Rahmân ve Rahîm olan Yüce ALLAH’ın (c.c.) adıyla…
Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in âli’nin ve ashâbinin üzerine olsun inşaallah. Amin.
Hazreti Allah (c.c.) Kur’an-ı Keriminde şöyle buyuruyor: “Kulunu (Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (İsrâ Sûresi, 1 âyet-i kerîme)
Muhterem Müslümanlar,
Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ Müslümanların ilk kıblesi olması, Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Mescid-i Aksâ’dan Mirâc’a çıkarılması sebebi ile biz Müslümanlar ve Ümmet-i Muhammed için büyük önem arz eder. Ayrıca Mescid-i Aksâ Gayrı Müslimlerinde mukaddes bildiği bir merkezdir. Mescid-i Aksa çevresindeki tevhid mücadelesi de oldukça yoğun ve çetindir. Başlangıçta Beyt-i Makdis diye bilinen bu mâbedin ismi sonradan Mescid-i Aksâ oldu. Fazîleti bakımından üç büyük mescidden biridir. Bu üç mescidin birincisi Mescid-i Harâm, Kâbe-i Muazzama, ikincisi Mescid-i Nebevî, üçüncüsü ise Mescid-i Aksâ’dır.
MESİCİD-İ AKSÂ’NIN TARİHİ (Beyt-i Makdis’in İnşâsı)
Peygamber Hazret-i Dâvûd Aleyhisselâm, Hazret-i Allâh Celle Celâlühü’nün emriyle Beyt-i Makdis’in inşaatını başlatmış fakat ömrü kifâyet etmemişti. Bunun üzerine Peygamber Süleymân Aleyhisselâm cinleri topladı. Onlarla beraber Beyt-i Makdis’in inşâsını devâm ettirdi. Etrâfına da on iki mahallesi olan bir şehir kurdurdu. Milattan önce 967 veya 953. Başlangıçta Beyt-i Makdis diye bilinen bu mâbedin ismi sonradan Mescid-i Aksâ oldu. Fazîleti bakımından üç büyük mescidden biridir. Bu üç mescidin birincisi Mescid-i Harâm, Kabe-i Muazzama, ikincisi Mescid-i Nebevî, üçüncüsü ise Mescid-i Aksâ’dır. İçinde mukaddes emânetlerin ve Tevrât levhalarının bulunduğu Tâbût da bu mescidde bulunmaktaydı. Beyt-i Makdis, Hazret-i Süleymân Aleyhisselâm’ın vefâtından sonra muhtelif zamanlarda birkaç kez tahrip olmuştur. Nitekim, milattan önce 586’lı yıllarda Buhtünnasr (Nabuketnazzar) Kudüs’e girdi ve şehri yaktı. Mescid-i Aksâ’nın mücevherlerini alıp Bâbil’e götürdü. Beyt-i Makdis, uzun yıllar harâbe hâlinde kaldı. Persler, Bâbillileri yenip yahudîlerin tekrar eski topraklarına dönmelerine ve mâbedi yeniden yapmalarına izin verince milattan önce 515’te mâbed ikinci defa yapıldı. Ancak millattan sonra 70 senesinde Romalılar mâbedi yakıp yıktılar. Mâbedin yeri uzun süre boş kaldı. Ancak bu mübârek mekân yine de bir mâbed olarak biliniyor ve kalıntıları korunuyordu. Mîlâdî 637 yılında Hazret-i Ömer Radıyallâhu anh’ın buraya bir mescid yaptırdığı rivâyet edilir. 691’de Emevî halifesi Abdülmelik, Peygamber Efendimiz’in Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Mîrâc’da Mübârek Ayağını bastığı yere “Kubbetü’s-sahrâ”yı, yanına da “Mescid-i Aksâ”yı yaptırmış, inşaat, oğlu I. Velid zamanında tamamlanmıştır. Mescid-i Aksâ, günümüze gelene kadar pekçok tamirât ve tâdilât geçirmiştir.
MESİCİD-İ AKSÂ’NIN ÖNEMİ
Mescid-i Aksâ’nın, Dînimiz İslamda ulvî bir yeri ve yüksek bir fazîleti bulunmaktadır. Zîrâ o, İslâm’ın ilk kıblesidir. Müslümanlar, hicretin on altıncı ayına kadar Mescid-i Aksâ’ya dönerek namaz kılmışlardır. Diğer taraftan “İsrâ hâdisesi”nin bitiş noktası ve Mîrâc’ın başlangıç noktası da Mescid-i Aksâ olmuştur.
Allâh Rasûlü Sallâllâhu aleyhi ve sellem, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: “(Ziyâret maksadıyla) ancak üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Harâm, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksâ.” (Sahîh-i Buhârî, Müslim)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır: “Hazret-i Süleymân, Beytü’l-Makdis’i binâ ettiği zaman, Allâh’tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi:
- İlâhî hükme muvâfık düşecek hüküm (verme melekesi) taleb etti; bu O’na verildi.
- Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat taleb etti; bu da O’na verildi.
- Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını istedi; bu duâsı da kabûl edildi.” (Nesâî, İbn-i Mâce)
YERYÜZÜNDEKİ İKİNCİ MESCİD
Allâhu Teâlâ Kur’an-ı Kerîminde şöyle buyuruyor: “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke’deki (Kâbe)dir.” (Âl-i İmrân, 96)
Rasûlullâh Sallâllâhu aleyhi ve sellem’de Ebû Zer Radıyallâhu anh’ın bir suâline cevap olarak yeryüzünde ilk inşâ edilen mescidin “Mescid-i Harâm”, ikinci inşâ edilenin ise “Mescid-i Aksâ” olduğunu beyan buyurmuştur. (Buhârî, Enbiyâ, 10.)
KIBLENİN MESCİD-İ AKSÂ’DAN MESCİD’İ HARAM’A ÇEVRİLMESİ
Hicretten sonra müslümanlar Mescid-i Aksâ’ya doğru namaz kılıyorlardı. Bu hâl, hicretin on altı veya on yedinci ayına kadar böyle devâm etti. Ancak yahûdîler, bu durumdan kendilerine bir pay çıkararak üstünlük iddiâ ediyorlar, bu da Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem’in mübârek gönlünü mahzûn ediyordu. Zîrâ O’nun gönlündeki kıble, Kâbe idi. Bu gerçekleştiği takdirde, aynı zamanda Mekke’nin fethi için ilk adım atılmış olacaktı. Bunun için ilâhî müsâadenin gelmesini hasretle bekliyorlardı. Henüz bu müsâade gelmediği için Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem’in arzusu da düşünceden ileri gitmiyor, sabredip bekliyordu. Nihâyet Receb ayı ortalarında bir pazartesi günü Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem, Selimeoğulları’nın mescidinde öğle namazını kıldırırken Cenâb-ı Hak vahyini gönderdi:
“(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’in yüzünün (yücelerden haber bekleyerek) göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi Seni, memnûn olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir! (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin! Şüphe yok ki ehl-i kitâb, onun Rablerinden gelen bir hakîkat olduğunu çok iyi bilirler. Allâh onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (Bakara suresi, 144 Âyet-i Kerîme)
Bu esnâda ikinci rekâtın sonuna gelmiş olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz, derhâl yönünü Kâbe’ye doğru çevirdi. Cemaat de saflarıyla berâber döndüler. Hep birlikte yeni kıbleye yöneldiler. Böylece namazın diğer iki rekâtı, Kâbe’ye doğru kılındı. Bu sebeple o mescide, iki kıbleli mescid mânâsına gelen “Mescidü’l-Kıbleteyn” denildi.
İSRÂ VE MİRAÇ HÂDİSESİ
İsrâ hâdisesiyle Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülen Peygamber aleyhissalâtü vesselâm’a, buradan semâvâta urûc etme (Semalara yükselmek), yâni Mîrâc şerefi bahşolundu. Gerçekten, Mescid-i Aksâ’ya varan Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem buradan Hazret-i Cebrâîl’in rehberliğinde “Sidretü’l-Müntehâ”ya kadar çıktı. Nitekim âyet-i kerimede buyrulur:
“Kulunu (Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (İsrâ Sûresi, 1 âyet-i kerîme)
Âyet-i kerîme, ifâde ettiği mühim ve hayret edilecek işlerin ehemmiyetine dikkat çekmek üzere tenzîh ile başlamıştır. Müfessirlerin beyânına göre “SUBHÂNE”, Cenâb-ı Hakk’ın, noksan sıfatlardan tam bir şekilde münezzeh olduğunu ifâde eder. Ayrıca Hakk’ın hârikulâde sanatı karşısında hayret ifâdesi olarak da kullanılmaktadır. Aynı zamanda mühim tesbîhâttandır.
Mescid-i Aksâ ve etrâfının mübârek olması ise şöyle îzâh edilmiştir: Dîn ve dünyâ bereketiyle bereketlendirilmiştir. Etrâfında yeşillikler ve ırmaklar vardır.
Pek çok peygamber orada yaşamış ve bu sebeple de vahyin iniş mekânı olmuştur. İsrâ hâdisesi sebebiyle de ayrıca bereketli kılınmıştır.
Bu yolculukta Cenâb-ı Hak, kulu ve Rasûlü Muhammed Mustafâ sallâllâhu aleyhi ve sellem’e acâyip ve hârikulâde hâdiseler göstermiştir. Ayrıca bu yolculukta Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem, o gece Mescid-i Aksâ’da bütün peygamberlere imâm olup namaz kıldırdırmıştır.
KUDÜS IŞGAL ALTINDAYKEN BİR MÜSLÜMAN NASIL OLURDA GÜLEBİLİR?
Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ün fethi için gece gündüz düşünüp ıstırap içinde kıvranırken şöyle dedi: “Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman gülebilir? Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman rahat yemek yeyip, rahat su içip, rahat uyku uyuyabilir? Böyle bir şey mümkün mü?”
“1186’da Mısır, Suriye, Kuzey Mezopotamya ve kısmen Filistin’de olmak üzere güçlü bir devletin başına geçen Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ün fethi için gece gündüz düşünüp ıstırap içinde kıvranır. Bu büyük fethin gerçekleşmesi için yemin edip var gücünü ortaya koyar ve gönlünün derinliklerinden gelen bir büyük azimle der ki:
“Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman gülebilir? Kudüs işgal altında iken nasıl olur da bir Müslüman rahat yemek yiyip, rahat su içip, rahat uyku uyuyabilir? Böyle bir şey mümkün mü?”
DÂVÂSI-DERDİ OLAN KAHRAMAN OLUR
İnsan, yüreğinin uzanabildiği ölçüde büyük adamdır. Sadece kendi derdine ve menfaatine kilitlenen kimsenin çapı, kendi küçük dairesi kadardır. İnsan bu daire içerisinde yaşar ve ölürse, küçük bir adam olarak yaşamış ve öylece de ölmüş olur. Büyük kahramanlar ise kendilerini aşmış kimselerdir.
Muhterem Müminler,
Son olarak çok mahzun ve çok üzüntülüyüz. İçimiz kan ağlıyor, yüreğimiz ve kalbimiz paramparça. Hepimizin aklı, fikri, kalbi Filistinde, Kudüs’te, Mescid-i Aksâ’da Müslüman din kardeşlerimizde. Geçtiğimiz Ramazan ayımızın sonuna doğru başlayan, Bayram sevincimizi, mutluluğumuzu bizlerin, tüm İslam âleminin ve Ümmet-i Muhammedin kursağında bırakan, bizlere Mübârek Ramazan Bayramını zehir eden tüm zalimleri, teröristleri, kafirleri lanetliyoruz.
Kutsal mabedimiz Mescid-i Aksâ’ya, Mekke ve Medine’den sonra Mübârek şehrimiz Kudüs’ü Şerife, Filistinli Müslüman din kardeşlerimize yine zalim ve teröristler tarafından birçok saldırılar gerçekleştirildi. Bu saldırıda Kudüs şehrimiz çok büyük hasarlar gördü.
Mescid-i Aksay-ı muhafaza etmek için İslam yolunda mücadele eden ve Şehid olan tüm Filistinli kardeşlerimize, kafirin zulmü altında inleyen ve Şehid olan ve diğer İslam memleketlerinde Şehid olan tüm kardeşlerimize Yüce Allah’tan Celle Celâlühü Rahmet niyaz ederiz inşaallah. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar dileriz. Kafirin zulmü altında zulüm gören ve inleyen tüm Müslümanların tez zamanda sağ selamet kurtulmaları ve özgürlüklerine kavuşmaları için Yüce Allah’tan temenni ederiz inşaallah. Hazret-i Allah Tüm Müslüman kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun inşaallah. Yüce Allah’ın Celle Celâlühü laneti Müslümanlara zulüm eden kafirlerin, zalimlerin ve teröristlerin üzerine olsun inşaallah. Yüce Allah Zalimleri ve Teröristleri kahru perişan eylesin inşaallah.
Mekke ve Medineden sonra Kudüs Şehr-i biz Müslümanların kutsal şehridir. Başta Sevgili Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in biz ümmetine emânetidir. Büyük İslâm komutanı Salahaddini Eyyübi tarafından Feth edilen mübârek bir İslâm Şehrimizdir. 400 yıl Osmanlı Ecdadımızın Adaleti ve Hakimiyetiyle yaşamış bir Ecdâd yadigârı Osmanlı şehrimizdir. Osmanlı Pâdişâhı ve Islam Halifesi Dedemiz Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın biz torunlarına ve Müslümanlara emanetidir. Dedemiz Sultan ikinci Abdülhamid Han’dan toprak isteyen yahudilere Sultânımızın verdiği şu tarihi cevabı hepimiz çok iyi biliyoruz; “Benden toprak istiyorsunuz! Bu topraklar bana ait değildir. Milletime aittir. Kanla alınan topraklar ancak kan ile verilir!” diyerek yahudileri huzurundan kovmuştur. Başta Sevgili Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem olmak üzere, İslam komutanı Salahaddini Eyyubi’nin ve İslam halifesi Sultânımız ikinci Abdülhamid Han’ın biz İslam âlemine ve Ümmet-i Muhammed’e emanetidir Mescid-i Aksa ve Mübarek Kudüs Şehr-i. Mescid-i Aksâ bizim namusumuzdur. Mescid-i aksa bizim onurumuzdur. Mescid-i Aksa ve Kudüs Şehrimiz İslamındır. Ümmet-i Muhammedindir. Canımız, Kanımız Sana Fedâ olsun Ey Mescid-i Aksâ…
Mübârek Şehirlerimiz Mekke ve Medine’den sonra Kudüs Şehrimiz ve Mescid-i Aksâ’nın özgürlüğünü tez zamanda Yüce Allah’tan Celle Celâlühü ümid ederiz inşaallah. Hayırlı ve Bereketli Cumalar dileriz.
Vesselâm
Nihat Gülal
İmam-hatib