Harun (as) henüz bir yaşında, babası İmran ise korkular içinde. Küçük Harun, rüyadan evvel doğduğu için kurtulmuştu Firavun’un zulmünden. Fakat karısı Eyariha doğum yapmak üzere. Ya çocuk erkek olursa? Ne yapardı İmran?
Öyle ya! Bekçiler kapılarda kol gezmed. Ölümün soğuk yüzü kapının hemen ardında. An geliyor Musa (as) yeryüzüne teşrif ediyor ve odayı bir sevinç ve o sevinci boğan bir korku kaplıyor. Ya ağlarsa? Anne korkmuş ve yavrucuğunu doyurmak kastıyla bir köşeye çekilmiş. Kalbi öyle korkuyla çarpmış olacak ki, yüce Mevlamız, Kuran-ı Kerim’de bunu bize şöyle anlatıyor; “ Onu emzir. Bir zarar geleceğinden korktuğun zaman onu denize (Nil nehrine) bırak. Boğulacak endişesine kapılıp korkma ve üzülme. Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve peygamber yapacağız.”diyordu kasas/7
Annenin bir müddet çocuğunu yanında tuttuğu ve korkularının dayanılmaz hal aldığı bir anda Musa’sını bir sandığa koyarak Nil’e bıraktığı bildirilir. Eyeriha’nın bu üzücü hadise sonrasında ruh hali nasıldı bilmek biraz zor olsa da, yüzündeki ifadeyi anlamak için televizyonlarımızı açıp ümmetin annelerinin gözyaşlarına bakmak bizi bir fikir sahibi yapacaktır. Bağdat’ın ara sokaklarında kapısı kırılıp içeri girildiğinde Amerikan askerlerini karşısında gören bir annenin çığlık çığlığa ağlayan evlatlarına “La tahzen innallahe maena” müjdesini hatırlatması gibi, Eyariha anneye bir ses korkma diyordu. Korkma, öyle ya Allah biz onu sana getireceğiz demişti.
Musa’sını suya bırakan anne kızına emir vererek sandığı takip etmesini söylemişti. Musa (as)’ın ablası bebeğin içerisine konduğu sandığı bir süre takip ettikten sonra sandığı Firavun’ın adamlarının bulup saraya götürdüklerini gördüğünde tarifsiz duygular içinde kalmış ve annesine ne söyleyeceğini bilemez bir şekilde eve dönüyordu. Bu arada Firavun’un adamları sandığı getirip üzerini açtıklarında nur gibi parlayan bir oğlan çocuğu gördüklerinde şaşırmış ve Firavun’dan gelecek öldürün emrini bekliyorlardı. Fakat asla anlayamayacakları ve bilemeyecekleri ilahi bir planla çepe çevre sarıldıklarının farkında bile değildiler. Onlar bir yandan emir bekliyorken diğer yandan Firavun ve karısı Asiye, çocuğa olanca dikkatle bakıyorlardı. Sanki dillerini birisi gelip bağlamıştı.
Asiye Kuran’ın ifadesiyle; “Bana da sana da biz göz aydınlığı. Bunu öldürmeyin. Belki bize yarar, ya da evlat ediniriz.” Dedi ve onlar farkında değillerdi. Kasas/9
Allah izin vermezsse nasıl farkında olacaklardı ki? Allah’ın vaadi kesindir. Firavun’un sarayında tüm bunlar yaşanırken Eyeriha’nın evinde büyük bir hüzün hakimdi. Acaba ağlayıp sızlasa, bağırıp çağırsa dışarıdan duyulur ve bu güne kadar bir çocuk sakladığı ortaya çıkar mıydı? Tabii ki, böyle bir tehlike mevcuttu. Eğer sesini çıkarsa diğer çocklarının hayatı tehlikeye girebilirdi. Günümüzde İsrail askerlerine taş attığı için tüm mahalleleri misket bombalarıyla yok edilen çocukların ailelerini kaybetmesi gibi acaba Firavun gelip tüm evi başlarına yıkar mıydı? Tüm aile yok olup gider miydi?
Tabi bütün bunlar anca şeytanın bir vesvesesi olmalıydı zira Allah (cc) bir vaadte bulunmuş ve Musa’yı geri vereceğini bildirmişti. Üzüntüye mahal yoktu fakat sekinet olması için tekrar bir destek gönderildi.
Kuran-ı Kerim, bu durumu bize şu ayetle açıklıyor; “Musa’nın annesi, oğlundan başka hiçbir şeyi düşünemez, kalbi hiçbir şeyle meşgul olamaz halde sabahladı. Şayet biz onun kalbine, Musa’nın kurtulacağına inanması için destek vermesek ve kalbine bağlantı kurmasak az kalsın durumu açığa vuracaktı.” Kasas/10
Uykusuz ve perişan sabahlayan Eyeriha annemiz gibi biz de her gece türlü fikirler içinde uykuya dalmaya çalışıyor ve sabahleyin uyandığımızda televizyonlarımızı açıp, acaba bu gece biz uyurken hangi Müslüman memleketinde katliamlar yaşanmış, acaba nerelerde mazlumların tepesine variller dolusu bombalar yağdırılıyor diye merak etmiyor muyuz? Uyanıp televizyon başına geçebilenlerimiz şanslı olanlarımız ya da şimdilik korunmuş olanlarımız da diyebiliriz. Adeta ümmet olarak çobansız kalmış ve sürekli kurtlar tarafından saldırıya uğrayan bir koyun sürüsü gibi sıranın bize geleceği günü bekliyoruz. Yoksa öyle değil mi?
Eyariha bir haber bekler, bir umut, bir söz, bir ışık. Bizim bir kurtarıcı beklediğimiz gibi, bir komutan beklediğimiz gibi.
Sanki tarih hiç yaşanmamış şuan yaşanıyor. İsimler değişiyor, roller değişiyor, renkler ve yüzler değişiyor lakin olaylar hep tekerrür ediyor. Sahte tanrılar görevlerine devam ediyor ve onların işbirlikcileri emir eri olmaya çoktan razı. Her devrin bir deccali olacağı muhakkak lakin her devirde bir Mehdi geleceğide gözlerden kaçmamalı ve gönüllerimize düşen bu kasvet yerini umuda bırakmalıdır. Eyeriha’nın Musası’na kavuşması gibi bizde felaha ereceğiz inşaallah.
Gelecek yazımızda konumuza devam edeceğiz inşaallah.