emeklilerin ellerinden öperdi.
Muhalefet partilerinin uçuk vaatleri birbirinin kopyası.
Kayda değer hiçbir kaynak gösterilmedi.
Gösterilen kaynaklara ise kimse inanmadı.
Hayatı başarılarla dolu, Kılıçdaroğlu’na önerebileceğim en sağlam kaynak Diyanet İşleri Başkanımızın binmediği makam arabasını 1 milyon dolara İş Bankasına satıp emeklilere 20 kuruş ikramiye vererek noter tastikli sözünü yerine getirmesidir.
Bu vaatleri 90’lı yıllardada gördük.
Bu tür vaatler bir siyasi partinin son kurşunudur.
O kurşunda karavana…
Seçmen şunu çok iyi biliyor ki bu vaatler verilecek olsa bu hükümet verirdi…
Muhalefetin 7 Haziran’da kesin dediği rakamları da paylaşiyorum. 8 Haziran’da karşılaştırmanız için…
Chp % 30 geçtik % 35 i’ zorluyoruz…
Mhp % 41 le iktidariz…
Hdp %17 baraj sorunumuz yok…
Milli Ittifak (saadet-Bbp) % 11.5…
Ak Parti…??? Bu rakamlardan Sonra Matematik Ağlamasın…
Hayırlı Cumalar,
Faruk YILmaz