Şu bir gerçek ki, Kudüs İslam aleminin değişmeyecek davası ve Müslümanların ilk kıblesi, aynı zamanda ise Peygamberimiz Muhammad (sas)’in İsra ve Miraç yolculuğundaki durak yeri olmuştur. İsra yani Türkçeye gece yolculuğu olarak çevirebilecğimiz bir mucizenin vuku bulduğu bir mekan olması hasabiyle var olan değerine bilinç altı birçok yüklemenin de yapıldığı bir gece olmuştur.
Kudüs davasında elbette dinin rolü birincildir ve gerilimin ana kaynağıdır. Fakat bu gerilimi yöneten kadrolar daha çok bu işin mitolijisi ile ilgilenmektedirler. Hikaye derken, kastımız tarihi köklerimizde barındırdığımız DNA’lardır. Genel olarak toplum zahirde olana erişebilir ve olgunluk seviyesi gördüğü, duyduğu ve kendilerine anlatılandır ve bu bağlamda toplumun kültürü oluşmaktadır. Kudüs problematiğinde rol sahibi olan 3 din mevzubahistir ve bunlardan Yahudilik ve Hristiyanlık, özünde semavi dinler olması yanında muharref olmaları nedeniyle en son din olan İslam, bu ki, muharref dinin ve diğer beşeri sistemlerin ilgasıyla dünya sahnesinde yegane söz sahibi olmuştur. Bunedenle Mescidi Aksa hakimiyet mücadelesinde kıyamete kadar varlığını sürdüreceğini görmekteyiz.
Ortak atamız Hz İbrahim’den sonra kendileride peygamber olan oğulları Hz İsmail ve Hz İshak ile iki ve soyları konumuzun temelimde durmakla beraber bu yazımızda derine inmek istemiyorum. Hz Hacer ve oğlu İsmail’in Allah cc emriyle babsı Hz İbrahim tarafından, o zaman sadece çöl olan suzuz kimsesiz bir beldeye bugünkü Mekke şehrine yerleştirildiğini, kutsal kıtabımızdan Kurandan öğreniyoruz. Hz İshak ise kenan ilinde antik Filistinde yaşamış ve bu topraklarda vefat etmiştir.
Burada temelden başlayarak ana başlıklarıyla mevzu hakkında farkındalık oluşturma gayesi içindeyim eğer derinlere inecek olursak ansiklopedik bir çalışma yapmamız gerekecektir.
İşin özü Hz Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması sonucunda Yakuboğulları’nın (diğer bir ismi İsrailoğulları) yönü ilahi bir kaderle Mısır’a doğru çevrilmişti. Yahudilerin tarihi, Hz Yusuf’un gördüğü bir rüya ile ile başlamıştı. Kardeşleri tarafından kıskançlık ve öfke nin şeytani bir sıfata bürünmesi sonucu Hz Yusuf önce kardeşleri tarafından bir kuyuya atılmak suretiyle ölüme terk edilmişti. Babaları hz Yakub’tan korkan kardeşleri, Hz Yusuf’un gömleğini kana bulayarak babalarına getirmiş ve yusuf’un kurtalar tarafından parçalanmış olabileceğini söylemişlerdi. Bu olay, Hz Yakubun
ve oğullarının kıyamete kadar sürecek yolculuklarının başlangıcıydı (Yusuf Suresi).
Ölüme terk edilen Hz Yusuf kuyuda, Hz Yakub da toprağın üzerinde zindandaydı. Belli ki, bu zından hayat uzayacak tüm aramalara rağmen küçük Yusuf bulunamayacak ve oradan Allah’ın dilemesiyle geçen bir kervan su ararken, Yusuf’u bulacak ve Mısır’a götürecekti. Mısır’a götürülen Yusuf, köle olarak satılacak ve Mısır sarayında hizmetci olarak çalışacak. Güzelliği dillere destan Yusuf gençlik yıllarında atılan bir iftirayla zindana düşecekti. Uzun yıllar zindanda kaldıktan sonra Allah cc tarafından kendisine verilen bir mucize olan rüya yorumlama özelliğiyle gördüğü rüyanın yorumlanması noktasında büyük acziyet yaşayan Mısır Meliki’nin rüyasını yorumlayarak zindandan kurtulmuş ve Allah cc nin bir lütfu olarak Mısır’a maliye bakanı olmuştu. Kısa bir süre sonra Melik olan Hz Yusuf önce küçük biraderi Bünyamin’i yanına aldı daha sonra babası Hz Yakub’u Mısır’a getirterek uzun süren hasrete son verdi. İşte bu vuslatla başlayan İsrailoğullarının Mısır yaşamı yaklaşık 300 yıl kadar sürdüğü belirtilmektedir. Geçen zaman Hz Yusuf döneminden kalan saygı, izzet ve şeref dolu günleri yok etmiş ve ortaya köleleştirilmiş, aşağılanmmış bir topluluk olarak İsrailoğullarını ortaya çıkarmıştı.
İnşaallah 2. Yazımızla bu konuya kısa süre sonra devam edeceğiz.