“Karl Marx’ın dünya tarihine girdiği yer Brüksel’dir”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

1840’lı yıllarda Brüksel yaklaşık 124.000 nüfuslu bir şehirdi ve Ixelles, Saint-Josse-ten-Noode ve Molenbeek-Saint-Jean gibi hızla genişleyen belediyelerde 40.000 insanı aşmıştı. Marx’a göre Brüksel, sosyalizmin üç büyük bölgesi olan Almanya, Fransa ve İngiltere arasında ideal bir konuma sahipti ve aynı zamanda mükemmel tren ve posta gemisi bağlantılarından yararlanıyordu.

Üstelik Brüksel’in kendisi de öğrenme açısından zengin bir gözlemeviydi. Burada zengin bir üst sınıf ile İngiltere’den ucuz, makineleştirilmiş ürünlerin ithal edilmesiyle perişan olan bir dizi yoksul göçmen bir arada yaşıyordu. Buna 1846’daki patates hastalığı ve 1847’deki tahıl kıtlığı da eklenmişti. Belçika’da yoksulluk rekor düzeye ulaştı ve bu, Marx’ın devrimin uzun sürmeyeceği yönündeki inancını güçlendirdi.

Marx, Brüksel’de birçok yerde yaşadı. Önce Saints-Michel-et-Gudule katedraline yakın Pacheco caddesinde, ardından ikinci çocuğu Laura’nın doğduğu yer olan Saint-Josse-ten-Noode’da Rue de l’Alliance 5’de, daha sonra oğlu Edgar’ın doğduğu Ixelles’de ye ralan rue d’Orléans 42’de yaşadı.

Marx’ın Brüksel’deki çalışmaları

Brüksel’de Marx ve Friedrich Engels, Alman filozoflarının, özellikle de Ludwig Feuerbach’ın (1804-1872) popüler fikirlerini incelemek istediler. Eylül 1845’ten Nisan 1846’ya kadar birlikte, yayınlamadıkları ama içinde materyalist tarih yazımının tohumlarını taşıyan Alman İdeolojisi kitabını yazdılar. Feuerbach, maddenin birincil ve ruhun ikincil olduğunu savundu. Bu prensibi dine uyguladı. Ona göre ahiret inancı, açıkça, dünya hayatının zorluğu nedeniyle ahirette rahatlık arayan insanların bir ürünüdür.

1847’de Marx çalışmalarını geçici olarak durdurdu ve siyasete atıldı. Düzenli olarak radikal fikirleri dile getiren Brüksel’deki Deutsche Brüsseler Zeitung adlı Alman gazetesinin editörü oldu. Bunu yaparak daha önce Belçika devletiyle imzaladığı anlaşmayı ihlal etti ve her zamankinden daha fazla takip edilir duruma gelmişti.

Brüksel’de Marx, Brüksel’deki Alman işçiler için, katı komünistler için bir asker toplama rezervi işlevi görecek olan Deutscher Arbeiterverein adlı bir kamu derneği kurdu. Üyelere verilen siyasi eğitimin yanı sıra, dernek bazen kadınları da, örneğin 1847 Yılbaşı Gecesi’nde Grand-Place’deki De Zwaan hanındaki partiye ve dansa davet etti. Bugün tesisin cephesini Flemenkçe, Fransızca, Almanca ve İngilizce olmak üzere dört dilde bir anma plaketi süslüyor.

Marx aynı zamanda Brüksel merkezli ilerici düşünürlerin oluşturduğu uluslararası bir dernek olan Frankofon Demokratik Derneği’nin kurucu ortağıdır. Başkanı, ilerici bir avukat olan Belçikalı Lucien Jottrand’dı. Karl Marx onun başkan yardımcısıydı. Marx aynı zamanda Birliğin programı olan Komünist Manifesto’nun mümkün olduğu kadar çabuk yazılmasından da sorumluydu. Brüksel’in banliyölerindeki Ixelles’de yaptığı da buydu ve ardından metin Şubat 1848’de Londra’da yayınlandı.

Marx’ın Belçika’dan ihracı

Şubat 1848’de Marx, Trier’deki annesinden 6.000 frank değerinde bir kambiyo senedi aldı. Bu, merhum babasının mirasına ilişkin bir avanstı. O andan itibaren Belçika güvenlik servisi onu her zamankinden daha fazla izlemeye başladı. Şans eseri, birkaç gün sonra 24 Şubat’ta Paris’te devrim patlak verdi. Mümkün olduğu kadar çabuk Paris’e ulaşmak isteyen Marx, Ixelles’teki evinin kira kontratını fesheder ve ailesinin yanına, Place Sainte-Gudule’deki “Le Bois Sauvage” pansiyonuna taşınır.

Bu sırada Londra, Komünistler Birliği Merkez Komitesini Brüksel’e devreder. Son olarak Demokrat Birliği’nin Fransa’da gerçekleşen devrim lehine açıklamaları geldikten sonra Belçika güvenlik servisi Marx’ın ihracına karar verir. 3 Mart’ta bir icra memuru Marx’a ülkeyi terk etmesi için 24 saat süre veren sınır dışı etme emrini çıkardı. Aynı akşam Merkez Komite “Le Bois Sauvage” pansiyonunda toplandı ve Komünistler Birliği’nin bundan sonra Paris’e yerleşeceğini ilan etti.

Brüksel’in Marx’ın hayatındaki önemi

Marx 33 yıl Londra’da, Brüksel’de ise yalnızca üç yıl yaşadı. Ancak Belçika’nın başkentindeki bu kısa kalışı hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Oraya, fikirlerini açıklığa kavuşturmak isteyen, sosyal faaliyetlerde bulunan bir bilim insanı olarak geldi ve orada insanlık tarihini daha iyi anlamanın anahtarını buldu. Brüksel’de Marx kendisini bir misyona sahip bir devrimciye dönüştürdü. Marx, materyalist tarih yazımına ilişkin vizyonunu Brüksel’de geliştirdi ve değişen dünyada bir dönüm noktası ve bir anıt olan Komünist Manifesto’sunu da Brüksel’de yazdı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.