Rahmân ve Rahîm olan Yüce ALLAH’ın (c.c.) adıyla…
Hamd âlemlerin Rabbi ALLAH (c.c.) içindir. Salât ve Selâm Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’in Âli’nin ve Ashabının üzerine olsun.
Hz. Allah (c.c.) Fetih suresinin 3. Âyet-i Kerîmesinde şöyle buyuruyor; “Allah Sana Şanlı bir zaferle yardım eder.”
Muhterem Müslümanlar,
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in vefâtlarının ardından İslam kültür ve medeniyetini tüm dünyaya yaymak için güçlü ve başarılı fetih hareketleri başlamıştır. Özellikle İstanbul’un feth edileceğini Peygamber Efendimiz (s.a.v) hadis-i şerifiyle müjdeledikten sonra birçok İslam kumandanı, Peygamber Efendimizin (s.a.v) övgüsüne nâil olabilmek için fethetmek hayali ve ümidiyle birçok kez İstanbul’u kuşatmışlardır. Lakin Peygamber Efendimizin (s.a.v) Hadis-i Şerifinde övgüyle bahsettiği kumandan ise Peygamberimiz’den (s.a.v) yüzyıllar sonra henüz 21 yaşında Atamız Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine olmuştur.
Peygamber Efendimizin (S.A.V) İstanbul’un Fethi için müjdelediği Hadis-i Şerifi
“لَتُـفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَـلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ”
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu Feth eden asker ne güzel askerdir.” (Ahmed ibn-i Hanbel)
İstanbul’un Fethine giden yol
Müslümanlığın, Anadolu’da tutunabilmesi için Doğu Roma’ya hâkim olmak, tarihî ve askerî bir zaruret idi.
Müslümanlara İstanbul’un fethinin ehemmiyetini bildiren hadîs-i şerîfler, işte bu büyük zarureti de beyan etmektedir. Bu telakkî, ilk yıllardan itibaren Müslümanların Bizans topraklarına birçok akınla seferler açmaları ve bu büyük akınların bazılarını İstanbul surlarına kadar ulaştırmalarıyla neticelendi.
Mîlâdî 655 (H. 34) tarihinde yapılan ilk sefer, Hazret-i Osman (r.a.) devrinde, o zaman Suriye valiliğinde bulunan ve bir müddet sonra ilk Emevî halifesi olan Hz. Muâviye (r.a.) tarafından yapılmıştır. Müslümanların, gemilerindeki direklerden dolayı “Direkler Gazası” dedikleri bu ilk teşebbüs bir deniz seferidir. İbn-i Ebî Serh kumandasındaki Müslüman donanması, Anadolu’nun güneybatı sahillerinde ve şimdi Antalya vilâyetindeki Finike önlerinde İmparator Konstans’ın bizzât kumanda ettiği Bizans donanmasını mağlup etmişse de İstanbul’a kadar gidememiştir.
Emevî halifelerinden Süleyman bin Abdülmelik devrinde, kardeşi Mesleme’nin idare ettiği dördüncü seferde (H. 97/M. 715) İstanbul muhâsara edilmiş, fakat fethedilememiştir. Bu seferin neticelerinden biri de Bizanslıların İstanbul’da ilk defa bir câmi inşâsına mecbur kalmalarıdır.
İstanbul hedefinin, 1071’deki Malazgirt Zaferi’nden sonra başlayan Anadolu fethinde bile başlıca âmil olduğu, tarihî bir hakikattir.
Malazgirt Zaferi’nden kısa bir süre sonra, (Marmara Denizi’ndeki) Kapıdağ Yarımadası’ndan Üsküdar ve Kadıköy’e kadar Marmara deniziyle Boğaziçi’nin Anadolu sahillerine hâkim olan Türkler, Üsküdar’ı harekât merkezi edinmişler ve hattâ boğazı geçip en büyük hedeflerine doğru ilk hamlelerini yapmışlardır.
Nihayet bu fetih, Osmanlı sultanlarından Fatih Sultan Mehmed Han ve askerlerine nasip olmuştur. İstanbul, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından 29 Mayıs 1453’te fethedildi. Kuşatması 53 gün süren İstanbul’un fethinden sahneler.
İstanbul’un Fethi
İstanbul’un fethedilmesi Osmanlı Devleti açısından pek çok nedenden ötürü gerekliydi. Bunun ilk sebebi, Hazret-i Peygamber Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem efendimizin Hadis-i Şerifinde bahsettiği:
“Kostantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” müjdesine nail olmak içindir.
İstanbul’un fethi siyasi sebeplerden dolayı da gerekliydi. Bizans İmparatorluğu, şehzadeleri kışkırtıyordu. Şehzadeler birbirine düşerek taht kavgasına tutuşuyordu. Bizans, konumu itibariyle Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de büyümesine engeldi. Anadolu ve Rumeli toprakları arasında bağlantı sağlanamıyordu. İstanbul’un alınmasıyla bu engel ortadan kalkacaktı. İstanbul’un fethiyle Anadolu ve Rumeli arasında askeri geçiş için de engel kalmayacaktı. Bizanslılar, Avrupa’daki Hristiyanları kışkırtarak Haçlı seferlerinin yapılması için uygun koşulları arıyorlardı. Anadolu beyliklerini de Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtıyordu. Bu da Anadolu’daki Türk birliğinin bozulmasına neden oluyordu.
Ekonomik sebepler, İstanbul’un fethini gerekli kılan bir başka unsurdu. İstanbul’un fethiyle Osmanlı Devleti, kara ve deniz ticaretinde çok daha yüksek konuma geçecekti. Ayrıca İpekyolu’nun bir koluna da hakim olacaktı.
İstanbul’un Fethi için yapılan hazırlıklar
İstanbul kuşatmasında kullanılmak üzere büyük toplar yapıldı. Kuşatmaya denizden destek verilmesi için 400 parçalık donanma hazırlandı. Mora’ya bir donanma gönderildi.
Venedik ve Ceneviz’den sonra Eflak, Macaristan, Sırbistan ve Karamanoğulları Beyliği ile barış anlaşmaları yapıldı. Bizans İmparatorluğu’nun elinde bulunan Misivri, Ahyolu, Vize ve Silivri kaleleri hazırlık sürecinde ele geçirildi. Rumeli (Boğazkesen) hisarı yapıldı. Fatih Sultan Mehmet Han umumî taarruzdan evvel, topladığı harp divanında, son emirlerini uzun ve müessir bir nutukla bildirdi.
Osmanlı Türk askerinin kahramanlıkları
Bizanslılar, cesur hatta kahramanca hareket ediyorlar ise de Osmanlı Türklerinin harp san’atına ve cesaretine erişemiyorlardı. Prens Dukas şöyle diyor: “Bizans askerleri ise alelâde bir Türk askerî kadar bile harb fenninde bilgili değil.” Gene aynı tarihçi şöyle demektedir: “Türk askerlerinin her biri Apollon’dan çok daha mahir okçu idi. Modern Irakledes (Herkül) idiler ve her biri on düşmana karşı gelebiliyordu.”
28 Mayıs gecesi, bütün surlar boyunca, çepeçevre meş’aleler yakılıp, Türk ordugâhında donanma yapıldı. Bu büyük donanmayı Dukas, şöyle anlatıyor: “Akşam olunca, orduya dellâller göndererek bütün çadırların kuvvetli ziyalar ile tenvir olunmasını ve ateşler yakılmasını emretti. Işıklar yandıktan sonra, hep birden yüksek sesle tekbir getirdiler. Karada ve denizde yakılan ışıklar, bütün İstanbul’u Galata’yı bütün gemileri ve karşı tarafta bulunan Üsküdar’ı, güneşin ışığından daha parlak bir şekilde aydınlatıyordu. Denizin sathı, bütün şimşek ziyası kuvveti ile parlıyordu. Keşke Yıldırım olsa idi; zira Yıldırım yalnız tenvir etmiyor, yakıyor ve mahvediyor. Bizanslılar Türk ordusunda yangın çıktığını zannediyorlar. Ve tamamiyle mahvolmalarını temennî ediyorlardı.”
29 Mayıs sabahı
29 Mayıs sabahı güneş parlamadan Sultan Mehmet Han sabah namazını kıldı. Atına bindi. Bütün maiyeti ile ön saflara geldi. Güneşin ilk ışıkları ile şiddetli top ateşi başladı. Bu ateşin himayesinde asker, surlara tırmanmaya çalışıyordu. Bütün şehrin etrafında aynı anda, aynı şiddetle hücum başlamıştı. İstanbul çepeçevre tazyik ediliyordu. Mehter takımlarının âteşin nağmelerine, tekbir sedalarının mehâbeti karışıyor, bu sesler kilometreler boyunca uzanıyordu. Bütün Bizans 28 mayısı 29 mayısa bağlayan gece uyumamıştı.
Ayasofya’daki ayinden çıkan XI. Konstantin Vlaherna, sarayında bir kaç saat dinlenip, Ayıos Romanos kapısına (Topkapısı) gelmişti. Sultan Mehmet Han da Topkapı’nın dış tarafında idi. Kafî netice bu kesimde alınacaktı. Giustiniani bu sıralarda yaralanıp muharebe meydanından çekilecekti.
Sabah namazından sonra yapılan duadan ve Pâdişâhımız Fatih Sultan Mehmet Hân kısa ve belagatli bir hitabesinden etkilenmiş ve cesâret almış olan Osmanlı ordusunda, mehterler bütün güçleri ile döverlerken en ileri saflarda Akşemseddin Hazretleri ve Fatih Sultan Mehmet Han’ın hocalarından en meşhuru olan Molla Gürani, müridleri olan derviş gaziler arasında dolaşıp, askere cesâret veriyorlardı.
Derviş gazilerin tekbir sadaları, dalga dalga Bizans surlarına aksediyor, çarpıyor, orta çağların en müstahkem kalesini aşıyor, dünyanın incisi ve şehirlerin imparatoriçesi sayılan, büyük beldenin içinde, uğultular halinde yayılıyordu. Augustus’un meşru halefi olan XI. Konstantin, ağlayarak, müdafaaya devam ediyor, kahramanlık gösteriyor, yerinden kımıldamıyordu. Ardı arkası kesilmeyen Türk savletleri karşısında Bizans surlarının, sallandığını, yıkıldığını, açıldığını büyük teessürler içinde seyrediyordu.
İstanbul’un kuşatılması ve Fethedilmesi, Fethi Mübin
Dedemiz Fatih Sultan Mehmet Hân kuşatma başladığında daha 21 yaşındaydı. Genç ve kararlıydı, Hazret-i Allah’a Celle Celâlühü güvenen azimli ve Îmân dolu bir Sultan idi. 6 Nisan 1453 tarihinde kuşatmaların başlamasıyla savaş başladı. Papa Bizans’a tam teçhizatlı 5 yardım gemisi gönderdi. Gemiler Osmanlı donanmasını geçerek Haliç’e girdi. Bu arada Fatih Sultan Mehmet Hân, Hazret-i Allah’ın Celle Celâlühü yardımıyla, Îmân gücü ve Kuvvetiyle karadan Haliç’e 70 parçalık gemi indirdi. Osmanlı ordusu 53 gün süren kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethetti.
İstanbul’un 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinin ardından dünya tarihinin seyri değişmiş, Ortaçağ kapanıp Yeniçağ başlamıştır. Avrupa ise Osmanlı’nın gücünün farkına vararak hem İstanbul’u kaybetmenin acısını yaşamış hem de daha fazla kayıplar vermemek için birtakım yenilik hareketlerini başlatmıştır.
İstanbul’un fethedilmesi, sosyal ve kültürel anlamda da büyük yeniliklere yol açmıştır. Hristiyanlığın Ortodoks mezhebinin merkezi olan İstanbul, fetihten sonra yıkım ve yok oluşa uğramadan Fatih Sultan Mehmet Hân’ın koruması altında dinlerini rahatça yaşamaları sağlanmıştır. İstanbul’un fatihi olan Sultan Mehmet, Osmanlı’nın hoşgörüsü ve kültür zenginliğini tüm dünyayı büyük bir zaferle kanıtlamıştır.
Üstad şâirlerimizden Arif Nihat Asya’nin yazdığı Fetih Marşında geçen ve biz Osmanlı torunlarının hayatına ışık tutacak şekilde şu ifadelere yer verelim;
“Delikanlım, işaret aldığın gün atandan Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan! Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan…. Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!”Bu vesileyle Istanbulumuzun 569. Feth-i Mübini Mübarek olsun. Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)´in mübarek müjdelerine nâil olan Atamız Fâtih Sultan Mehmed Han Hazretlerine, İstanbul’un Manevi Fatihi Akşemseddin Hazrelerine ve askerlerine Yüce Allah’tan (c.c.) Rahmet niyaz ederim.
İstanbul Feth-i Mübîn’i tüm İslam âlemi için, Ümmet-i Muhammed için, Vatanımız ve Aziz Milletimiz için kıyamet sabahına kadar bizlere Mübarek olsun.
86 yıllık bir esaretten sonra yeniden Feth edilen ve bir Cuma günü tüm İslam âleminin ve Ümmet-i Muhammedin duaları ve muazzam iştirakiyla, 24 Temmuz 2020 tarihinde büyük bir zafer ve ihtişamla yeniden Camii olarak ibadete açılan, Fatih Sultan Mehmet Hân’ın vakfiyesi ve emaneti, İstanbul Fethi’nin sembolü Ayasofya-yı Kebîr Camii Şerifimizden sonra Hz. Allah (c.c.) daha nice Fetihleri ve Zaferleri görmeyi, şahit olmayı Bizlere nasib eylesin inşaAllah. Hayırlı Cumalar dilerim.
Vesselâm
Nihat Gülal