Eski Türk devletlerinde “ordu-millet” geleneği vardır. Hakan aynı zamanda ordunun komutanıdır. Askerlik özel bir meslek sayılmaz ve paralı askerler bulunmazdı. Hayat tarzları o zamanın şartlarında Türklerin asker bir millet olmasını sağlamıştır. Savaş zamanında kadın-erkek, eli silah tutan herkes askerdir. Türk ordu teşkilatının temeli olan “Onluk Sistem” Mete Han tarafından kurulmuştur.
Bu sistem Türk devlet teşkilatına da etki etmiş ve idarede kolaylık sağlamıştır. Türk orduları çağın tekniğine uygun en etkili silahları kullanmıştır. Türk ordusu atlı birliklerden oluşur ve silah olarak genelde ok ve yay kullanılırdı. Türklerin en yaygın savaş taktiği ani baskınlar şeklinde gerçekleşen Turan “Hilal Taktiği”dir. Türk ordu teşkilatı; Çin, Moğol ve Bizans ordularını da etkilemiştir.
Türk ordusunun kuruluş tarihi, Mete Han’ın M.Ö. 209’da düzenli orduya geçtiği tarih olarak alınır. Orta Asya’da başlayan uzun öykü, büyük göçlerin neden olduğu hareketlilikle tüm ana karalara yayılmıştı. Doğuda; Hun, Göktürk ve Uygur devletleri, batıda ise 1040 yılında Oğuz kökenli Türklerin kurduğu başka bir Türk devleti Selçuklu İmparatorluğu, Türkleri dünyaya tanıtmış oldu.
Türklerin ön plana çıkmış meziyetlerinden biri doğuştan asker olmalarıdır. Türk askeri cesur, fedakâr ve itaatkardır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanmıştır. Askerlik, Türklerde milli bir görev olmuştur. Türklerin mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Arap düşünür Cahiz, “Türk’e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez” diyerek Türk Ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir. Kanuni devrinde 7 yıl boyunca (1555-1562) Avusturya sefiri olarak İstanbul’da bulunan Ogier Ghiselin de Busbecq, Türklerin askeri yönünden şöyle söz eder: “Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek istemiyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var.”
Türklerde vatanın savunulması bir askerlik hizmetinden çok severek, isteyerek yapılan ve gereklilikten doğan bir gelenektir. Bu borç adeta namus borcudur. Askerlik, kanunlardan önce adetlerimizde, törelerimizde yaşatılır. Hatıraları, bir ömür torunlara kadar anlatılır. Komutanlarımıza saygı, generallerimize-ki bizde paşa ifadesi daha tutulur ve sevilir- hürmet sınırsızdır. Onlara “paşa” diyerek geleneksel kıymetin en güzide yerine oturturuz.
Mete Han’ın ordusundan bugüne kadar 2500 yıldır ordu, milletin ordusudur, Çin kaynakları Göktürkler hakkında şunları kaydetmiştir; “savaşta ölmeyi şeref sayarlar, hastalanarak ölmeyi istemezler, bu şekilde ölmekten utanırlar.” Macar Türkoğlu Rasony Türklerin çok mükemmel ordu teşkilatına sahip olduklarını söylerken özelliklerini vurgular; Dayanıklılığı kanaatkârlılığı, savaş araçlarını kullanmaktaki maharette ve üstün yetenekleri buluşları çok eski çağlardan itibaren batılı komşuları arasında ün salmıştır.
Büyük zaferin hemen ardından 1924 yılında Atatürk Türk ordusu için şöyle diyor:
“Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir. Biri millet kararı diğeri en acıklı ve en güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliğine kazanan ordumuzun kahramanlığı”
Türk tarihini diğer milletlerin tarihlerinden ayıran noktaları merhum Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu şöyle açıklıyor; “Türklerin en belirgin özelliği tarih sahnesine çıktıkları anlardan itibaren ordu-millet karakterlerinde görünmeleridir… İlk Türk anayurdu olan bozkırlar coğrafyası Türkler için ordu millet vasfını zaruret haline geçirmiştir. O zaman ki tabii şartların gereği her an mücadeleye hazır olmaları icap ediyordu. Sürülerin korunması su başlarının korunması yaz aylarında süratle kuruyan sınırlı otlakların muhafazası gibi hayati meseleler Türkleri binlerce yıl evvel askeri disiplin içinde yaşamaya zorlamıştır. Her an asker her an çiftçi demek ki Türk ordusu Türk milleti kadar eskidir.” ifadesi milletimizin tarihi bünyesini en iyi şekilde ortaya koyan bir gerçeğin ifadesinden başka bir şey değildir. Kadını ve erkeği ile her Türk insanı askerdir. İşte milli mücadele en yakın örneği Alman generali Moltke’nin: ‘Ordu milletin en canlı örneği Türklerdir.’ sözü de bu gerçeğin beyanıdır.
tarihlerine şan ve şeref örnekleri veren kahramanlık için Milletlerin çeşitli düşünce ve yorumlar vardır. Bu düşüncelerde çok kere cesaret ile kahramanlık karıştırılmış ve karıştırılmaktadır. Cesaret, insanda sadece manevi bir kuvvet, kahramanlık ise fazilettir. Kahramanlık ruhu ferde ırkından intikal eder. Bir millet yapısı itibariyle kahraman değilse, içinden çıkacak birkaç yiğitle dünya üzerinde özgür yaşamak imkânını bulamaz veya özgürlüğü her savaşta tehlikeye girer.
Buna karşı bir milletin cephede savaşan evlatları dünyayı hayretler içinde bırakan kahramanlıklar yaratmışsa hiç şüphe yok ki o milletin yalnız cephede savaşan erleri değil, beşik sallayan anaları, okul çağındaki evlatları ve ak saçlı ihtiyarları, sonuç olarak bütünü kahramandır.
Türk ordusunun kahraman askerine verilen unvan olarak “Mehmetçik” simgesi, kökenini İslamiyet öncesi Türk medeniyetine kadar uzanmaktadır. Atalarımız daha Orta Asya’dayken belirli eşyaları, cisimleri ve şekilleri belirli manalara simge yapmışlardır. Meselâ, “ok” Tanrı’ya bağlılığın, “yay” da bu bağlılığın cihana yayılmasının simgesiydi. Keza davulun, tuğun devlet şeklinde değişik anlamları vardı. Doğal olarak Türk ordusu içerisinde görev yapan askerler için de bir simge geliştirilmişti. Bu dönemde Türk ordusu içerisinde görev yapan askerlere “alp , alp er”, “alperen” vs. gibi unvanlar verilmekte idi. Bu unvanların verilmesinin temel nedeni askeri kişiliğin bir kişiye ait olmaması, tüm ulusu temsil etmesi nedeniyle olmuştur.
İslâmiyet sonrası Türk ulusunun oluşturduğu devletler içerisindeki ordularda görev alan askerlere “Mehmetçik” unvanının verilmesi görülmeye başlanmıştır. Bu durumun gerekçesi ise şu şekilde ortaya konmaktadır: İslam dini benimsendikten sonra uluslar üzerinde özellikle bu dinin peygamberi olan Hz. Muhammed’e karşı bir hayranlık oluşmuştu. Oluşan bu hayranlık üzerine insanlar doğan erkek çocuklarının birçoğuna “Mehemmed” ismini vermişlerdir. Bu isim daha sonra “Mehmet” şekline dönüşecektir. Mehmet isminin kullanımı günümüzde de yaygın şekilde görülmektedir. İnsanlarımızın birçoğu doğan erkek çocuklarına “Mehmet” ismini koymaktadırlar.
“Mehmet” isminin kullanım alanının bu kadar geniş olması sonucunda zamanla askere giden erkek evlatlar için söylenen bir deyim haline dönüşmüştür. Tüm Türkiye’de bu şekilde anılan askerlerimizin bu adı alması zaten cesaret ve kahramanlığının sonucu olmuştur. Bütünü kahraman olan bir milletin fertlerini ismen ayırt etmek, kahramanlıklarını sayabilmek ise imkânsızdır. İşte onların hepsini bir tek adla bağrına basmak için Türk milleti, adları ayırt edilemeyen evlatlarının hepsine birden bir sevgi, kendisini savaş alanlarında tanıyan düşmanları ise bir saygı nişanesi olarak “Mehmetçik” demiştir. Mehmetçik bütün Türk ordusunun simgesidir. Mehmetçik bir isim değil bir fikirdir, bir amaçtır.
Mehmetçik; Devlet-Ebed Müddete inanır, o yüzden Türk devletinin bekası için canını feda etmekten çekinmez. Mehmetçik; Nizam-ı Âlemin kurucusu, Kızılelma ülküsünün kahramanıdır. Mehmetçik; vatandır, bayraktır, Türklüktür.
Ahmet Urfalı