Göç insanın yaratılmasıyla başlar. Mevsimlik göç, iç göç, sürekli göç, serbest göç, zorunlu göç, uluslararası göç adları ile anılan göç olgusu, tarihin ilk çağlarından başlayarak bir yer değiştirme olarak karşımıza çıkar.
Özellikle batının sanayi devriminde duyduğu insan gücü ihtiyacı uluslar arası göçe yeni bir ivme kazandırmıştır. Bu göç hareketinin daha uzun yıllar devam edeceği görülmektedir.
Sadece belli bir sermaye edinebilmek için gurbete çıkan birinci nesil,sağladığı yeni imkanların bir kısmını yurduna aktarmış, ancak en önemli varlığı olan çocuklarını dönüşe ikna edememiştir. Artık ikinci ve üçüncü nesil, anne ve babalarının misafir işçi olarak geldiği ülkeye, ikinci vatanın yeni yurttaşı olarak bakmaktadır. Dönüş düşünülmemekte,yeni ülkenin imkan ve fırsatlarından daha fazla yararlanma yolları aranmaktadır.
Bu durum, göç alan ülkeler açısından da yeni sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır: kültürel haklar, uyum sorunları, yabancı düşmanlığı, sosyal güvenlik problemleri..
Yumurta ve ekmek almak için markete,cebinde yumurta kabuğu ile ekmek ufağı götüren işçi çocukları, vatandaşı olduğu yeni ülkede artık memur, milletvekili, bakan olabilmektedir.Daha fazla eşitlik talebi; iş ayrımcılığını, yabancı düşmanlığını beraberinde getirmektedir.
Yeni durumun ortaya koyduğu melez kültür , insanlarda mensubiyet düşüncesini de sarsmaktadır. Orada yabancı, burada gavurcu olarak tanımlanma kültürel anlamda şoklara neden olmaktadır.
Eve dönüş, vatana kavuşma düşüncesi terk edilmeye başlamıştır. Artık “Türk Mezarlıkları” kurularak ölüler de vatana getirilmemektedir.
Zira Türkistan atavatan, Türkiye anavatan, Belçika yeni vatan olarak kabul edilmektedir.
Memlekette alınan mülkten dolayı pişmanlıklar doğmuştur. Anavatana olan bağlılık günden güne zayıflamakta, Türklük bilinci azalmaktadır. Döviz makinası olarak görülen işçiler ve onların çocukları kendi kültürlerine yabancılaşmaktadır. Halbuki kişi ve devlet olarak alınacak tedbirlerle milli kültür bağları kuvvetlendirilerek, hem asimilasyon önlenir ve hem de oradaki yurttaşlarımızın Türk milletinin şerefli birer ferdi kalmaları sağlanabilir.
Bu hafta, Belçika’da göç ve göçün getirdiği sorunları yakından takip eden gazeteci Şükrü Sağlam’la Pazar Sohbetimizi gerçekleştirdik.
Şükrü bey, Belçika’da Bir Emirdağlı olarak ilk gazete çıkartanlardansınız. Bu her bakımdan önemli bir olay olarak görülmektedir. BelTürkHaber Gazetesinin hikâyesi nedir? Gazete çıkarmaya neden gerek duydunuz?
2006 yılında Belçika’daki Emirdağlıların yaşamlarını kayıt almaya başladığımız günden itibaren öncelikli olarak digital ortamda Emirdağ ile ilgili yazılı ve görsel materyal eksikliğini görerek yöresel kültürümüzle ilgili araştırma ve yayınlar yapmaya başladım. Özellikle Emirdağlı şair, yazar ve ozanların eserlerinden oluşan yayınlarımızla Emirdağ’da yaşayan Emirdağlılar ile gurbette özellikle Belçika’da yaşayan Emirdağlılar arasında bir köprü vazifesi gördük. Kültürel, sosyal, siyasal,ekonomik anlamda hayatın her alanında olan Emirdağlıların bir arada hareket etmesine katkı sunmaya gayret ettik. ’Emirdagoba’, ’Topakev03’, ’Topakev.be’ adlı internet siteleri ile 2012 yılına kadar digital yayıncılığımızı geliştirerek sürdürdük. 2012 yılında ise artık Belçika’daki Türklere yönelik hem digital hem de yazılı olarak ta hizmet etmemizin vakti geldi diye düşünüp ‘Belçika YeniVatan Gazetesi’ni arkadaşım Cafer Yıldırımer ile birlikte kurarak yayınlarımıza başladık. 2 yıl süren yazılı yayıncılık hayatımızı ekonomik sebeplerden dolayı noktalayıp, daha hızlı, daha az maliyetli digital medya alanında faliyetlerimizi sürdürme kararı aldık. 2014 yılından itibaren ise ‘BelTurkHaber’ isimli internet haber portalı ile yayınlarımızı sürdürüyoruz.
Gazete çıkarmanın yanı sıra “ASBL Topakev Media VZW” derneğini de 2011 yılında kurarak sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemektesiniz. Derneğinizin amacı nedir? Etkinliklerinizden bahseder misiniz?
Türk kültürünü, adet ve örfünü Belçika’da tanıtmak, Belçika’da yaşayan Türk toplumuna yönelik kitle iletişim araçlarını kullanarak, bilgilendirmek, çeşitliliğe ve uyuma katkı sunmak amacı ile 2011 yılında ‘Topakev Medya ve Kültür Derneği’ni kurduk. İlk olarak 800 kişinin katılımı ile ‘Topakev Emirdağ Gecesi’ni düzenledik. Yine ilk defa Belçika’da ‘Topakev Arabaşı’ gecesini tertip ettik. Bu etkinliğimizi geleneksel hale getirerek her yıl gerçekleştiriyoruz. Bu etkinliklerimizle Türk kökenli siyasetçilerin yanı sıra Belçikalı siyasetçilerin ve Emirdağlıların buluşup, kaynaşmasını hedefliyoruz. Yine ‘Topakev Sıra Gecesi’, ‘Topakev Şiir ve Edebiyat Akşamları’ adı altında kültürel faaliyetlerimizi düzenli şekilde yapıyoruz.
Medya alanında ise Belçika Türk toplumuna yönelik bilgilendirme amaçlı haberciliğin yanı sıra ‘medya ve siyaset ilişkisi’,’ Aileiçi Şiddet’ gibi eğitici ve bilgilendirici tartışma programları düzenliyoruz. Bunlarla beraber kültürel geziler ve seminerler ile Belçika’da yaşayan vatandaşlarımızın bilinçlenmelerine katkı sunuyoruz.
Türkler, kömür ocaklarında çalışmak üzere iki ülke arasında imzalanan “İşgücü Anlaşması” çerçevesinde o zamanki İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığıyla Belçika’ya gitmişlerdir. Türkiye ile Belçika arasında “Türk İşçilerinin Belçika’ da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri” 16.07.1964 tarihinde Brüksel’ de imzalanmıştır. Bu anlaşma çerçevesinde geçici işçilikten çifte vatandaşlığa uzanan bir macera yaşandı. Bu süreci açıklar mısınız? Bugün gelinen noktada durum nedir?
Belçikalı Türklerin 1960 yıllardan itibaren geçici işçi statüsü ile başlayan öyküsü, zaman sürecinde biçim ve şekil değiştirerek günümüze kadar sürmüş, 230 bin kişilik büyük bir güce dönüşmüştür.
1960 yılların başında Avrupa’ya işçi olarak gelip, üç beş kuruş kazanıp, kısa bir süre sonra geri dönmeyi planlayan insanlarımız, gelişen ve değişen şartlar karşısında maalesef geriye dönemedi. Buralarda artık kök salarak kalıcı oldu. Belçikalı Türklerin buralara kök salış hikayelerini 2014 Yılında ‘Göçün Ellinci Yılı’ etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan belgelere ben de ilk gelen kuşaktan insanlarla yaptığım ‘Göç Röportajları’ ile katkı sağladım.
Bir insan ömründe önemli sayılabilecek 50 yıllık bir gurbet hayatı elbette önemli bir mihenk taşıdır. Doğduğu, büyüdüğü, ailesini, eşini, çocuklarıyla iyi veya kötü günlerini geçirdiği topraklardan uzak bir diyarda dilini, dinini, kültürünü bilmediği zor ve hayatın acımasız şartları altında gurbette muhteşem bir gelecek inşa etmek elbette Anadolu’nun yiğit ve yağız delikanlılarının başarabileceği bir işti. Çok çileli ve zor şartlar altında Avrupa’da hayata tırnakları ile tutunan ilk neslimize hepimizin bir vefa ve şükran borcu olduğunu hiç bir zaman unutmamalıyız. O gün ellerinde tahta bavullar ile Haydarpaşa Tren Garından törenle gönderilen gurbetçi ilk neslin evlatları bugün buralarda avukat, doktor, mühendis, belediye başkanı, milletvekili, bakan olarak Belçikalı Türk kimliği ile ülkenin geleceğini de birlikte şekillendirmeye başladılar.
Göçün 50.yılını doldurduk. Bu zaman içerisinde Belçikalı Türk diye adlandırabileceğimiz bir kültürel kitle oluştu. Belçikalı Türk’’ kimdir, nedir?
Yukarıda da ifade ettiğim gibi 1960 ‘lı yıllarda geçici işçilikten günümüze gelinen zaman sürecinde Belçika’da kalıcı hale gelmiş olan ve 230 bin kişilik sayısı ile “etnik azınlık” sayılabilecek konumundaki Türklere ‘Belçikalı Türkler’ denilmektedir. Buralarda artık dördüncü nesle ulaştığımız bu zaman diliminde Belçika’da doğup, büyüyen sanattan spora, siyasetten bilime kadar hayatın her alanında olan Türkler en az Belçikalılar kadar Belçikalı’dır. Ama en az Türkiye’deki Türkler kadar da Türk’tür. Bizlerde yaptığımız haberlerde ‘Gurbetçi’ kelimesi yerine Belçikalı Türkler’ ifadesini kullanmayı tercih ediyoruz.
Yurt dışında çalışmak Türk insanına neler kazandırdı; Neler kaybettirdi?
Yurtdışında yaşam kurmak, buralara yerleşmek isteyenler için gerçekten zor bir durum. Bizler için ise büyük bir şanstı. Çünkü bizden 55 yıl önce gelen atalarımız karşılaştıkları tüm zorlukları yenerek burada bir alt yapı oluşturmuşlar. Belçika’da yaşamak artık bizlere Emirdağ’da yaşamaktan daha kolay geliyor. Buralarda farklı kültürlerden insanlarla bir arada farklılıklarına saygı göstererek yaşamak zorundasınız. Yurt dışında çalışmak, yaşamak her ne kadar maddi olanaklar, bizlere sunduğu imkânlar ve yaşam standartları bakımıyla çok farklı kazanımlar sunmasına rağmen; hep yüreğimizin bir köşesinde var olan vatana, bayrağa, ait olduğumuz topraklara olan özlem duygusunu hiç bir kazanımın yerini maalesef tutmuyor. O yüzdendir ki her yıl izin mevsimini iple çekiyoruz.
Yurtdışında çalışmak, buralara kök salmak bunu gelecek kuşakları kaybetmeden yapmak gerçekten zor. Hele bir de kendi kültürel örf ve adetlerini yeterince yaşamadan, öğrenmeden, anne ve babalarının ilgisinden mahrum, eğitimsiz yetişen yeni nesiller en büyük kaybımız olacak.
Yabancı düşmanlığı Batı ülkelerinde yoğun olarak yaşanan bir gerçektir. Bir gazeteci olarak bu konuyu yorumlayabilir misiniz?
Yabancı düşmanlığını tek kelime ile özetlemek gerekirse Avrupa’da son yıllarda kendisini iyice hissettiren ekonomik bunalımı insanların iliklerine kadar hissetmeleridir.
Bu cümleyi açacak olursak; son yıllarda Avrupa’da giderek yükselen bir yabancı düşmanlığı yaşanıyor. İnsanlarda farklılıklara karşı genel bir önyargı olduğu gerçeğinden hareketle Avrupalıların genlerinde zaten var olan ırkçılık yatmaktadır. Avrupa’nın bolluk, refah içinde yaşayan ülkeleri artık ekonomik büyümeyi, gelişmeyi yitirmeleri, giderek büyüyen işsizlik ve alım gücünün azalması sonucunda maddi refah düzeyinin gerileme eğilimi göstermesi sonucunda insanlar psikolojik huzursuzluk içine girmiş, işini kaybetmelerini, refah seviyelerinin azalmalarının sebebi olarak ülkelerinde yaşayan yabancıları, özelliklede Türk ve Müslüman toplulukları hedefe almalarına sebep oluşturmuştur.
Rahatı kaçmış, huzuru bozulmuş toplumsal sıkıntıların had safhaya ulaştığı sorunlardan kurtuluşu yabancılarda arayan Avrupa toplumu dün iş açığını kapatmak için çağırıp, törenlerle karşıladığı işçilerin çocuklarına bugün başka gözle bakar olmuştur. Bu da gelecek adına toplumsal barış açısından tehlike oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Belçika’da yaşayan Türkler ile Türkiye arasında kültür köprüsü görevi yapmaktasınız. Gerek Belçika gerekse Türkiye sizin bu durumunuza nasıl bakmaktadır? Avrupa’da Türk gazeteci olmanın zorlukları nelerdir?
Dünyanın en pahalı işi haberciliktir, Haber üretmektir. Bizler bunu gönüllü olarak yaparken, bir çok kişiye de örnek olup, onların bu mesleğe heveslenmesine, başlamasına öncülük etmekten ayrı bir huzur duyuyoruz. Ancak Belçika’da gazeteci olmak, gazeteci kalmak gerçekten zor. Dünyanın en saygın işini yaparken, aynı zamanda kimseye de yaranamamak bizleri ziyadesi ile üzüyor. Belçika makamları Türkler hakkında birçok bilgiyi bizler vasıtası ile elde etmektedirler. Buna keza Türkiye’deki ulusal ve yerel gazetelerde zaman zaman bizlerden yararlanmaktadırlar.
Avrupa’da ve Türkiye’de gazetecilik elbette kurallar çerçevesinde yapılmaktadır. Bizler bunun eğitimini almadık, zaman süreci içerisinde kendimizi geliştirdik. Çıkarttığımız gazeteler vasıtası ile bizlere tanınan hak ile basın kartı aldık, ancak burada bizlere bu kartların bir avantajı olmuyor. Bugün gelinen şartlarda Avrupa’da artık yazılı basın günden güne azalıyor, dijital yayınlar ve sosyal medya geleneksel gazetelerin önüne geçti. Bizlerde kendimizi bu süreçlere hazırlıyoruz.
Yukarıda değindiğim üzere dünyanın en pahalı işi haberciliktir, Haber üretmektir. Bizler ürettiğimiz bu haberlerin maddi karşılığını hiç bir şekilde alamıyoruz. Ne Belçika ne de Türk resmi kurumlarından teşvik ya da destek almadan sadece bizleri destekleyen işadamlarından aldığımız ilan ve reklamlar ile bu işi sürdürüyoruz.
Belçika’daki Türklerin siyasi, kültürel ve dini açıdan bir bölünmüşlüğüne tanık olmaktayız. Bunun nedeni demokrasi mi? Milli konularda bile neden bir araya gelinemiyor?
Tüm dünyada olduğu gibi Belçika’da yaşayan Türklerinde bireysel olarak, siyasi,kültürel,ve dini inanış biçimleri farklılar göstermektedir. Bu gayet doğaldır. 1960 yıların başında Belçika’da örgütlü bir toplum olma çalışmaları ilk cenazelerin olduğu zamanlarda başlamış, cenaze cemiyeti, işçi cemiyetleri ve cami yaptırma cemiyetleri adı altında ilk örgütlenmeler olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri darbesi zamanında Türkiye’den ayrılıp Avrupa’ya gelenlerlerle birlikte siyasi kamplaşmanın temelleri de atılmış oldu. Her siyasi parti ve dini inanış grupları kendi lokallerini oluşturup, buralarda kümelenmişler.Türkiye’den gelen aylık, haftalık gazeteler ,kısa dalga FM radyo üzerinden takip edilen Türkiye gündemi 90’lı yıllarla birlikte teknolojik yeniliklerin gelişmesiyle uydu anten alıcılarının evlerimize kadar gelmesi ile Türkiye gündemi daha bir yakından takip edilmeye, tartışılmaya başlanmıştır.
Geçmiş yıllarda olan milli hassasiyetler karşısında birlikte hareket etme kabiliyeti zaman içerisinde güç kaybetmiş, siyasi ve kültürel fikir ayrılıkları ve tartışmalar sosyal medya aracılığı ile daha yakından yapılmaya başlanmıştır. 90’lı yılların başında Bulgaristan’daki Türklere yapılan zulüm Belçika’da on binlerce Türk kökenlinin katılımı ile protesto edilirken, bugün düzenlenen bir mitingdeki insan sayısı binleri bulmakta zorlanmaktadır. Tabi ki tüm bu unsurlara kişisel kıskançlığı, kaprisi, kompleksi de ekleyebiliriz.
Türk toplumunun Belçika’da karşılaştığı temel sorunlar neler oldu?
Belçikalı Türklerin en büyük sorunu entelektüel birikimi yüksek, kaliteli insan kaynaklarının kısıtlı olmasından dolayı hassasiyeti yüksek milli ve manevi konularda başta Belçikalılar nezdinde üzere uluslararası arenada lobicilik yapacak insan sayımızın az oluşudur. Bunun temel sebebi ise yüksek eğitim alan genç öğrenci sayımızın düşük seviyede olmasına bağlamak gerekir.
Bu yüzdendendir ki Belçika siyasi arenasında yer alan seçilmişlerimiz Türkiye’nin uluslararası milli sorunları nedeni ile tecrit edilme noktasına gelmişler, Yerel parlamentolarda, bölge ve federal parlamentolarda sözde iddiaları kabul etmeleri için kendilerine baskı yapılmaktadır.
Şükrü Sağlam özgeçmişi
1965 Emirdağ doğumlu olan Şükrü Sağlam, ilk, orta ve lise eğitimini Emirdağ’da aldı. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi 2. sınıftan ayrıldı. Askerlik dönüşü Emirdağ’da 2 yıl profesyonel fotoğrafçılık yaptı.1989 yılında evlilik yolu ile Belçika-Brüksel’e yerleşti. Belçika’da bir taraftan iş hayatına devam ederken bir taraftan da kurduğu haber portalları ile Belçika ile Emirdağ arasında köprü vazifesi kurdu. 2012-2014 yılları arasında kuruduğu ‘YeniVatan Gazetesi’ni arkadaşları ile yayınladı. Belçika’da faaliyet gösteren bi çok dernekte gönüllü çalışmalarda bulundu.
2013 yılında Uluslararası insani yardım amaçlı Orta Afrika Cumhuriyetlerinden Togo’ya gitti. Oradaki yaşamı fotoğraflarla belgeledi.
2011 yılında kurucusu olduğu ‘Topakev Medya ve Kültür Derneği’ vasıtası ile halen Belçika’da sosyal, kültürel faaliyetlerinin yanı sıra, Medya alanında da ‘BelTürkHaber’ internet portalında yayıncılık hayatını sürdürüyor.
Evli ve 2 çocuk babasıdır.
Ahmet Urfalı