Kader ve Kazâya Îmân

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Rahmân ve Rahîm olan Yüce Allah’ın (c.c.) adıyla…

Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in, âli’nin ve ashâbinin üzerine olsun inşaallah. Âmin.

Muhterem Müslümanlar,

Îmânın altıncı şartı kadere inanmaktır.

Hazret-i Allah Celle Celâlühü Tevbe suresinin 51. Âyet-i Kerîmesinde şöyle buyuruyor; De ki: “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur. O bizim Mevlâmız’dır. Mü’minler, yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.”

Hazret-i Allah Celle Celâlühü Hadîd sürenin 22. ve 23. Âyet-i Kerîmelerinde söyle buyuruyor; “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. ”

Peygamber Efendimiz’de (s.a.v) Cibril hadisi diye bilinen bir hadis-i şerifinde kadere inanmayı iman esasları arasında saymıştır. Bu hadiste Cebrail aleyhisselâm Peygamber efendimize (s.a.v): İman nedir? diye sormuş. Rasûlüllah (s.a.v):
“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır” cevabını vermiştir. (Hadis-i Şerif, Müslim)

KADER VE KAZÂ nedir?

KADER, ilâhî programdır; ezelden ebede kadar hayır ve şer, iyi kötü meydana gelecek bütün hâdiseler hakkında Hazret-i Allah’ın (c.c.) kendi ilmi îcâbı bilip, irâde ve takdir buyurmasıdır.

KAZÂ, Yüce Allah’ın (c.c.) ezelde takdir buyurduğu hâdiselerin, zamanı gelince ilim ve irâdesine uygun olarak meydana gelmesidir.

Meselâ; herhangi bir insanın falan günde dünyaya gelmesini Allâhü Teâlâ’nın ezelde dilemiş ve takdir etmiş olması bir kaderdir. O insanın takdir edilmiş günde yaratılması bir kazâdır.

Kader ve Kazâ meselesi bazan zor anlaşıldığından, kolay bir şekilde anlayabilmek, kavrayabilmek için, önce irâde-i cüz’iyye’yi îzah edelim inşallah.

İRÂDE-İ CÜZ’İYYE

İrâde-i cüz’iyye, Hazret-i Allah’ın (c.c.) kuluna verdiği bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zîrâ insan, irâdesini hayra sarf ederse Yüce Allah (c.c) hayrı, şerre sarf ederse Yüce Allah (c.c.) şerri yaratır. Bu itibarla insan, cenneti de, cehennemi de bu irâde ile kazanır. Evet, Hâlik yani Yaratıcı yalnız Allâhü Teâlâ’dır. Allah Celle Celâlühü dilemezse, yaramazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Yüce Allah (c.c.) ise Hâlik yani Yaratan’dır.

Insana verilen irâde-i cüz’iyye otomobilin direksiyonu gibidir. İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa doğru gider. Bu sebeple, Allah’a (c.c.) isyan eden bir kimse, “Ben ne yapayım, Allah böyle dilemiş, böyle yaratmış” deyip mesuliyeti üzerinden atıp sıyrılamaz. Evet, Allah Celle Celâlühü dilemiştir ama kulun irâdesi ve çalışması bu yolda olduğu için dilemiştir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz’iyye yani tercih hakkı olmasaydı, Hazret-i Allah (c.c.) kuluna imtihan fırsatı vermemiş, onu hayra veya şerre zorlamış olurdu. Hâlbuki Yüce Allah (c.c.) kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezâlandırmaktan münezzehtir.

Bazı kimseler, “Ezelde bazılarının rûhu secde etmiş, bazılarının etmemiş. Ezelde rûhu secde etmeyenler kâfir gider.” derler. Asla böyle bir şey yoktur. Bu iddiâ insanın îtikâdını kökünden sarsar. Ezel itiraz yeri değildir. Orada isteyerek veya istemeyerek herkes secde etti. Hazret-i Allah’ın Celle Celâlühü bütün ruhlara “Elestü Bi Rabbiküm” yani “Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” diye sorduğunda bütün ruhlar istisnâsız olarak “Belâ” yani “Evet, Rabbimizsin” diye ahid verdiler, söz verdiler.

Bazı kimseler “Sen ne yaparsan yap, Allah dilediğine hidâyeti dilediğine dalâleti halkeder” diyorlar. Buda asla doğru değildir. Bu husustaki Âyet-i Kerime’yi çokları yanlış tefsir ve izah ediyor.

Son devrin büyük İslam âlimi ve Allah dostu Hocamız Süleyman Hilmi Tunahan efendi bu husustaki âyet-i kerime ile ilgili: “Allah, hidâyeti isteyip, hidâyeti dinleyenlere hidâyet; delâleti isteyip, delâleti dinleyenlere delâleti Halkeder” diyerek tefsir ve izah etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ezelde Ahmed cennetlik, Mehmed cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (iman, itaat, nur, elbiseleri biçilmiş) bu elbiseleri giyenler cennetliktir, denilmiştir. Kul, irâde-i cüz’iyyesi ile bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider.”

Kul, bütün fiillerinden kendisi mes’ul olduğuna göre artık kulun yapması gereken isyan etmek değil, mukadderâta boyun eğmek ve başa gelene râzı olmaktır. Bununla beraber bizi koruması, Sıhhat ve âfiyet içinde bir ömür vermesi için Hazret-i Allah’a (c.c.) yalvarmak da üzerimize düşen mühim bir vazifedir. Peygamber efendimiz Hz.Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem bir hadis-i şeriflerinde, “Sadaka vermek belâyı defeder, ömrü uzatır.” buyurmuşlardır.

Hazret-i Allah Celle Celâlühü bizlere ve tüm Ümmet-i Muhammede hakkıyla ve layıkıyla iman eden kullarından eylesin inşaallah. Hakkımızda her zaman hayırlı ve bereketli olanları, kendisinden gelene rıza göstermeyi nasib eylesin inşaallah. Allah hepimizden ve hepinizden razı ve memnun olsun insaallah. Cuma günümüz mübarek olsun inşaallah. Hayırlı ve Bereketli Cumalar dilerim.

Vesselâm
Nihat Gülal
İmam-hatib, Vâiz, Hocaefendi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.