Her şey farklı ama düzenliydi. Yollar, kaldırımlar ve evler birbirleriyle uyumlu, kocaman batı çınarlarıyla ahenk içindeki agaçlar. Yemyeşil ve tertemiz görünümüyle geniş parklara sahip bir ülke ve ülkelerdi. Batı Avrupa Ülkeleri…
Seher vaktinde harekete geçen canlı hayat ve o hayata hayat katan tramvaylar, trenler, otobüsler, özel arabalar ve tüm onlara koşan ve onlarla koşuşturan on binler hatta yüz binler. Her birinin elinde bir azık ya da evrak çantası vardı. Vaktinde ve saatinde bir yerlere varmak için adeta koşar adım yürüler ya da duraklarda sessizce bekleşirlerdi.
Memurundan işçisine, talebesinden öğretmenine, emeklisinden esnafına kadar herbiri işinin ve hayatın akışının farkındaydılar. Kimse onun dışında düzeni bozan bir eylemde bulunamazdı.
Tercih edilen binitler genellikle toplu ulaşım araçlarıydı. Tüm otobüs ve tramvay yolları tren garlarının önünde kesişir, her yöne üst üste trenler hareket eder ve genelde hepsi dakikasına uyardı.
İşte böyle bir ülkeye ve ülkelere bundan 50-60 sene önce akın akın giden Türkiyemiz insanını horlamadan dışlamadan kabul eden medeniyetlere o zaman için enerji ve iç gücü gerekliydi ve oda ancak insan olabilir. Onun içinde en uygun insan Türk insanı olabilirdi. Yalnız tek bir şartları vardı… Sağlıklı olacaklardı. Ne karakterleri ne de dil bilmeleri önemliydi.
Zaten Müslüman Türk milleti iyi karakterli ve uyumlu insanlardı. Dil ise onlar için en basit bir işlemdi. Zira işaret dilini onlardan daha iyi bilen kullanan başka bir millet yoktu. Tek sorun alafranga klozetlerdi. Olsun onun da kolayı vardı. Ayak ve ayakkabılarla üstüne çıkıp oturmaktı.
Gel zaman git zaman, ona da alıştı bu necip millet. Şimdi de alaturka tuvaletlere oturamaz oldular…
Bugün milyonlarca insanımızın bulunduğu o ülkeler o insanlara yeni bir vatan oldu. Oraları yurt edinirken ne dinlerini, ne de dillerini kaybettiler, ne de anavatanları Türkiye’yi unuttular.
Hamdi Tabanlı