Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikayetçi olan bir hasta gelir. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyler.
Doktor, “Bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı olamaz mı?” diye sorar.
Adam, “Onları yalnız ben yapabilirim; bütün işler bana bakıyor!” diye cevap verir.
Doktor, “Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor!” diyerek, reçeteyi yazıp eline verir.
Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalır. Reçetede, her gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin diye yazıyordu çünkü.
Bunun üzerine hasta adam; “Yürüyüşü anladık ama, neden mezarlık?” diye sorar.
Doktor: “Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur” diye cevap verir ve ekler: “Bu işi benden başkası yapamaz! Bana ihtiyaçları var diyorlardı. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkan olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin.”
***
Toplumumuzda siyasetçi, ișadamı, federasyon bașkanı, dernek bașkanı, mühendis, gazeteci, yazar vs… olmuș nice değerli insanlar var. Bunların büyük çoğunluğu hatırı sayılır insanlar. Ancak aralarında kendilerini “Ben vazgeçilmezim” veya “Ben olmazsam olmaz” gibi yanlıș düșünce tarzlarına bürünmüș olan hastalar mevcut. Bu hastaların ne șekilde topluma zarar açtıklarını endișeyle izliyoruz.
Makam, mevki ve koltuk gibi șehvetli sevdaların getirmiș olduğu güç olsa gerek ki aramızda nice yetip büyüyenlerin, önemli yerlere yükselmelerinden sonra farklılaștıklarını ve ötekileștiklerini görüyoruz. Gözlerini dünya hırsı bürür, gönülleri ise makam, mevki ve koltuk arzusuna esir olur. Sanki öldükleri gün her șey bitecek gibi yașayan acayip canlılara dönüșürler. Hatta bu tipler belli bir süre sonra, elde ettikleri güç sayesinde kendi eksenlerinde bulunan ve kendileri için tehlike unsuru olarak sezdikleri herkesi ezerek adil olmayan bir yașam politikasını kendilerine yașam tarzı edinirler.
Aslında bu tür insanlar her devirde varolmuș. Asırlar önce aynı șekilde zillete düșerek kendini vazgeçilmez gören insanlar șimdi neredeler? O insanlar ki, terk-i dünya ettikleri vakit, o bir an bile olsun bırakamaya kıyamadıkları makamları, mevkileri ve delisi haline geldikleri koltukları yanlarında götürebilmișler mi? İnsanoğlu bu, gün gelir toprağa karıșır gider. Gittikten sonra ardında kalan makam, mevki ve koltuk yeni sahiplerine kavușur. Hatta gün gelir, o makamlar, mevkiler ve koltuklarlar bile yok olur.
Evet, bulundukları noktada kendilerini vazgeçilmez gibi gören, problem çözmek yerine problemin bir parçası olduğunun farkına varamayan insanlar için de, doktorun reçetesi geçerli değil midir? Aslında, bu reçete kendini bu hasta adam gibi gören herkes için geçerlidir.
Victor Hugo’nun söylediği gibi “Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.”