İnsanoğlunun önüne geçemediği ve asla dur durak bilmeden devam eden bir serüvendir değişim. Varlığın, varlık sahasında hayy dediği andan itibaren devam eden bu döngü, önündeki zamanın çarkları arasında nice insanı yuttu ve yutmaya da devam ediyor. “Değişimde, değişmeyenin değişim olduğu” sloganik sözün arka planında ciddi bir argüman var aslında.
Evrende değişmeyen hiçbir canlı ve cansız varlık yok. Değişmediğinde ısrar eden insanlar dahi, her an yeni bir tekamülün içinde buluyorlar kendilerini. Değişim bu kadar kaçınılmazdır. Ancak hayatı hayat yapan, ona canlılık kazandıran bir evrimle; nasıl oluyor da bundan en az nasiplenen varlık yine insan olabiliyor?
Çünkü değişim, kendi içimize yapılan bir yolculuk sonucunda ortaya çıkan; eski, bozulmuş, köhne, değer, algı ve dogmatik düşüncelerimizden sıyrılmak; eksik kalan yanlarımızı ise yeni bilgi, kabiliyet, duygu, değer ve algıları benliğimize monte ederek bu kazanımları içselleştirmektir.
Bu süreç hem kolay hem de bir o kadar zahmetli ve çetrefillidir. Bu yüzden değişimin olabilirliğine inanmak ve varlığın değişim senfonisine ritim tutmak, bu ritmi sinelere sindirmek ciddi bir gayretin ürünü olacaktır.
Saniyen, değişimin gerekliliğine inanmak, şahsımızdan başlayan bu sürecin bizim dışımızda da yansımalarının olacağını kabullenmek, sosyal yaşantımızda yenilenmelere payanda olacağını kavramak, değişimin yol haritasında ciddi bir menzildir.
Değişimde üçüncü olarak hedef belirlemek, bu hedefe uygun yolları bulmak, hedefin geçerliliğini, doğruluğunu tartmak ve hedefin bize katacağı yarar ve zararları göz önüne almak, değişimin anahtarlarından birisidir.
Değişime rehberlik edecek kaynağın temiz, duru, güvenilir, zaman üstü ilkelere sahip, ruh ve beden dengesini koruyan, iradenizi güçlendiren, sorumluluk duygularını oluşturan, kişiyi kibir ve hasetten koruyan bir çok ahlaki, sosyal ve psikolojik veriye sahip olması gerekir.
Değişime rol model olacak davranışların belirlenmesi ve bu davranışların hayata uygunluğunun denenmiş olması değişimdeki isteklilik ve verimliği artıracağı gibi, değişimin hayata olan tezahürlerini de sağlamlaştıracaktır. Bunun için sağlıklı rol modellerin seçilmesi gerektiği gibi, seçilen rol modelin ise bire bir kopyasının uygulanmasından çok; şahsiyete uygun bir evirilmeden ve süzgeçten geçirilmesi değişimin içselleştirilmesi açısından bir zorunluluktur.
Yukarıdaki yaptığımız kısa tespitlerden sonra asıl sorulması ve cevap beklenmesi gereken soruyu sorabiliriz: Gerçekten değişmek istiyor muyuz?
İnsanın kendisiyle mücadelesidir değişim, bunun önündeki en güçlü engelde kişinin kendisini tutsak kıldığı nefsi, beklide kendi iradesini devre dışı bıraktığı, kendi gerçeğini gölgeleyen ihtirasları, enaniyeti, kibri daha sayamayacağımız kadar çok beklentileri, istek ve arzularıdır.
Kendini yeterli gören ve kendini gerçeğin ta kendisi zanneden, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan, kendini her daim önceleyen, varlığı kendinden başlayarak kavramaya çalışan, hayata salt şahsi zaviyesinden bakan birisinin değişmesi mümkün mü?
Değişim, varlık muhabbetinin mayası olmalı ki, hayat; aşka, fedakarlığa, özveriye, paylaşmaya, yardımlaşmaya açılan bir bab haline gelsin.
Değişimi nefislerinde, ailesinde, akrabasında, arkadaşlarında, işinde-gücünde, varlığın nefes aldığı her yerde başlatanlara ne mutlu. Hayra doğru yapılan içsel bir meyil bile, değişim volkanın patlamasına vesile olabilir. Öyleyse evvela niyetlerimizi bir sorgulayalım aziz okuyucu. Dua ile…
A.Hakan KARAYILAN