İki ay süren yaz tatilinin ardından Eylül ayının başlamasıyla birlikte, Belçika’da, ilk ve ortaokullar düzeyinde iki milyondan fazla öğrenci ve eğitimci ders başı yaptı. Okulların kapanmasına yakın hatırlarsanız yoğun bir eğitim gündeminin ortasında kalmıştık. (eğitim reformu yasası, yaz tatili süresi,eğitimde yenilikler ve tablet sınıf uygulamaları, Anvers’te belediye okulunda yaşandığı iddia edilen taciz olayları v.s.). Okulların açılmasına yakın yine medyada eğitimle ilgili yoğun gündemler vardı. Görüldüğü üzere Avrupa’da eğitim ile ilgili konularda bir değişiklik yapılacağı zaman ilgili konu üzerinde geniş çaplı tartışmalar ve araştırmalar yapıldıktan sonra adım atılıyor. Türkiye’de ise eğitim gibi hayati öneme sahip bir alanda, o kadar çok oldu bittiye getirilen işler yapılıyor ki, duruma üzülmemek elde değil. Şu ana kadar şapkadan çıkan tavşanın haddi hesabı yok. Bu gidişle biz daha düzinelerce sihirbazlık gösterisi izleyeceğiz gibi geliyor.Şaşkın bakışları bir gözlük misali yüzlerine takıp ‘Yine ne olacak ki acep ?’ diye merakla beklemek, ülke insanımızın kaderi olsa gerek.
Geçen yıl alınan kararla, zaten Valon Bölgesi’ndeki okulların çoğunda uygulanan; öğretmen ve öğrencilerin okullarda dini semboller takma yasağı, Flaman Bölgesi devlet okullarında da genişletilerek uygulamaya konuldu. Artık Flaman bölgesi devlet okullarında da, okul içinde ve ders esnasında dini semboller takmak yasak. Bu yasak başlangıçta din dersi öğretmenlerini de kapsıyordu, fakat Danıştayın almış olduğu kararla onlar muaf tutuldu.Yasağı uygulamayan okul sayısı neredeyse yok gibi. Olanlara da tam açıktan olmasada, el altından göndermeler yok değil. Yani anlayacağınız; ‘Mahalle baskısı!’ durumu burada da fazlasıyla mevcut bulunuyor.
Demokrasi ve özgürlükler ülkesi olarak görülen, çok kültürlü toplum yapısında herkesin kendi düşünce ve hayat tarzı ile yaşayabileceği düşüncesi hakim olan bir ülkede, bu yasaklara anlam vermek gerçekten çok zor.İyi bir eğitim almak, her çocuğun en temel hakkıdır ve hiçkimse giyim – kuşamından, fikrinden,düşüncesinden ve inancından dolayı bu haktan mahrum edilemez.
İşte tam bu esna da tam 10 yıl önce işadamlarımızın almış olduğu çok önemli iki inisiyatife (Lucerna Kolejleri ve Ecole Des Etoiles) yenileri eklendi ve Fas Toplumu Antwerpen’de ilk okul projelerini (IQRA) hayata geçirmiş oldular.Bir diğeri Brüksel’de Belçika İslam Federasyonu’na (BIF) bağlı olarak açılan islam okulu LA VARTU (HAKİKAT). Bu okullar Belçika’da varolan kanunlar çerçevesinde eğitim bakanlığına bağlı ve resmi olarak açılmış okullardır.Kendilerine eğitim hayatlarında başarılar ve kolaylıklar diliyorum.
Kendi kurmuş mahallelerimiz,kendi açmış olduğumuz dükkanlarımız, işyerlerimiz ve camilerimizden sonra şimdide kendi okullarımız. (Belçika da yaşayan yabancı ve müslüman toplumu kastediyorum) Gitgide kapalı bir bir toplum olmaya doğru mu gidiyoruz ya da itiliyormuyuz? Biz den sonra acaba çocuklarımızın da mı Belçika’lı yerli insanlarla ve çocuklarıyla münasebetleri olmayacak ?Dil,din ve renk farkı gözetmeden o saf ve masum halleri,tertemiz duygularıyla beraber aynı oyun bahçesini paylaşamayacaklarmı? Multikültürel toplum yapısına küçüklüğünden itibaren alışmayan,aşina olmayan çocuklar acaba uyum sorununu daha fazla yaşamayacaklar mı? sorular, sorular, sorular…
Şartlar ne olursa, her şeye rağmen açık toplum ve güvenilen insan modelini sergilemeliyiz. Bizim ve çocuklarımızın bu ülkeye ve ülke insanına katabileceği çok şeyler var. Bu okullarda çocuklarımıza zamanın gerektirdiği en iyi eğitimi vermeli, kendi kültürünü ve değerlerini bilen,yaşayan ve yaşatan insanlar olarak yetiştirmeliyiz. Ama aynı zamanda onlara, yaşadığı ülkeninde kültürünü ve değerlerini tanıtmak,yaşadığı ülkeyi sevmeyi,toprağına ve insanına,inançlarına ve kültürüne,sanatına ve sanatçılarına,sporuna ve sporcularına saygı duymayı ve değer vermeyi öğretmek zorundayız. Hayatın her alanında kendimiz olarak yer almazsak, gün gelir hiçbir yerde tutunma şansımız kalmayabilir.
Hüsnü Can