MİLLİ KÜLTÜRÜ YAŞATMAK

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Millî kimlik, tarihsel gelişim içinde millî kültür unsurlarının şekillendirdiği kimlik tipidir. Millî kültür ise, diğer toplumlardan farklılığı ortaya koyan karakterin meydana getirdiği kültürdür. Gökalp’e göre, milli kültür esasında hâkim kültür olmaktadır. Kafesoğlu’na göre ise, kültürün kendisi millidir. Zaman ve çevre şartlarına bağlı olarak bazı unsurları değişebilir, fakat esas özelliklerin ortaya koyan temel karakteri yüzyıllar boyunca varlığını sürdürür.

Milli kimlik, yaygın kimlik tipinden ayrılmaktadır. Milli karakterin ürettiği bir kimlik unsuru, yaygın kimlik olabilir. Bir kimlik unsuru ne kadar yaygın olursa olsun, milli karakter veya kültür tarafından kendisine has bir şekilde millileştirmedikçe, milli kimlik unsuru olarak kabul edilemez.

Milli kültür kavramında hareket eden bir başka yaklaşım da Erol Güngör tarafından ortaya konulmaktadır. Buna göre devamlı değişen bir kültüre bağlı olan ‘ milli kültür şeması’ çizmek mümkün değildir. Milli kültür, tarihin herhangi bir anında toplumun büyük çoğunluğunun benimsemiş olduğu kültür unsurlarının oluşturduğu bütündür. Bu durumda yaygın kültür,  aynı zamanda milli kültür, yaygın kimlik de milli kimlik olmaktadır.

Bu konuda bir başka yaklaşım da milli karakter kavramıyla sağlanmaktadır. Buna göre milli karakterin sergilendiği veya bu karakterin ürettiği kimlik tipi milli kimliktir. İnsanların birbirinden farklı oldukları gibi, grup özellikleri ve kültür özellikleri de birbirinden farklıdır. Kültürel farklılığın sebeplerinden birisi de toplumların değişik şeylere ihtiyaç göstermeleridir.  Bir topluluk, hayat tarzı itibariyle belli bir şeye ihtiyaç duyduğunda, buna uygun tutum ve davranışı, kültür unsurunu üretmektedir. Böylece kültür, varlık sebebi olarak, ait olduğu topluma münhasır olmaktadır. Milli karakter, toplumları birbirinden ayıran farklılıklar veya bir arada tutan benzerliklerdir. Bir toplumun milli karakteristikleri, üyelerinde en sık görülen, zaman ve mekân itibariyle en yaygın özelliklerdir.

S. Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları adlı eserinde şöyle demektedir: “Milliyet duygusunu kaynağı ve nüvesi bir taraftan en mühim hayat kanunu olan yaşayabilmek için mücadele ve mücadele için gruplaşma mecburiyeti, diğer taraftan da insanın çevresindekilerle barış içinde yaşamak ihtiyacı insiyakıdır. Gerek ferdi, gerek içtimai uzviyetler için ise, var olmak iradesi biyolojik kanunlara dayanan sosyolojik bir gerçektir.Milletlerin var olmak azim ve iradesi de; milli şuur , milliyet duygusu veya  milliyetçilik adlarını alır.”

Milliyet üç temel unsura dayanmaktadır. Bunlar; dil, tarih şuuru ve inanç birliğidir. Dili oluşturan ortak kavramlar, ortak düşünceleri meydana getirir. Böylece benzer zihniyetteki insanlar, ortak çıkarları sağlayacak bilinci geliştirir.İnsan dili binlerce yılın tecrübe ve birikimini taşıyan çok özel bir vasıtadır. Her dil farklı bir toplumun tecrübe, bilgi ve anlayışını biriktirmiştir.

Tarih şuuru, milletin ortak belleğindeki kutsal hatıraları bir tarih geleneği hâline getirir. İnanç birliği, milleti meydana getiren insanların moral değerlerini yükselterek aynı ortak ülküler etrafından toplanmalarını sağlar. Vatan sevgisi, adalet düşüncesi gibi pek çok kavram bu üç temelin etrafında teşekkül eder.

Bir bozkır kavmi olarak tarih sahnesine giren Türklerin dünyayı çok geniş olarak algılayan harekete dayalı bir dil oluşturmaları son derece tabiidir. Ilıman  kuşakların durgun hayat tarzı, bitki ve çiçekleri yerine olabildiğine uzanan bozkırların enginliği; mavi gök altındaki bütün toprakları yaşanacak bir yurt olarak gören geniş bir anlayış; uzun mesafeleri katedebilecek en uygun varlık olarak at; bozkırda yaşayan serazat hayvanlar ve sürüler; onlarla iç içe geçen ve yarım saat içinde sökülüp günlerce süren yolculuklardan sonra çok uzak bir yerde yeniden yarım saat içinde kurulabilen çadırlarda yaşayan hayat tarzı Türk başlangıcına damgasını vurmuştur.

Bir yandan aynı toplumun yüzyıllara ve hatta tarihin bilinmeyen dönemlerine uzanan geçmişin bütün tecrübe ve birikimlerini taşıyan özelliğiyle, bir yandan sonradan öğrenmeyle değil tabii edinme yoluyla öğrenilmesi özelliğiyle dil, toplumun en belirleyici unsuru olmaktadır. Yani dil sayesinde hem fert çevreyi anlamaya başladığı andan itibaren kendini aynı toplum içinde hissetmekte, hem de toplum diğer toplumlardan farklı olduğunu idrak etmektedir. Böylece dil, ferdi içinde bulunduğu toplumun parçası haline getirirken toplumu da başka unsurlar da bu oluşumu sağlar. Ancak birçok araştırmacıya göre milleti oluşturan en önemli unsur dildir.

Hangi kökenden gelirse gelsin ülkenin resmi dilini yeterince öğrenmemiş olan fertlerden, içinde bulundukları toplumun tek bir millet olduğuna inanmalarını ve toplumun bütünlüğüne bağlanmalarını beklenmemelidir. O halde resmi dilin bütün vatandaşlarca en iyi şekilde öğretilmesiyle ilgili politika hayati öneme sahiptir. Dilin, toplumun çözülmesini önleyici ve bütün vatandaşlarımızı ortak kimlikte birleştirici rolünü oynayabilmesi için dil öğretimindeki aksaklıklar, akla gelebilecek bütün sorunların önüne alınıp çözülmesi yönünde adımların atılması şarttır.

Türk milletinin temeli olan Türk ailesi, çocuklarına Türk dilini, Türk tarihini ve kutsal değerlerini mutlaka öğretmeli ve yaşatmalıdır. Millet olarak, geleceğe güvenle doğru yürümek bu sayede gerçekleşecektir.

Ahmet Urfalı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.