“Yayla biraz Türk’ün kendisidir.”F.Rıfkı Atay
Hayvancılık yapan toplumlarda kış çok büyük zorluklarla geçer. İnsanlar kışın bir an önce bitmesini dört gözle bekler. Mart ayı sonlarında Emir Dede’nin tepesindeki karlar erimeye başlar. Emir Dede, beyaz başlığını güneşin durumuna, rüzgârın esmesine göre yavaş yavaş çözer. Beyaz karın altından sızan soğuk sular kara toprağı uyandırır. Sazaklarda, pınarlarda nice dağ çiçeğinin yaprağa duruşu bin bir sevinçle gözlenir.
Dıştan bakınca büyük fakat anlamsız bir kütledir Emir dağları. Şehrin güneyinde, her iki taraftan da birbirine omuz vererek yükselen tepeler, simetrik olarak Emir Dede tepesinde birleşerek gökyüzünün yüceliklerine ulaşmaya çalışır. Bir tepeyi aşınca hep yeni ve doyumsuz bir güzellikle karşılaşır insan. Bir meşe koruluğunun ortasından akan soğuk kar suyunun ruhları dinlendiren sesi insanı alır, uzaklara götürür. Yavşanlar arasında birbirine seslenen kekliklerin şahane ötüşleri karşı tepelerden yankılanarak geri dönerken siz belki de hayatınızın en güzel senfonisini dinliyorsunuzdur. Bir kayanın üstüne oturan çoban, kavalına yanık nağmeler terennüm ettirirken, ikidebir başını kaldırarak adeta kavalı dinlediğini belirten koyunların davranışları görülmeye değer man-zaradır.
Ve o kayalar… Gelin Kayası, Kazan Kaya, Çürük Kaya, Diş Kaya, Kara Kaya, Çıdırıgı Kayası, Fetik Kaya benzetme yoluyla verilmiş kütle isimleridir… Hepsi başlı başına şiir, destan, hatıra… Emir dağlarının sinesinde Dona, Oluklu, Gedik Yayla, Tekne Çukuru, Seki Yayla, Alıçlı, Darısekisi, Göğüs, Dumluca, Sarıkaya, Büyük Gölcük-Küçük Gölcük, Yağlıpınar, Kütüklü, Kızdoğdu, Kaleboynu, Tahtalı, Sarnıç, Yassıyurt, Köseli Yurdu, Ecihüseyin, Arapali, Karaçamur, Sinekli, Ağıllıkaya, Keçigölcüğü, Tibetli, Gökkuyu, Isıtma, Çiğillipınar, Kapaklı yurtları bulunmaktadır. Çatma, Çanacık, Samanlı, Dolangel, Göğboyun, Gömülüyurdu, Çıksorut, Aykırıakan, Kirazlı, Kocalar yaylaları Bayat yöresinin yurtlarıdır.
İçinde yaşattığı hayvanlara nispeten verilen yayla isimleri.. Domuz Alanı, Alacaören, Geyik Güneyi, Kurt Tepesi ve daha niceleri… Bu isimlerin bize öğrettiği anlam şudur: Emirdağlarını yurt yapan Oğuz boyları buraları o kadar sevmişlerdir ki, buraların her tarafına yüzde yüz Türkçe isimler vererek Türk-leştirme ve Türkçeleştirme faaliyetini tamamlamışlardır.
Yayla akşamlarında şiirler okunur, alaca karanlığın içinde bir ışık huzmesinin sızması gibi.
En yüksek tepesini bekler bir eren baba
Kızgın güneş altında bir serin rüzgârdır hikayesi
Mezarı başında yaban eriği
Ağustos ovasında kavruk ekinlere bakar
Bir hasrettir uzu ve acılı
Yörük gezerken dağdan dağa çoban garipliği
Üç uyuz keçi bir topal eşek
Türküler gururludur yine de ak alınlarda
Yorgun bir hayatın taze adı kuzular
Yükselterek seslerini karlı koyaklardan
Gün gelir gün geçer Türkistan zamanlarından
Bir uzun yolculuktur biter ve başlar
Sarı çiçek gök çimen
Rengini almıştır hayatın tutkusundan
Şavkını düşürür mehtabın bu yayla akşamına
Yanık bir kaval nağmesinde ümit ve sabır
Senin yağmurların gelmeyecek mi dağın üstüne
Yokluk üstüne gelmeyecek mi güzel zamanların
Asırlık bekleyiştedir yüreklerdeki kasırga
Çık artık mağaralardan bir sabah vakti
Dağ rüzgârları kekik, yavşan, yarpuz ve türlü dağ çiçeklerin kokularını usulca alıp ovaya doğru dağıtır. Bu koku aynı zamanda dağın bir çağrısıdır. Yürekleri binlerce yıllık bir göç hikâyesi sarar. Türkmen ruhu, yaylasına bir an önce kavuşmak dileğiyle derin iç çekişleri ile özlemini ifade etmeye çalışır. Şimdi yayla zamanıdır ve yaylaya yürüyüş başlar:
Denkler hazırlandı, sürü düzüldü
Göç kervanı sıra sıra dizildi
Türkmen beyler boz atlarla süzüldü
Yaylaya çıkmaya yokuşu vardır
Bülbül ses veriyor gülün dalında
Çanlar gümbürder yayla yolunda
Altın bilezikler kızlar kolunda
Karakaş altından bakışı vardır
Yinede şenlendi Türkmen obası
Kartallar kayası, bozkurt yuvası
Mertlik harmanında gürbüz balası
Keklikler misali sekişi vardır
Tereyağı kokar bulgur aşında
Yiğitler çığrışır, dilek taşında
Çoban kaval çalar yurdun başında
Nağmeden nağmeye geçişi vardır
Koyun sürü sürü, at yılkı yılkı
Çoban köpekleri birer kurt sanki
Bu bir gelenektir Oğuz’ da bil mi
Orta Asyalar’ dan gelişi vardır
Kuzu ağılda koyun arkaçta
Sağılmış sütleri duru bakraçta
Eğlenmez gönüller şimdi kıraçta
Yayladan yaylaya göçüsü vardır
Bir hasrettir içimde ve sesimde
Her yerini gezdim genç hevesimde
Rabbim nasip etsin son nefesimde
İnsanın dünyadan gidişi vardır
Ahmet Urfalı