Anadolu’nun Türkleştirilmesinde önemli görevler yerine getiren Emirdağ yöresi Türkmenleri, askeri fetihten sonra kurdukları tekke ve zaviyelerle kültürel yönden de çalışmaya başlamışlardır. Zaman içerisinde vefat eden ulu kişiler için türbe ve yatırlar yapılmış ve halkın türlü amaçlarla ziyaret ettikleri yerler haline gelmiştir. Türbe ve yatırların pek çoğunun mezarı ve kimliği bilindiği halde bazılarının mezar yerleri kaybolmuş,sadece mevki olarak adı kalmıştır.Durum böyle olmakla birlikte bu türbe ve yatırlar kişisel ve toplu olarak özellikle Hıdırellez’de ziyaret edilmektedir. Araştırmamız sırasında bazı türbe ve yatırların çok bakımlı olduğu, kimlikleri konusunda bilgi bulunmadığı, bazılarının ise çok derme çatma bir görünüşe sahip olduğuna tanık olduk. Türbe, yatır ve mezarlıklar bir uygarlık ölçüsüdür. Yerel yöneticilerin bir bakıma tapu senedimiz olan bu mekanlara gereken ilgiyi göstereceklerine inanmak istiyoruz.
Emirdağ yöresi türbe ve yatırları ziyaret konusunda halkın duyarlılığı bulunmaktadır. Yatırlara bağlanmak, dilekdilemek, adakadamak, şifa ummak, umut beklemek gibi amaçlarla yapılan ziyaretler yoğun olarak yaşamaktadır.Çocuk istemi ile yapılan ziyaret sonunda doğan çocuklara yatırın adı verilir.
Ağaçlara çaput bağlama veya çalama, Türk halk inancında kutsal sayılan bir nesneye veya varlığa çaput bağlama anlamına gelir. Yapılan eyleme ‘Çalama/Calama’ denir. Uluğ Kayın inancıyla bağlantılıdır. Mayalamak sözcüğü Türkçede çalmak fiili ile ifade edilir. Bu bağlamda bir düşüncenin, isteğin kutlu bir yere mayalanması gibi algılanabilir. Kurbanlık koçlara kurdele bağlanması da yine bu anlayışla alakalıdır. İslam dini bu tür yaklaşımları kesin olarak yasaklamıştır. Çalamak (çaput bağlamak) fiili ile de kullanılır. Çalmak sözcüğünün bir anlamı da kumaşı kesmek olarak yer alır. Yal/Al anlayışı ile de bağlantılı olabilir. Bu gelenek eski Türk inançlarından miras kalmıştır.
Bu geleneğin özüne inildiğinde çaput bağlanan ağaçlar sıradan ağaçlar değildir, o kültüre göre “bilgeliği” temsil eden yaşlı ağaçlardır. Ağaçlar kökleriyle toprak anaya uzanırken, dallarıyla da göğe yükselirler. Ağaçlargök ve yer enerjisinin dengesini sağlar. Gökten aldığı enerjiyi, yerden aldığı suyla birleştirir, kendine besin üretirken insanlara da yaşam gücü içeren oksijeni sağlar. Bu enerji çevrimi “yukarıda olan aşağıda olana benzer” mantığıyla iki taraflıdır. Eski insanlar ağaçların toprağın bilgeliğini aldıklarını söylerler. Haliyle bir ağaçla konuşmak ve onun bilgeliğine ortak olmak eskiden oldukça önemliydi. Hatta cevap verdiğine bile inanılırdı. Veya bir ağaca sarınıldığı zaman enerji dengelenir.
İşte bu yüzden istekleri ağaçların ruhlarına fısıldayarak o dileğin evrene ve toprağa taşıyacağına inanılırdı, bu yüzden dilekler söylenerek enerji ağaca “bağlanırdı”. Fiziksel bağlama işlemi aynı zamanda ruhsal enerjiyi bağlamak içinde kullanılır. Enerji yüklenmiş bez, ağaca bağlandığında enerji ağaca aktarılır ve ağacın bunu evrene taşıması beklenilirdi.
Emirdağ’da her yerleşim yerindeki halkın çaput bağlayarak dilekte bulundukları ve AZAT denilen ulu ağaçları bulunurdu.Bu ağaçlar genellikle türbe ve yatır çevresinde olurdu.Nevruz,Hıdırellez günlerinde toplu olarak yatırlar ziyaret edilerek ağaçlara çaput bağlanırdı. Yatır ve türbe çevresinde bulunan ağaçlara çaput bağlama geleneği tamamen terk edilmiştir.
Emirdağ yöresi halkı geçmiş dönemlerle idari ve kültürel beraberliği olan Bolvadin, Seyitgazi ve Bayat yatırlarını da ziyaret ederler. Yunus Emre’nin mezarı da ziyaret edilip dilek dilenir.
Emirdağ türbe yatırlarının çoğu ahi şeyh ve mensuplarına, gazi dervişlere, Allah dostlarına aittir.
Yöre halkı arasında yatırların en ulusu olarak kabul edilen Emir Baba ile ilgili araştırmamı sizlerle paylaşmak istiyorum. Emir Baba’nın kimliği hakkında değişik rivayetler vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1-1530 Osmanlı belgelerinde Emirdağ yöresinde adı geçen ve bugün mevcut olmayan Emirâbidi köyünde oturan şeyhtir.
2- Battal Gazi’nin silah arkadaşı bir Türkmen beyi ve şeyh olduğuna dair kuvvetli deliller bulunmaktadır.
3-Asıl adı Abadi Veli’dir. Hacı Bektaşi Veli’nin ahfadından Mahmut Hayrani’nin büyük kardeşi Haydar Ata’nın oğludur. Horasan doğumlu olup 1200’lü yıllarda Anadolu’ya gelmiş ve Bizanslılarla yapılan savaşta şehit düşerek şimdiye türbesine gömülmüştür. Türbe, Emir dağlarının doruğunda olup bina örme taştan ve üstü kapalıdır.
Horasan erenlerinden olan Emir Baba kendi adıyla anılan Emir dağlarının doruğuna defnedilmiştir. Emir Baba’nın Selçuklu komutanlarından Afşin Bey, Emir Afşin ve Emir Mengücük’ün kimlikleri ile karıştırıldığı görülmektedir. Bu komutanlarla isim benzerliği vardır.
Yöre halkıtarafından ziyaret edilen Emir Baba, çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar gelmektedir. Doğan çocuk erkek olursa Emir adı verilir. Yaylacı Türkmenler mutlaka ziyaret eder,kurban kesip dilekte bulunurlar.
Emir Baba Çanakkale ve Dumlupınar Savaşları esnasında durmadan topla ateş ettiği, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında türbenin bulunduğu yerden top seslerinin geldiği rivayet edilir. Adaçal’ın eteğinde yatan Yorgun Dede ile haberleştikleri söylenir.
Carullah, Emirdağ’da yaşan Türkmen beyi Emir Baba’nın tek oğludur. Carullah Sultandağ’ında oturan başka bir Türkmen beyinin kızını sever. Babası kızı vermeyince sevgililer kavuşamaz ve kısa zamanda ölürler. Carullah ve kız aynı yere yan yana gömülür. Buna kızan Emir Baba, Sultandağ’ını topa tutar. Her yıl Emirdağ’ından top seslerinin geldiği rivayet edilir.
Sultan Carullah ve Abdülvahab Gazi kardeştirler. Uç beyi olarak Bolvadin’e gelirler ve yerleşirler. İki kardeş bir gün sabır denemesine kalkarlar. Abdülvahab Gazi mendiline kar koyar, Sultan Carullah ise mendiline ateş koyar ve iki mendili tavana asarlar. Biraz sonra kar konulan mendilden yavaş yavaş su akmaya başlar. Sultan Carullah kardeşine söylenir: “Kardeşim, gördük ki sen sabırsızsın. Senin mendilin içindeki kar eridi su oldu, benim mendilim içindeki ateş ise kor oldu ama mendili yakamadı. Sen sabırsızsın, seni yüksekçe bir yere defnetsinler. Beni ise herkesin gelip geçeceği bir yere defnetsinler ve eğlenmek için mezarıma gelsinler.”
Ahmet Urfalı