Hümeyra Filiz, EMISCO (Toplumsal Bütünlük için Avrupalı Müslümanlar İnsiyatifi) Avrupa konseyi temsilcisisiniz. En son İstanbul Tarabya’da İslam İşbirliği Teşkilatı ve Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen “Hukuk ve Medya Bağlamında İslamofobi” konulu uluslararası konferansı takip ettiniz. Burada islamofobi ile medya, siyaset ve hukuk alanlarında nasıl mücadele edilebileceği konusunda bir çok üst düzey konuşmacıları dinlediniz. Son dönemde, yaygın bir şekilde islamofobi kelimesi tartışılmaktadır. Özellikle ” fobi” anlam olarak paranoya seviyesinde temelsiz korkuyu, aslında müslümanlara karşı nefreti, dışlanmayı ve düşmanlığı ifade etmediği söyleniyor. Öncelikle bu konuyla ilgili düşüncelerinizi almak isterim.
İslamofobi kelimesini eleştiren yaklaşımlar çesitli aralıklarla karşımıza çıkıyor ve gerekçeleri de anlaşılabilir. Ancak, daha önce, özellikle Euroislam başlıklı tartışmalarda olduğu gibi ortalığı bulandıracak bir takım girişimlerden uzak kalmak lazım. Örneğin son dönemde islamofobi yerine Müslümanofobi veya islamofili türündeki akademik egsersizler mantığına yakışan yaklaşımlar bence verimlilikten ziyade kavram kargaşasına yol açacaktır ve Islamofobik hareketler tarafından bu girişimler kullanılacaktır. Zaten son on yıl içinde, özellikle Cojep, CCIF veya EMISCO benzeri STK’ların Avrupa’daki yoğunlaşan mücadelesiyle, islamofobi gerçeğinin dahi tartışılması istenirken, önemli mesafe elde edilmis ve artık islamofobi kelimesi bir şekilde oturmuş durumda. Kelimenin anlamından ziyade neyi ifade ettiği belirlenmişken, bir çok kurum tarafından tanımı yapılmışken ve uluslararası kuruluşlar tarafından dahi kullanılmışken, kelimenin üzerinden tekrar bir polemiğe girmek doğru değil. Artık önümüze bakıp, toplumsal bütünlüğümüzü tehdit eden bu yeni ırkçılık tarzıyla mücadeleye ağırlık vermek zorundayız.
Sizce suç olarak kabul gören antisemitizm ile islamofobi aynı şekilde mi değerlendirilmektedir?
Antisemitizm olgusu aslında `manipulatif` bir kavram olduğu halde kimse tartışmıyor. Dinen yahudi düşmanlığı başka, ırken yahudi düşmanlığı başka… Ama bunların hepsine birden herkes antisemitizm demeye devam ediyor. Üstelik Araplar da `semit` oldukları halde (Arap müslüman düşmanlığı da bir antisemitizmdir aslında). Ama antisemitizm ile ne kastedildiği bugün tartışılmıyor. Maalesef antisemitizimdeki hukuki mücadele, henüz özellikle de siyasi kararlılığın olmaması nedeniyle islamofobi için geçerli değildir. Ayrıca islamofobi sadece bir Müslümanofobi olarak da düşünülmemeli. Aynı derecede gerçek anlamda ve tüm tarihsel derinliğiyle birlikte bir İslam karşıtlığı ve düşmanlığıdır. Bu nedenle terminolojiyle uğraşmak yerine, bu dalgaya karşı mücadeleyi birlikte nasıl güçlendiririz ona bakılmalı.
Sizce bir insan hakları sorunu olan islamofobinin, islamla alakalı bir boyutu mu vardır?
İslamofobinin sadece müslüman karşıtlığı değil, derin tarihsel bir islam karşıtlığına, `kollektif bilincine` denk düştüğünü söylemek icin yeterince delil ve argüman var. Şüphesiz bir ayrımcılık ve insan hakları tartışmasından bahsediyoruz. Ancak, müslümanlara yönelik `fobi` sadece ekonomik, politik, entegrasyonist gerekçelere dayanmıyor. Geneli islam ile ilgili, islamın algılanışı ile ilgili çok derin `karşıtlıklar`a dayanıyor. Bunun böyle olmadığını iddia etmek; bireysel özgürlüktür, ancak gerçeklikle örtüşmez.
İslamofobi kapsamında Müslümanlara ne tür saldırılar oluyor, ne tür zararlar görüyorlar?
Müslümanlar görünür olunca bunu normal görmeyen çok insan oldu. Başörtülü insanlar kamusal alanda örnegin yadırganıyor, taciz ediliyor, şiddete maruz kalıyor. Açık şekilde bir psikolojik ve fiziksel şiddet hissediliyor. Camilere saldırı oluyor, mezarlıklar tahrip ediliyor, İslam karşıtı nefret kampanyaları yürütülüyor, kamuoyu oluşturuluyor. Bundan dolayıdır ki Marwa El-Sherbini mahkemede öldürülüyor, Breivik katliam gerçekleştiriyor. Burada Demokrasinin ve eşitligin kapsama alanı dışında kalıyor Müslümanlar, topluma dahil edilmiyorlar, getolar’da tutularak monolitik bir grup olarak gösteriliyorlar ve şeytanlaştırılıyorlar.
O halde Müslümanlar’dan bahsedildigi zaman, onları hedef haline getiren en önemli öge İslam’a olan nefret midir?
Hatırlarsanız, The Runnymede Trust’ın raporunda, islamofobi terimini kullanırken; araştırmaların sonucunda fobia’nın, islam’ın kendisiyle de alakalı olduğu gösteriliyordu. Orada Islamofobi olgusunu güçlendiren İslam ile ilgili yargılarda şu davranışlardan bahsediliyordu:
– İslam monolitiktir ve yeni realitelere uyum saglayamaz.
– İslam diger inançlarla ortak degerler paylasmiyor.
– İslam din olarak Batı’dan alçaktadır, arkaik, barbar ve irrasyoneldir.
– İslam şiddetin dinidir ve terörü destekler.
– İslam şiddet içeren politik bir ideolojidir.
Bu yaklaşımlardan yola çıkarak görüyoruz ki, yalnızca bir Müslüman düşmanlığı değil aynı zamanda bir islam düşmanlığının dikkate alınmasıdır. İslamofobiyle savaşmak, islamı savunmak degildir ama islamofobi islam algısıyla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Homophobia ile mücadelede savunulan sadece eşcinseller değil, aynı zamanda eşcinselliğe özgürlüktür. O halde, nasıl oluyor da İslamofobi’de müslümanların insan hakları savunulurken; müslüman olmaya yönelik nefretin kaynağındaki, İslama olan nefret ayrıştırılabilir.
Yani o halde, iki boyutlu bir mücadeleden bahsediliyor. Hem dinle alakalı belki daha iyi tanıtım ve güven ortamının oluşturulması, hem de bir insan hakları ve de temel hakları mücadelesi yapılmalıdır?
Temel hareket noktamız, elbette insanı insan olarak savunmaktır. Mücadele temel haklar eksenlidir. Ama bir kısım insanlara yönelik ayrımcılık, onların inanç dünyalarına dair algı ve psikolojik şiddete dayanıyorsa, burada onların özgürlüğünü savunmak demek `din savunusu` değil ama o dinden dolayı saldırılmasına karşı olmak demektir. Adı üstünde islamofobi. O halde nefret şeklinin dini bir boyut taşıdığı açıktır. Avrupa’da müslümanlarla ilgili `islamofobik` tartışmaların hangisi İslam’ın `inanç` boyutuyla ilgili degil ki. Yani helal kesim yasaklanmak istenirken, başörtüsü (peçe değil) yasaklanmak istenirken, sünnet yasaklanmak istenirken, tüm bu nefret söylemleri müslümanların aşağılanmasından bahsetmiyor. Bizzat islam aşağılanmakta. “essentialist, orientalist ve eurocentric” tartışmalar bu şekilde bir ideolojik ırkçılığa dönüşüyor.
O zaman Avrupa’da temel bir ifade özgürlüğü argümanı olan bir dinin eleştirilebilirliği konusu, islamofobiyi beslemekte midir?
İslamofobi`den başlayarak `din özgürlüğü` ilişkili tartışmayı bir lüks olarak görüyorum. Wilders’de öyle diyordu. Her söyleminde kuran ve islamın yasaklanmasına işaret ederken, müslümanlara bu şekilde saldırıyorken, mahkemeye çıkarıldığında“Müslümanlara değil İslam’a karşıyım” diyordu. Sözde bir din eleştirisi özgürlügünden bahsedilirken, bir topluluk top yekün hedef alınıyordu.
Teorik yaklaşımları bir kenara bırakıp, özellikle de müslümanlar içinde gündeme getirilmeye çalışılan islamofobinin kelime anlamı tartışmalarına fazla yoğunlaşmadan, islamofobinin Batı Avrupa’da otuz milyonun üstündeki bir topluluğu nasıl tehdit ettiğini görmek durumundayız. Bununla meşru tüm platformlarda mücadele etmeliyiz.
EMISCO, Avrupa konseyi ve AGIT nezdinde bu konuyu yakından takip etmeye devam edecektir. Bundan sonra alınacak sonuçlar, müslümanların daha bilinçli hareket ederek ortak mücadele platformlarını güçlendirmeye bağlıdır. Unutulmamalı ki aşırı sağcı, zenofobik grupların islamofobiyi körüklediği kadar, çoğu zaman müslümanlarda da bugün kurumsallaşan bir islamofobi vardır ve antisemitizme karşı uygulanan kınamalar ve yasaklamalar müslüman karşıtlığına uygulanmamaktadır.
Bu, Avrupa’nın savunduğu eşitlikçi yaklaşıma tamamiyle terstir. Bizler aynı zamanda, Avrupa’nın temel hak ve özgürlükler konusunda eksiksiz olması için mücadele vermeye devam edecegiz.
www.yenivatan.be