Rahmân ve Rahîm olan Yüce ALLAH’ın Celle Celâlühü adıyla…
Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in, Âli’nin ve Ashâbının üzerine olsun.
Hazreti Allah (c.c.) Kur’an-ı Keriminde şöyle buyuruyor: “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsra suresi, 1. âyet-i kerîme)
İsrâ Sûresi’nin birinci âyet-i kerîmesi ile bildirilen mucize, Hicret’ten bir yıl önce, Receb-i şerîfin 27. gecesinde olmuştur. Bir kimse, İsrâ’ya yani Peygamberimizin (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’den, (Kudüs’teki) Beytü’l-Makdis’e gecenin az bir vaktinde gittiğine inanmazsa İslamdan çıkmış olur. Sahîh hadîslerle meşhur olan Miraç’a yani semâlara yükselişini inkâr etse, o kimse bidat ehlinden olur.
Cebrâîl aleyhisselâm, Peygamber Efendimizi (s.a.v.), Ümmühânî radıyallâhü anhâ’nın evindeki odasından Kâbe-i Muazzama’ya götürdü, göğsünü yardı ve kalbini yıkayarak Burak’a bindirip Beytü’l-Makdis’e ulaştırdı. Peygamberimiz (s.a.v.), orada peygamberleri ve melekleri gördü. Onlara imamlık edip Sahre’den (Mescid-i Aksâ’daki büyük kayadan) Burak’a veya Cebrâîl (a.s.)’ın kanadına binerek birinci kat semâda Hz. Âdem’i, ikincide Hz. Yahyâ ve Hz. İsa’yı, üçüncüde Hz. Yûsuf’u, dördüncüde Hz. İdrîs’i, beşincide Hz. Hârûn’u, altıncıda Hz. Mûsâ’yı, yedincide Hz. İbrâhim’i (aleyhimüsselam) gördü. Onlarla selamlaşıp konuştuktan sonra Sidretü’l-Müntehâ’ya vardı. Kendisine Beyt-i Ma‘mûr ile Kevser ve Rahmet nehirleri gösterildi.
Oradan Refref’e bindi, huzûr-ı İlâhî’ye varınca “Ettehıyyâtü lillâhi vessalevâtü ve’t-tayyibât” ile Cenâb-ı Hakk’ı övdü. Allâhü Teâlâ tarafından kendisine ikramla “Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtühû” diye hitap olundu. Ve bu selâmın şerefine Peygamberimiz (s.a.v.), ümmetini de dâhil edip “Esselâmü aleynâ ve alâ ıbâdillâhi’s-sâlihîn” buyurdu. Bir gece ve gündüzde elli vakit namaz emrolunmuşken tekrar tekrar yalvararak beş vakte hafifletildi. Geri dönerken bütün dereceleri ile cennetleri ve bütün derekeleri ile de cehennemi gördüler.
Beytü’l-Makdis’e gelip Mekke-i Mükerreme’ye doğru yola çıkınca, Kureyş kervanını gördü. Sabah olunca yaşanan hâdiseleri insanlara haber verdi. Peygamberimize (s.a.v.), Beytü’l-Makdis’ten ve Kureyş kervanının hâlinden suâl ettiler. Sordukları şeylerden birer birer açıkça haber verince, Allâh’ın yardımına mazhar olanlar tasdik ettiler; imandan nasibi olmayanlar ise inkâr ettiler.
Mîraç’ta görüşülen Peygamberler
İsrâ hâdisesi, Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Mekke-i Mükerreme’de iken vâki olmuştur. Mekke-i Mükerreme, Allâhü Teâlâ’nın haremi ve muhafazası altındadır. Orada ikamet edenler, Beytullâh’ın komşularıdır. Mîraç (yani göklere yükselme) ise Kudüs-i şerîften olmuştur.
Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) peygamberlerden ilk gördüğü zât, birinci kat semâda Âdem aleyhisselâm’dır.
Hz. Âdem, Allâhü Teâlâ’nın emîninde ve civârında (cennette) idi. Düşmanı olan İblis, ona yalan söyleyerek cennetten çıkarılmasına sebep olmuştu.
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in yaşadığı vakalardan birincisi bu kıssaya benzer. Şöyle ki; Peygamber Efendimizin düşmanları, onu Harem’den (Mekke’den) ve Allâhü Teâlâ’nın beytinin yakınından çıkardılar, hicret etmesine sebep oldular.
İkinci kat semâda Hz. İsa ve Yahyâ aleyhimesselâm’ı gördü. Hazret-i İsa ve Yahyâ aleyhimesselâm, Yahûdîlerle imtihan olundular. Yahûdîler, onları yalanladılar, ezâ ve cefâ ettiler. Öldürmeye kastettiler. Allâhü Teâlâ, İsâ aleyhisselâm’ı semâya kaldırdı. Yahyâ aleyhisselâm’ı ise şehit ettiler.
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem de Medîne-i Münevvere’ye hicret ettikten sonra imtihanın ikinci devresi başladı. Oradaki imtihanı ise Yahûdîler idi. Yahûdîler, Peygamber Efendimize (s.a.v.) ezâ etmeye, ona gâlip gelmeye çalışıyorlardı. Hattâ Peygamber Efendimizi (s.a.v.) öldürmek kastıyla üzerine kaya atmak istediler. Fakat Allâhü Teâlâ, İsa aleyhisselâm’ı muhafaza ettiği gibi Peygamber Efendimizi (s.a.v.) de onlardan muhafaza etti. Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i zehirli oğlak ile zehirlediler. Bu zehrin tesiri, Peygamberimiz (s.a.v.) vefat edinceye kadar devam etti. İrtihâlinden önceki hastalıklarının sebebinin de bu zehir olduğunu bildirmişlerdi.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), üçüncü kat semâda Yûsuf (a.s.) ile görüştü. Bu sebeple Peygamber Efendimizin diğer bir hâli de ona benzer. Yûsuf (a.s.), kardeşleri kendisini aralarından çıkarıp kuyuya attıktan sonra onlara galip gelmiş ve onları Mısır’a geldiklerinde, “Bugün sizin üzerinize bir ayıplama ve azarlama yoktur.” diyerek bağışlamıştı.
Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de kendisini Mekke’den çıkaran akrabalarının ekserisini Bedir Harbi’nde esir etmişti, sonra da onlardan bir kısmını doğrudan, bir kısmını da fidye karşılığında serbest bırakmıştı. Mekke’nin Fethi’nde ise tamamına galip gelerek onları bir yere toplamış ve “Kardeşim Yûsuf’un, kardeşlerine söylediğini ben de sizlere söylüyorum; bugün sizin üzerinize bir ayıplama ve azarlama yoktur.” buyurmuştu.
Resûlullah (s.a.v.), dördüncü kat semâda İdrîs (a.s.) ile görüştü. İdrîs aleyhisselâm, kalem ile yazı yazan ilk kişidir. Resûlullah Efendimiz de bazı hükümdarlara kendisine itaat etmeleri husûsunda mektuplar göndermiştir.
Beşinci kat semâda Hârûn aleyhisselâm ile görüştü. Hârûn (a.s.), kavmi tarafından çok sevilen bir peygamber idi. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kavmi Kureyş -evvelâ buğz etmişlerse de sonradan- herkesten daha çok sevmişlerdir.
Altıncı kat semâda Mûsâ (a.s.) ile görüştü. Mûsâ (a.s.), Şam diyarına hücum edip zorba ve kâfir düşmanları oradan çıkarmakla emrolundu. Neticede onlara galip gelerek İsrâîloğullarının Şam’a girmelerini temin etti. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de Şam diyarında Tebük denilen yerde Dûmetü’l-Cendel sahibine galip gelmiş ve onu esir aldıktan sonra cizyeye bağlamıştı. Daha sonra ise Mekke-i Mükerreme fetholunmuş ve oradan çıkarılan ashâba, tekrar oraya girmek nasip olmuştu.
Yedinci kat semâda İbrâhim (a.s.) ile görüştü. İbrahim aleyhisselâm’ın Kâbe-i Muazzama’yı bina edip insanları hac etmek için oraya davet ettiği gibi Peygamberimiz (s.a.v.) de Müslümanlardan binlercesi ile Beytü’l-Harâm’ı haccetmiştir.
Mübarek Miraç kandilimizi tebrik ediyor, tüm İslam Alemine ve Ümmet-i Muhammed’e hayırlar ve bereketler getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ve dua ediyorum. Miraç kandilimiz Mübarek olsun inşaAllah. Âmin.
Vesselâm
Nihat Gülal