Kış mevsimi eskiden daha çetin geçirdi. Aralık ayında başlayan kar yağışı, Mart sonuna kadar devam eder, her taraf beyaz örtüsüne bürünürdü. Emirdağ’da eskiden çatısı kiremitli ev sayısı çok azdı. Toprak damlar, her kar yağışından sonra “yitek”lerle temizlenir, kar kürünürdü. Karın yumuşattığı toprak damlar, “yuvak”larla pekiştirilir. Damların akmaması için tuzlanırdı.
Evler genellikle geniş avlu içinde bulunduğundan, kar yolları açılırdı. Tuvalete, ahıra, samanlığa, kilere ve ana yola açılan yollardan gidilip gelinirdi. O zamanlar “kar tatili” diye bir kavram henüz dillerde yoktu.
Anneler, okula giden çocuklarına pekmez içirir, ceplerini de kuru üzüm ve kırık leblebi ile doldururlardı.
Kış mevsiminde hayatın zor yanlarından birini koyunculuk yapan aileler çekerdi. Koyunları yemlemek, sulamak günlük sıradan işler olsa da uzun geçen karakış insanları ürkütürdü. Halk arasında, kuzuların koyun karnında canlandığı günler olarak kabul edilen zemherinin 27. gününün çok özel bir yeri bulunurdu. Zemheri Aralık ayı başı, Ocak tam ve Şubat’ın ilk günlerine denk gelen ve kırk gün süren karakış zamanıdır. Bu zamanda mahalle çocukları, gençleri akşamları “saya gezme” oyunu oynarlardı.
“Kınalı koç, mor koyunu aşılar
Zemheri ayazı her yer ışılar
Sayaya çıkmış da obadan yiğitler
Haberiniz olsun konu komşular’’ manilerini söyleyerek karakışı ısıtmaya çalışırlardı.
Akşamları kuzinenin etrafına dizilen çocuklar dede ve ninelerinden masal, hatıra dinlerdi. Anneler veya ablalar mısır patlatır, kavurga yapar afiyetle yenirdi. Yatma vaktine doğru ahırdaki hayvanlar mutlaka kontrol edilirdi.
Eski Türklerde de kış, âdeta kısılmak ve birçok şeyden mahrum olmak demekti. Yaz ise, yayılmak ve daha da önemlisiuzun süren kış aylarında yaşanan ekonomik sıkıntılardan kurtulmak anlamına geliyordu. Türkiçin bu, bir bakıma kurtuluş ve hürriyete kavuşma idi. Böyle bir durum da ancak bir bayramla kullanabilirdi. İşte Türklerin, yazın müjdecisi olan ilkbaharda bir bayram yapmalarının başlıca sebebi budur. Nevruz, Mart Dokuzu, Ergenekon’dan Çıkış, Hıdırellez kutlamalarının ana nedeni bahara kavuşmadır. Yine eski Türklerde yaş, bahara göre söylenirdi. Mesela, yirmi yaşında yerine, yirmi bahar gördü denirdi.
Koyunculuk yapan Emirdağ halkı ,kuzuların doğmaya başladığı Şubat- Mart aylarında Adaçal’ın arkasında bulunan Yarımca veya Bayat’a yakın Kütün mevkiine “döl almaya” giderlerdi. Yaylaya ise Mayıs ayı başlarında çıkılırdı Ispanakçı Veli, kışın hafif geçtiği bir yıl Mayıs’tan önce yaylaya çıkmaya karar verir. Konu komşu: “Veli ağa, şimdi yayla zamanı değil, Allah esirgesin kış daha geçmedi, sonra üzülmeyelim.” dedilerse de Veli ağa, ata yurdu Alıçlı’ya koyunlarıyla beraber göçer. Yurda varır varmaz bir kar, bir fırtına… Alıçlı’nın üst başındaki Çürükkale’den çığ kopar, Kocaçarık yurduna doğru önüne ne gelirse siler, süpürür, Çuğu Deresi’ne doldurur. Veli ağa ölür, koyunları telef olur. Şimdi Emirdağ’da zamansız gelen kışa “Ispanakçı Veli Kışı” derler.
Emir Dede Tepesi’nin alt tarafında Kar Yatağı mevkii vardır. Kar Yatağı’nın karı, ertesi kışa kadar bazen kalır. Çocukluğumuzda gruplar halinde Kar Yatağı’na çıkmak eğlenceli bir yürüyüş olurdu.
Emir dağları o kadar çok kar yağar ki, vahşi hayvanların açlıktan bazen köylere indiği görülür, duyulurdu. Kar, Mart’tan itibaren erimeye başlar, Temmuz sonuna kadar Emirdağ’ın ortasından akardı.
Ağustos’ta Emirdağ pazarında Yörükler, karlı buzlu dedikleri içecek satarlar, sıcaktan bunalanları serinletirlerdi.
Şimdi türküye dönelim:
“Emirdağlarına kara gidelim
Ayvadan usandık nara gidelim
Buranın güzeli gönül eylemez
Güzeli bol olan yere gidelim.’’ Tamam Emir dağlarına kara gidelim, ama sonraki dizelerindeki göç etme arzusunun başka bir nedene bağlanmasına katılmak mümkün değil.
Ahmet Urfalı