Bundan birkaç ay önce mail kutuma TC Anvers Başkonsolosluğu’ndan, Bet Hesena Asuri-Süryani Derneği’ne yapılacak bir ziyaret ile ilgili elektronik posta geldiğinde çok şaşırmıştım. Programın yapılacağı tarihi ve adresi ajandama kaydettikten sonra sabırsızlıkla program gününü bekledim. Ancak gün geçtikçe içimdeki şaşkınlık git gide derinleşmişti. Öyle ya, programın yapılacağı dernek, fazla tanımadığım Asuri-Süryani cemaatine ait bir dernek olunca.
***
Programın yapılacağı gün, arabaya atlayıp, derneğin bulunduğu Mechelen’e doğru yol aldım. Yine yol boyunca içimde bir tedirginlik. “Acaba nasıl insanlar?”, “Nasıl davranmalıyım?” ve “Hal ve hareketlerim nasıl olmalı?” gibilerinden içimden geçen sorular yol boyunca adeta beynimi tırmaladı.
Programın yapılacağı mekana geldikten sonra, kapıda yapılan ve benim sakinleşmeme sebep olan o güzel ve hoş karşılamadan sonra dernekten içeriye girdim. Mechelen civarında ikamet eden Asuri ve Süryani cemaatinin doldurduğu güzide salona daha sonra TC Başkonsolosu Deniz Çakar, Muavin Konsolos Sarp Erzi, Mechelen Belediye Başkanı Bart Somers, Sint-Katelijne-Waver Belediye Başkanı CD&V’li Eddy Vercammen, Anvers Belediye Meclis Üyesi Şener Uğurlu gibi önemli isimlerin katıldı. Programın ilk bölümünde yapılan konuşmalarda birlik ve beraberlik adına güzel mesajlara yer verildi. Sıcak ve dostane bir ortamda gerçekleşen programda folklor ekibinin yaptığı gösteriler, ikram edilen yemekten ve yapılan sohbetlerden sonra dernekten ayrılarak haberi yapmak üzere hoşnut bir şekilde evin yolunu tuttum.
***
Bu ziyaret benim için çok önemliydi. Zira sıkça duyduğum ancak hiç bu kadar yakınlaşamadığım bir cemaati ilk defa bu kadar yakından tanıma fırsatı bulmuştum. Öyle ya, Asuri-Süryani cemaatiyle aynı topraklardan gelmemize ve aynı gurbeti paylaşmamıza rağmen, sanki onların bize, bizim de onlara yönelik önyargıları vardı. Sanki onlar bizi, biz de onları hep düşman gördük. Sanki onların bizi, biz de onları hiç tanımadık. Hatta Saint Josse gibi bir belediyede sanki aramıza bir set çekilmiş, onlar bizim mahallemize, biz de onların mahallesine gitmemişiz. Oysa ki, onlar insan, biz de insanız. Hemde aynı toprakların insanı. Belki dinlerimiz ayrı ama gerek onlar gerekse biz aynı Adem ile Havva’dan geldiğimize inanırız.
***
Anladım ki aslında Asuri-Süryani cemaati ile aramızda bir kin veya nefret yokmuş. Birbirimizi hor görmemizin en büyük sebebi sadece ve sadece diyalog eksikliğinden kaynaklanmış. Öyle ya, diyalogun olmadığı yerde, halklar arasında sevgi, huzur ve barış gibi kavramlar aramak mümkün olur mu? Zaten yeryüzünde halklar arasında meydana gelen kavgalar ve savaşlar diyalog eksikliğinden meydana gelmemiş midir?
Osmanlı Devleti zamanında Osmanlı dili sırf halklar arasında diyalogun iyi olması ve bütün halkların birbirini iyi anlayabilmesi için icat edilmiş. Asırlar boyunca Türk, Ermeni, Asuri-Süryani, Yunan, Yahudi, Arap ve Slav kökenli halklar birbiriyle diyalog kurarak hep iyi geçinmişler. Ama ne yazık ki Osmanlı Devleti’nin sonlarına doğru dış mihraklar tarafından icat edilen bazı oyunlarla bu halklar arasında diyalog tahrip edilmiş ve sonrasında halklar birbirini anlamaz olmuş.
***
Programda Başkonsolos Deniz Çakar’ın Asuri-Süryani cemaatine yönelik özellikle “Siz her daim Türkiye’nin bir parçasısınız burada” demesi çok önemliydi. Belçika’da yaşayan Türkler ile aynı kaderi paylaşan Türkiyeli Asuri-Süryaniler arasında oluşması gereken diyalogun ilk tohumlarını eken TC Anvers Başkonsolosu sayesinde birazcık olsun halklar arası diyalogun önemini anlamış olduk.
Programın haberi için Bet Hesena derneği yöneticilerinin beni telefonla defalarca arayarak teşekkür etmeleri ise beni ayrıca mutlu etti.