“MELEĞİMİN KANADINI KIRDILAR…”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gencecik kızını toprağa verirken böyle feryad ediyor baba Mehmet Aslan. Özgecan kardeşimizin başına gelenler hepimizi derinden yaraladı… Kendi kızımızın, kendi kardeşimizin başına gelmişcesine yüreğimiz yandı… Haber proğramlarında yaptığı konuşmaları dikkatle ve hayretle dinledim. Adeta tüm dünyaya ders veriyordu. Toplumun her kesiminden insanlar: anne babalar, eğitmenler, alimler ve Devlet, Adalet’in temsilcileri Hukukçular… Herkes kendi payına düşen dersi ve sorumluluğu acılı babanın konuşmalarından alabilirdi.

Öyle güzel yaratılmışız ki, fıtratımız gereği, her zaman iyiliğe, doğruya ve güzele yatkın bir mevcudiyetten ibaretiz. Ruh, Kalp ve Beden üçlüsü, fıtratın aydınlık yolunu takip eder. Ancak Ruhun pürüzsüz kalabilmesi için, onun muhafazası şarttır. Çünki onu tahrip etmeye çalışan kötüye ve çirkine meyilli güçler vardır: Kainat kurulduğundan bu yana zehrini akıtmaya çalışan, içimizde bir yerlerde bulunan Nefs, ve şeytanî arzu ve isteklerin esiri olmuş, nûru elinden alınmış, kalbi mühürlenmiş insanlar…

Son zamanlarda artan tecavüz, çocuk kaçırma olayları ve en son Özgecan’ın başına gelen elim olay… Savunmasız, psikoloji öğrencisi masum bir genç kızın vicdansızca kullanılması, tam da bu kirlenmenin ve mühürlenmenin eseridir.

Bu tür olaylar, mevcut toplumsal hastalıkların bir kat daha artmış olmasına neden oluyor. Nasıl mı? Zaten kuşkulu ve güvensiz bir millet iken, şimdi hepten paranoyak oluyoruz. Anne-babalar (doğal olarak) çocuklarının bir sokak ötedeki okullarına tek başlarına gitmelerine izin veremez oluyorlar. Üstüne bir de, “aman yavrum, biri arabasıyla sana yaklaşır, adres sorarsa, oradan hemen kaç, sakın cevap verme” diyerek çocuklarımıza kimseye güvenmemeyi ve şüpheci olmayı zorla öğretmek durumunda kalıyoruz…

Toplumu ayakta tutan ve âsayişi sağlayan iki tür kontrol vardır : Biri otokontrol mekanizması olan VİCDANIMIZ, diğeri ise dışarıdan gelen kontrol olan HUKUK SİSTEMİ. Birbirini tamamlayıcı olan bu iki sistem, tek başına kaldığında eksik ve yetersizdir. Bir Devlet’de bu iki mekanizma yara aldıysa eğer, özgüvensiz hastalıklı toplumlara gebeyiz demektir…

İlk mekanizma, yani VİCDAN, hepimizin ahlakî sorumluluklarıdır: attığı her adımda, her davranışta, insanın kendisini tartmasıdır vicdan. Yalan söylediğimizde, sözümüzde durmadığımızda, birileri bizim yüzümdüzden haksızlığa uğradığında yüreğimiz sızlamıyorsa eğer, yanlışa yöneldiğimizde samimi bir pişmanlık hissetmiyorsak, kırdığımız kalp karşısında derin bir üzüntü duymuyorsak, vicdanımızda bir sorun var demektir. Böyle bir vahşeti işlediği halde, mahkemede ifadesini değiştirip Hakimden “indirim” talep eden cani yaratık gibi. İşte ahlakî sorumlulukları yerine getirmeyen insan hem cahil, hem de böyle zalim olur.

Bazen Nefs, vicdandan ağır basabilir. Burada devreye ikinci kontrol, “Kânuni Müeyyide” dediğimiz Hukuk Sistemi girer. Adaletin sağlanması için, madurların maduriyetinin giderilmesi için ve toplum düzeninin korunması için cezai sistem elzemdir. Özgecan gibi tertemiz gençlerin herşeye rağmen iyilikten yana olmasını istiyorsak, ciğeri yanan anne-babaların yüreğine su serpmek istiyorsak, kısacası insanlıktan umudumuzu kesmemek ve vicdanımızı hâlâ canlı tutmak istiyorsak, zalimlerin caydırıcı cezalarla (idam, müebbet hapis gibi) adil bir Hukuk sistemi tarafından yargılanmaları olmazsa olmazdır.

Kötülüğe hizmet eden, kalbi kararmış çok insan var, kabul. Ancak tam ümidimizi kestiğimiz anda, Yaradan (c.c) imdadımıza yetişiyor ve umut dolu ayetini kulağımıza fısıldıyor: “İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?” (Rahman/60).

Özgecan’ın kız kardeşine mikrofon uzatıldığında: “Herkese yalvarıyorum. Birbirinizi sevmeyi öğrenin. Okullarda dersleri bir kenara bırakalım, önce İnsanlık ve Sevgi dersleri olsun” diye haykırıyor. Kötülüğün hakim olduğu bir dünyada, herşeye rağmen, inatla ve ısrarla, merhamet etmeye ve vicdanımıza kulak vermeye devam edeceğiz. Bize kendi Ruhundan üfleyen Yaradan, bir yandan Kötülüğe karşı dimdik mücadele etmek, adaletten ayrılmamak için akıl, irade ve hukuk silahını sunarken, diğer yandan, Rahman sıfatının tecelli etmesi için Vicdanı kalplerimize yerleştirmiştir.

Metanetli baba Mehmet Aslan’ın şu sözlerine kulak verelim: “Masallarla büyüdük. Bir varmış, bir yokmuş. Bir Özge varmış, bir Özge yokmuş. Sevgi geldi saygı geldi cihana, biz yarattık dediler. Bizler sevmesini saymasını öğretmeye geldik cihana. Her sabah uyandığımızda, acaba ben bir insanı nasıl sevindirebilirim, nasıl faydalı olabilirim diyebilirsek, o zaman herşey farklı olacaktır”. Evlatlarımıza bırakabileceğimiz en kıymetli miras, İnsanı sevmektir. Ve bu sevgi, ancak onların tertemiz ruhlarını muhafaza edecek Adaletli bir Hukuk sistemi ve Vicdan değerlerinin korunmasıyla olacaktır.

Sevgili meslekdaşım, sen gittin, ama giderken görevini en güzel şekilde yerine getirdin. Mekanın cennet olsun.

Saygılarımla,
Cemile TETİK

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.