“Pardon biz neyi konuşuyorduk?
Aaaaa, tartışıyor muyduk?!
Ben sizi dinledim hanımefendi, aslında tam duyamadım ama…”
Üniversitede, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde ders verirken, öğrencilerim mezun olduklarında ‘ne iş yapacağım’ endişesi taşıdıklarını söylerlerdi sık sık. Haklıymış çocuklar. Ne çok siyaset bilimci varmış güzel ülkemde. Açık oturum programları sağolsun!
Herhangi bir konunun, bir başkan yönetiminde uzmanlartarafından konuşulduğu programlara‘açık oturum’ deniyor. Açık oturumların amacı insanları bilgilendirmek. (En azından kitaplarda öyle yazıyor).
Siyaset bilimi bölümünde doktora öğrencisiyken, iletişim bilimine duyduğum meraktan olsa gerek, gidip Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinden ders almıştım. Şimdi Milletvekili olan, o zamanki Hocam bir dersimizde; “Arkadaşlar, iletişim tek taraflı bir süreç değil. Karşıdakinden geri bildirim alıyorsan yani diyalog kurabiliyorsan işte bu iletişimdir” demişti.
Birden aklıma bizim açık oturum programları geldi. Dedim ki; “Peki ya bizim açık oturum programları? Siz diyorsunuz ki iletişimden söz etmek için diyalog olması lazım. Bana öyle geliyor ki bizde iki türü var hocam iletişimin; Diyalog ve Monolog”… Sınıfta bir kahkaha kopmuştu hatırlıyorum.
Diyalog mu-Monolog mu?
Diyalogda esas olan karşındakine hak vermesende, onun düşüncelerine katılmasan bile dinlemek ve anlamaya çabalamak! Psikoloji bilimi, anne babalara der ki; “Sağlıklı çocuk yetiştirmek istiyorsanız çocuğunuzla diyalog halinde olun. Çocuklarınızı dinleyin” Çocuklar sosyalleşme sürecinde, hem yaşadıkları kültürel yapının kimliğini kazanır hem de konuşma ve dinleme becerilerini.Peki bizler, çocuklarımızı gerçekten dinleyerek mi büyütüyoruz? Şimdiki anne/babaları duyar gibiyim; “Evet dinliyorum.Ne istiyorsa gidip alıyorum, daha geçenlerde ….. marka son model cep telefonuistedi, aldım J ”.Bu çocuğumuzu dinlemek değil, sadece istediğini almak değil mi? Dinlemek yargılamadan, kızmadan, hata yapmış bile olsa onu cezalandırmadan, bunu yapmasının nedenleri üzerine kafa yormak, bir zamanlar bizim de çocuk ve genç olduğumuzu hatırlamaktır.Ha bir de “bizim zamanımızda..” diye başlayan cümlelerden kaçınmak gerekir gibi geliyor. Zira o zaman çocukla bağ ve iletişim kopuyor. Yaşamadığı bir dönemi çocuğun anlamasını beklemek hayalcilik olmaz mı? Her dönem bir öncekinden farklı. Yoksa çocuğa bağırıp çağırmak tek taraflı bir monologdan öteye gitmiyor.
“Kendim çalarım, kendim söylerim, kime ne”
İşte bizim TV’lerdeki açık oturum programlarınınilk türütıpkı bunun gibi. Bir kişi sürekli konuşuyor ve ya bağırıyor, diğerinin sadece dinlemesini istiyorsa işte bu monolog oluyor. “Kendim çalarım, kendim söylerim” gibi bir şey. Bu tür programlar karşıdakinin ne söylediğini anlama çabasına girmeyen konuşmacılarla dolu. Kavga etmek, tartışmak üzere orada bulunuyor gibiler (Reyting kaygısı ve bazı konukların popüler olma çabası konunun önüne geçiyor kimi zaman). Bu türler hoşgörüsüzlüğü, karşıdakini önemsememeyi, dinlememeyi, aşağılamayı, saygı göstermemeyi öğretiyorlar adeta. Örnek olmaları gereken bu mu? Seninle aynı fikri savunmuyor diye karşıdakini aşağılamak mı?
“Kendimiz çalar kendimiz söyleriz, bizden olmayana ne gerek var caanımmm!”
Bir diğer tür açık oturum programları da; “Aaaa…Ne güzel söylediniz, ben de tam onu diyecektim, sizinle aynı fikirdeyim” tarzında. Bu tipprogramlarda konuşmacıların hepsizaten aynı fikirde! Aynı ideolojiyi ve aynı fikrisaatlerce, sadece farklı kelimeleri kullanarak tekrar eden,sürekli birbirlerini onaylarcasına başını sallayan konuklardan oluşuyor. “Kendimiz çalar kendimiz söyleriz, bizden olmayan ötekine ne hacet!” türü programlar.
Sizce başka türlüsü mümkün mü?
Bence mümkün!
Üçüncü bir seçenek var!
Karşıdakiyle kavga etmeden, aşağılamadan yada her konuşmacının sözlerini onaylamak zorunda hissetmeden, karşıdakinin görüşlerini dikkatle dinlemek, hak vermesek bile anlamaya çabalamak mümkün!
Çoğu kişi farkında değil biliyorum!
Açlık ve barınma gibi temel ihtiyaçlardan sonra her insanın en temel ihtiyacı ANLAŞILMAKTIR! Anlaşılmadığını düşündüğü ve ya hissettiği içindir insanın tüm kavgaları, hırçınlıkları… Belki de buradan başlamak gerekiyor!
Dr. Mine YILDIZ
Siyaset Bilimci-Sosyolog
harika bir yazı. tebrik ederim.