Yeni vatan Belçika’nın gurbet kuşlarına
Sen arkanda neler bıraktın ki, geriye dönüp dönüp bakarak gidiyorsun? Boğazında düğümlenen hıçkırığın anlamı gözlerinde yaşarırken bu hüzün, bu keder nedir? Son gediği aşmadan başladı hasretliğin karanlığı yüreğinin burkuntusunda. İçini daraltırken ifade edilemeyen ayrılık duygularının ahları, şimdi göğün yüzünde çığlık olup yankılanır.
Yol, önünde kara bir yılan gibi kıvrılıp uzarken bir türkü dolanır diline Karacaoğlan’dan;
“Vara vara vardım şu kara taşa
Yazılan geliyor sağ olan başa
Beni hasret ettin kavimkardaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Nice sultanları tahtan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicesini dönmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”
Bu gidiş, ölüme denktir. Çünkü ölüm, ayrılık ve yoksulluğun kardeşidir. Sen gözünün yaşını silip menziline yürürsün. Yürürsün gurbeti vatan yapmaya.
Sıladan cevabi bir türkü gelir kulaklarına zehirle pişmiş, acıyla yoğrulmuş, gözyaşıyla ıslanmış…
“Ah şu gurbet viran etmiş hanemi
Bülbül değil baykuş konmuş gel hele
Ben ağayım ben paşayım diyenler
Kapılara kilit vurmuş gel hele.”
Sen gurbete çıkalı ve varalı el kapılarına, her sabah umutla ekmeğinin ve geçiminin peşinde dolaşırsın. Ve her sabah başını çevirip vatan toprağının yönüne dualar edersin bu hasretliğin bitmesine.
Sen gelirsin bir hatıranın yâdına. Ya senden doğanlar, ya onlardan doğacak olanlar… İşte düşündükçe yorar insanı bu kaygı.
“Kendin gurbet ilde, gönlün sılada” ise bir kat daha artar sürgün hülyalarında daüssıla. Söyle seni şimdi nasıl teselli edeyim, derman diye sana sunduklarım söndürebilir mi yangınını? Göç edip gittiğin günden beri, içinde bir gurbet yaşar, hüznü ve kederi büyüten. Soyunun hayat tarzı olmuştur göç, ayrılık ve gurbetdestan zamanlarından beri.
Sana söylenen ninnilerde göç vardı,gurbet vardı, ayrılık vardı. Türkülerinde de, dedenin seferberlik hatıralarında da, ağıtlarında da… Seni canlı tutan, kavuşma gününün o hayaliyle yaşatan göçüp gittiğin gurbet değil midir? Dün ataların yaşadı; göçü-gurbeti, bugün sen, yarın çocukların görecek.
Çünkü;
“Bu emel gurbetinin yoktur ucu
Daima yollar uzar, kalp üzülür.
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Menzile varmadan bir yerde ölür”
Göç ve gurbet Türk’ün alınyazısıdır. Bu, kuru bir söz değildir; içeriğinde kültürel kodları,gidilecek yolları,erişilecek ülküleri,ulaşılacak hedefleri anlatır.
Haydi artık bana karalar bağlatmadan yol açıklığı ile var git el kapılarına.
Ahmet Urfalı